Hakan ŞANLITÜRK Koronavirüs tehdidi sonrası evlerde zaman geçiriyoruz. Düşünmeye, okumaya, sorgulamaya bol vaktimiz oluyor. Ülkeler eşine sık rastlanmayan salgın dönemlerinde çok boyutlu önlemler alırlar. Dünyadaki diğer ülkelerde olduğu gibi bizde de bazı önlemler açıklandı, uygulamaya konuldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk olarak 100 milyar liralık bir paketi aktardı. O pakette gerçekten mağdur kesime sağlanan kolaylık aslında bahsedildiği gibi 100 milyar değildi. Dişe dokunacak şey; emekli ikramiyelerinin 1 ay erkene çekilmesi ve ihtiyaçlı ailelere 1000’er lira yardım yapılması, en düşük emekli maaşının bin 500 liraya yükseltilmesinden ibaretti. 83 milyonluk Türkiye nüfusunun mutlu azınlığını bir yana bırakırsak geri kalan milyonlarca insan, ülkenin kahrını çekiyor. Ezilen, beli bükülen, geçim derdinin eksik olmadığı bir kesim onlar. On yıllardır çalışıyorlar. Hem de boğazı tokluğuna… İstedikleri insan gibi yaşayabilecekleri şartlara sahip olabilmek… Salgın yüzünden ticaret sekteye uğradı. İşsizlik arttı. Küçük ve orta boy esnaflar zaten dardaydı iyice açmazda kaldılar… Halbuki, yıllarca devletini, rantiyecilerini sırtında taşıyan vatandaşlar, bu zamanlarda aynı bakımın kendilerine yapılmasını bekliyordu. Aslında onları mutlu etmek çok zor da değil. Mart-Nisan-Mayıs aylarındaki elektrik, su, doğalgaz, telefon, internet vs. faturalarını ödemek yapılacaklar listesindeki ilk madde olmalıydı. Devlet yada iktidar 3 ay alacaklarından vazgeçemez miydi? Esnafına, çiftçisine, emeklisine, işçisine, işsizine ‘ey vatandaşlarım 3 ay bendensiniz’ diyemez miydi? İhtiyacı olan esnafa, emekliye, işçiye faizsiz makul miktarda kredi veremez miydi? Diyebilirdi, verebilirdi… Ama yapmadı, yapamadı. Vatandaşlar yıllarca rantiyecilere bağları kıydılar ama rantiyeciler vatandaşına salkımı kıyamadı. İktidar sadece alacaklarını tehir etti. Yani yükü yine esnaf, işçi, emekli kısaca çilekeş kesim çekecek. Toplanan vergilerin isabetli kullanılamaması, yandaş diye tarif edilenlere rant aktarılması, Merkez Bankası’nın ihtiyat akçesinin bile harcanması sonrasında zaten yapılabilecek çok şey kalmamıştı. Değinmeden geçemeyeceğim… Faturaların ertelendiği söylenmesine karşın kiminin elektriği, kiminin gazı kesildi. Bu açgözlü kan emiciler böylesine sıra dışı bir dönemde bile fatura tahsilatının peşine düştüler. Şu iktidardan biri çıkıp da derslerini de veremedi bu gözü doymazlara. Türkiye’de tedbirler açıklanmaya başlandığında özellikle 65 yaş üstü için biraz kırıcı olunduğunu söylemeliyim. Neyse ki ilerleyen günlerde onların gönlünü alacak söylem ve icraatlara tanık olabildik. Salgın ekseninde en yoğun tartışma konusu sokağa çıkma yasağı oldu. Bazıları bunu ısrarla ifade etti. İktidar ise yaşlıların ardından 20 yaş altına da sokak yasağı koydu. 20-65 yaş arası şu an için daha özgür. İlerleyen günlerde tümden bir yasakla karşılaşır mıyız? İhtimal dahilinde… Anormal bir dönemden geçiyoruz. Lakin dünya dönmeye devam ediyor, edecek. Kimi gidecek, kimi gelecek, parlak ışıklar bile birer birer sönecek. Zamanı geldiğinde her şey yerli yerine oturacak. Davut Güloğlu’nun dilinden hırsızlara, yağmacılara, rantiyecilere şu mesajı verelim: “Giden bir şey almadı, En çok Karun›da vardı, Sonra bir şey kalmadı, Mezarın çok mu geniş?”