ARADA BİR Beynimizde ve olayların gelişiminde oluşan birçok sorunun hâlâ cevabını arıyoruz. Geçtiğimiz ayın 15’inde meydana gelen ve zihinlerimizi kurcalayan hain plan, darbe mi, yoksa bir iç savaşa kalkışma mı? Bunun sivil ayağı da var mı? Dışarıdaki ihanet tezgâhçısını biliyoruz. Peki, içeride bu silahlı eylemi başlatan ve yöneten kim veya kimler? Yüzlerce masum insana acımasızca kurşun sıkan, kardeşi kardeşe vurduran, milletin verdiği silahı kendi halkına sıkarak ölüm yağdıran bu ihanet çetesini kurgulayanların bir suç makinesi haline geleceğini hiç mi aklımıza getirmedik. Oysa aylardır bunun için çalışıldığını bir biz mi anlamamışız. Bir ihanet ve dalalet çukuruna düşenlerin, Türkiye’nin başına bela kesileceğini, istihbarat örgütlerimiz hiç mi fark edemediler? Bir ahtapot gibi devletin en gizli birimlerine kadar sızmış olmasını göremeyenler, en az onlar kadar suçlu değiller mi? İleri sürecekleri safsatalara kim inanabilir? Zırva tevil götürür mü? Düşünüyorum da, bu belanın filizlenmesine, yeşermesine ve doruğa ulaşmasına seyirci kalanların, ya da ihmal ve gaflet hatasına düşenlerin, inandırıcı bir mazeretleri olabilir mi? 15 Temmuz felaketini, böylesine umursamazlığa rağmen, atlatabilmişsek, bunu yüce milletimize borçluyuz. Ulusumuzun yüksek manevi ve moral gücü sayesinde, bir felaketin eşiğinden dönmüş olduk. Şunu unutmayalım, aslında 15 Temmuz şifreli bir bilmecedir. Çözebilmiş değiliz. Bu bulmacanın figüranları, şer ve ihanet odakları, mutlaka çözülmelidir. Gerçekten uçurumun kenarından dönmüşüz. Kimse, sığınacak yalan limanı aramasın. Kimse “Bizi ölümle tehdit ettiler.” palavrasını yutturmaya kalkmasın. Bir ölüm-kalım mücadelesini veren bu ulus, geçmişte bu tehditlere asla pabuç bırakmadı. Onuru için, namusu için ölmenin sayısız örneklerini vermiş, eşsiz kahramanlık destanları yaratarak ayakta kalmasını bilmiştir. Şehitliğin nasıl bir mertebe olduğunu, Türk milleti kadar hiç kimse bilemez ve anlayamaz. Bakalım gelecek günler, ihanet eyleminin arkasındaki gerçekleri nasıl ortaya çıkaracak? Şunu da önemle vurgulayalım ki, maazallah 15 Temmuz başarıya ulaşsaydı, Türkiye kan gölüne dönerdi: Cumhuriyet de, demokrasi de büyük tehlikelere maruz kalırdı. Onun için yazımızın başlarında ifade ettik. Gerçekten uçurumun kenarından bir büyük felaketin eşiğinden dönmüşüz. İyi ki Türk milleti ve onun ölüme meydan okuyan milyonlarca yiğit evladı varmış. Mustafa Kemal Atatürk’ün askerleri varmış. Şimdi iyi anlıyor ve onun manevi varlığına sığınıyoruz. Çok önemli bulduğum şu hususa da özellikle dikkat çekmek istiyorum: Devletimizin ve Cumhuriyetimizin bekçisi olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bünyesinde, ne acıdır ki Atatürk ve millet düşmanlarını farkına varamadan barındırıp beslemişiz. Bu nasıl mümkün olmuş anlaşılır gibi değil.. Böyle bir gaflete düşmenin izahını kimse yapamaz.. Felaketin dehşetini daha yeni kavrar hale geldik. Türkiye’yi bu duruma düşürenlerden öyle bir hesap sormalıyız ki, Türk milletinin tokadını yedi düvel duysun! Ülkenin bölünmezliğine ve parçalanmasına açık veya kapalı destek veren iç ve dış düşmanlara bir kez daha şunu hatırlatıyor ve kafalarına iyice sokmalarını istiyoruz. Hangi düşüncede olursak olalım, vatan için, millet için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti için, Kuvayi Milliye ruhunu tekrar yaşatarak bir ve beraberlik içinde kanımızı dökmekten, canımızı vermekten zerre kadar çekinmeyiz. Hep birlikte bahtiyar ve payidar olan Türk milleti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ebediyen yaşasın! Yaşayacaktır da!..