Ankara Kalesi’nin sayılı bakliyat esnafLARINDAN Halil Karadere sektörün sorunlarını anlatıyor

Ankara Kalesi’nde 1986 yılından bu yana bakliyat esnaflığı yapan Halil Karadere, sektördeki değişimi 34 yıllık tecrübesine dayanarak anlattı. Geçmiş yıllarda bakliyat sektörünün kalbinin Ankara Kalesi’nde attığına tanıklık ettiğini söyleyen Karadere, şimdilerde esnafın kepenk kapatmak zorunda kaldığını belirtti

NAZ AKMAN - Başkentin turizm merkezlerinden biri olan Ankara Kalesi, Çengel Han, Çukurhan, Kurşunlu Han, Pilavoğlu Han ile Safran Han’ın yanı sıra başta Anadolu Medeniyetleri Müzesi olmak üzere Rahmi Koç Müzesi, Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi ile çok sayıda sanat galerisi, antika dükkanı ve neredeyse her sektörden esnafa ev sahipliği yapıyor. Son yıllarda özellikle sanatçıların kalede açtığı galeri ve atölyeler bölgenin yeniden canlanmasına katkı sağladı. Ancak 30 yıl öncesine kadar Başkentlilerin neredeyse tüm ihtiyacını karşılamak için ziyaret ettiği kale, günümüzde çeşitli nedenlerden ötürü daha az uğranılan yerlerden biri haline geldi. Yerli ve yabancı turistin azalması ise en çok kaledeki esnafı etkiledi. Bunların başında ise kalenin girişinde sıralanan bakliyat ve kuruyemiş dükkanları geliyor. Son olarak Büyükşehir Belediyesi tarafından hayata geçirilen “Kale ve Önü Meydan Projesi”nin ardından kuruyemiş ve bakliyat dükkanları yeniden restore edilmişti. Ancak proje kapsamında yapılan dükkanlar esnaf tarafından hem yetersiz hem kira maliyeti yüksek hem de dükkanlar daha küçük metrekarelere bölündüğü için eleştirilmişti. 1986 yılından bu yana kalede bakliyat esnaflığı yapan Halil Karadere (66), gerek bakliyat sektörünün 34 yıl içinde geldiği son durumu gerekse bölgedeki değişimi tecrübelerine dayanarak anlattı. Ankara Kalesi’nde kalan sayılı bakliyat esnafından biri olan Karadere, bölge esnafının kârsız iş yaptığını, her geçen gün kapanan dükkân sayısının arttığını söyledi. Karadere, “Bizim sektör özellikle kalede bitti diyebilirim. Kendi kendimizi idare etmeye çalışıyoruz. Para kazanmak isteyenler zaten burada duramaz, çünkü iş yok. Hala belirli müşterilerimiz var toptan alan onlar bizi ayakta tutuyor. Bu işte iki, üç kilo mal satmakla para kazanılmaz. Şimdi bir kamyon mal alacak tüketici gelse bile dükkanında bir kamyon malı olan esnaf yok. Çıkrıkçılar Yokuşu’nda altı esnafın kepenk kapattığını duydum. Ben neredeyse 35 yıldır kaledeyim bugüne kadar Çıkrıkçılar Yokuşu’nda dükkân kapatan esnaf görmemiştim” dedi. “Günde 15 ton mal sattığımı bilirim” Sektöre başladığı yıllarda tüketicinin bakliyat gereksinimini kaledeki esnaftan temin ettiğini ifade eden Karadere, “1986 yılında şimdiki Koç Otel yani Çukurhan’da esnaflığa başlamıştım. O dönemler kalenin altında sergi dediğimiz 11 tane irili ufaklı dükkân vardı. Bu sayı bugün yarıya düştü. Burası çok revaçtaydı, çünkü şehirde bakliyat satan başka bir yer yoktu. Şimdiki büyük marketler, toptan perakende satan yerler yoktu. Bölge esnafı sabaha karşı üç gibi dükkanını açardı, bakliyat satan seyyar satıcı ve dükkân sahipleri ile mal yükleyen kamyonların trafiğinden dükkanımıza ulaşamazdık. İnsanların erkenden gelmesinin nedeni mal bulamama korkusuydu. Burası o kadar kalabalık ve hareketli bir yerdi ki günde 15 ton mal sattığımı bilirim. Şimdi değil 15 ton iki ayda beş ton satarsak şükrediyoruz” diye konuştu. “Üretici azaldı, sektör bu hale geldi” Bakliyat sektörünün Ekim, Kasım ve Aralık ayları ile bayram ve Ramazan ayı dönemlerinde canlandığını belirten Karadere, son yıllarda tüketicinin çuvalla erzak almak yerine kilo ile alışveriş yaptığını dolayısıyla kışlık alışverişin kale esnafından yapılmaması sonucu satışların neredeyse durma noktasına geldiğini söyledi. 1980’li yıllardan bu yana kaledeki bakliyat sektöründeki değişimin nedenlerini sıralayan Karedere, en büyük sorunun üretim yapan çiftçinin sayısının azalmasından kaynaklandığını belirtti. Karadere sektördeki değişimi “Hayat şartları daha çok zorlaştı. Eskiden her üründen çuval çuval satın alıp bütün kış bunları tüketen vatandaş şimdi her şeyden bir iki kilo alıp günlük ihtiyacını karşılıyor. İnsanlar o gün ne yemek yapacaksa ona göre marketten bir kilo yarım kilo ürün alıp öğün geçirmeye çalışıyor. İnsanların alım gücü düştü. Çiftçi kalmadı artık, sadece bu işin ticaretini yapan hazır müşterisi olanlar var. Daha önce çiftçi her yıl tarlasına iyi kötü bir şeyler ekerek önce kendi ihtiyacını daha sonra artanı da satardı. Ekim yapacak çiftçi kalmadı, tarlada çalışan insan yok. Üretici azaldı, sektör bu hale geldi. Şu kalede elinde iki liraya et satan insanlar vardı, şimdi etin kilosu çeşidine göre neredeyse 100 lira. Gıda sektöründe fiyatların artışından şikâyet ediyoruz fakat hayvancılık, tarım sektörü bitti. Yurt dışından satın aldığımız nohut, buğday, kırmızı mercimek gibi mahsuller olmasaydı bizim yerli malındaki fiyatlar daha çok artardı, bu ürünler fiyatları frenliyor” sözleriyle sıraladı. “İki yakamı bir araya getiremiyorum” 1994 yılında emekli olduğunu ifade eden Karedere neredeyse 26 yıldır hala çalışmak zorunda kaldığını ifade ederek, “İkinci emekliliğim geldi hala çalışıyorum ama yine de iki yakamı bir araya getiremiyorum. Orta sınıf diye bir şey kalmadı toplumun yarısı ya yoksul ya aşırı zengin. Geldiğimiz noktada vatandaşın da tercihleri değişti. Elinde son model telefon, cebinde pahalı marka sigara taşıyan insanlar kilosu 8 lira olan bir pirinci satın alırken pazarlık yapıyor. Ama aynı insanlar kilosu neredeyse 100 lirayı bulan kuruyemiş çeşitlerinden alırken asla pazarlık yapmıyor. Artık temel ihtiyaçlara öncelik verilmiyor, pek çok insan bir simitle öğün geçiriyor. Öte yandan çoğu marketin sanal uygulaması var, cep telefonundan sipariş veriyorsunuz birkaç dakika içinde ürünleriniz kapınıza geliyor. Vatandaş hem karda kışta evinden çıkmamak için hem de kredi kartı kullandığı için parası olmasa da bu uygulamalar üzerinden iyi kötü ihtiyacını karşılıyor. Kaleye bizden alışverişe neden gelsin ki. Bizde kredi kartı geçersiz. Bizim kan kaybetmemizin pek çok nedeni var, geldiğimiz noktada kilo ile ürün satmamız kar etmek şurada dursun maliyetimizi bile karşılamıyor. Bir oğlum var henüz 18 yaşında, okuyabildiği kadar okuyacak eğer isterse benim işimi devam ettirir ama bu işi neden yapsın ki?” diye konuştu. Bir ailenin kışlık bakliyat maliyeti? Kışlık bakliyat alışverişini Ankara Kalesi’ndeki esnaftan yapmak isteyen bir ailenin bir maaşını gözden çıkarması gerektiğini söyleyen Karadere, “Bir çuval fasulyenin toptan fiyatı 250 lira, pirinç 175 lira, bulgurun en düşüğü 100 lira, şeker 200 lira. Bir aile her üründen bir çuval almaya kalksa bütün maaşını bize vermek zorunda kalır, hatta üzerine borçlanır. Geriye kalan ev kirası, elektrik su faturalarını ve diğer masraflarını karşılayamaz. Vatandaş da haklı kimseye sitem edemiyoruz, sistem bizi bu hale getirdi. Öte yandan televizyonlarda zaman zaman birilerinin çıkıp bakliyatla ilgili yaptıkları açıklamalar da bizi etkiliyor. Bir uzmanın pirincin şeker hastalığını tetiklediğini söylemesi, pirinç satışlarını düşürdü, insanlar artık onun yerine bulgur alıyor o nedenle en fazla sattığımız bakliyat çeşidi fiyatının da uygun olması nedeniyle bulgur. Buradaki tüm esnaf bizimle aynı durumda. Beş yıla kadar kaledeki dükkân sayısının azalacağını düşünüyordum ama burası çok uygun fiyatlı, esnaf baraka gibi yerlerde az kirayla iyi kötü para kazanıp vakit geçiriyor. Fakat eskiden kalenin altındaki o küçük sergiler yerine açılan dükkanların kirası üç bin lira civarında. Belediye o dükkanlardaki esnafı çıkarmaya kalkarsa her birinin en aşağı 150 bin liralık borcu çıkar.
Editör: TE Bilisim