Ankara Kale Sokak’ta yer alan 800 yıllık Aslanhane Camii, dış görünüşüyle sadeliğe, iç süslemesiyle de maneviyat zenginliğine yüzünü çeviren bir anlayışı günümüze taşıyor. İyi ahlâkın, doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin, tevazunun birleştiği Ahilik kültür ve inancını yansıtan cami, 13. yüzyılda, bu gelenekle yoğrulan Ahi Hüsameddin ve kardeşi Hasaneddin tarafından inşa ettirilmiş. Kuzaydoğusunda yer alan Ahi Şerafettin Türbesi’nin dış duvarında bulunan aslan heykelinden dolayı, bu isimle anılan Ahi Şerafettin Camisi’nin 13 yıllık İmamı Süleyman Çalıova, bu tarihi maneviyat mekânını 24 Saat gazetesine anlatıyor
SULTAN YAVUZ/ANKARA- Aslanhane Camisi olarak bilinen Ahi Şerafettin, Ankara Kale Sokak’ta, yüzlerce yıllık bir kültürün mevcudiyetini taşıyor. Dışarıdan çok sade görünen ve bu hâliyle tevazu bir duruşu sergileyen caminin içine girdiğiniz anda, âdeta 800 yıllık maneviyatı solumaya başlıyorsunuz. Mimari özellikleri ve süslemelerindeki incelik, insanı derin düşüncelere sevk ederken, eşsiz yapıdaki mihrap, tüm evreni içinde taşıdığı mesajını veriyor. Taş duvarlı Aslanhane Camisi’nin üzeri, sivri kurşun kaplama bir çatıyla örtülü, caminin kuzey doğusunda bulunan Ahi Şerafettin türbe külliyesinin duvarına gömülü antik aslan nedeniyle Aslanhane adıyla anılıyor. 13. yüzyılda Ahi Kardeşler Hüsameddin ve Hasaneddin tarafından hayrat olarak yaptırılan cami, 1290 yılında ahşap ustası Ebubekir oğlu Mehmet tarafından tamir edilmiş. Beş sahanlı bazilikal tipteki planda, orta sahın yan sahınlardan biraz daha yüksek ve geniş tutulmuş. Tek şerefeli minare, caminin kuzey doğu duvarına bitişik, taş kaideli ve silindirik tuğla gövdeli. Minare kaidesinde dikkat çeken Roma devri malzemesi ise camiyi ayakta tutan sütunlarda da dikkat çekiyor. Ceviz ağacından yapılma 24 ahşap ayak üzerinde duran tek katlı camide, sütunların her birinin başlıkları Roma-Bizans malzemelerinden devşirilmiş. Çini mozaik ile alçı kabartma tekniklerinin bir arada kullanıldığıı mihrabı ile Anadolu’daki en önemli Selçuklu çini mozaiği örneklerinden birini sergileyen caminin 13 yıllık imamı Süleyman Çalıova, 24 Saat gazetesine Aslanhane Camisi’ni anlatıyor… “Bu eşsiz mimarideki camimiz için bir güvenlik görevlisi sağlanabilir” Loş ışığın aydınlattığı sukünetli camide anlatmaya başlıyor Süleyman Çalıova… 1966 yılında Karabük’te doğan, ilköğretim ve liseyi burada bitiren Çalıova, açıköğretim fakültesinde işletme okuduktan sonra, ilahiyat fakültesinde ön lisans bitirmiş. İlk görevinin Kastamonu’da olduğunu belirten Çalıova, daha sonra 16 yıl boyunca Karabük’te görev yaptıktan sonra, 2007 yılının Şubat ayında da “Ecdadının bu güzel eserinin hizmetkârı olmaya” gelmiş. “Ankara Ahi şehridir” diyen Çalıova, camiyi yaptıran iki kardeşin, Ahiliği ve İslam’ın güzel yönlerini hep beraber burada yaşayıp, yaşattıklarını belirterek, “Bu atmosferi teneffüs edince zaten bunu görürsünüz. 7’den 70’e gelen herkes, bu atmosfere bayıldıklarını söylüyor. İşte bu camiyi değerli kılan da, bu kişilerin gerçek İslam’ı yaşayarak, değerli kılmalarından kaynaklanıyor. Bize intikal eden bilgilere göre, Allah bir kulunu severse, onun adını yüzyıllar boyu yaşatır ve andırır. Yüzlerce yıllık bu eserle onları anıyoruz ve gelecek nesiller de anacak. O zatların hakiki mümin, sadakatlı ve dürüst olduklarını görüyoruz. Ecdadımız hep öyle, mekânları cennet olsun” diyor. Camiyi yerli ve yabancı çok sayıda turistin ziyaret ettiğini, ancak pandemi nedeniyle bunun mümkün olmadığını söyleyen Çalıova, bu eşsiz mimarinin korunması gerektiğinin altını çizerek, “Keşke bir güvenlik görevlisi olsaydı… Elimden geldiğince, büyüklerimize söylüyorum, biz camide olmayınca boş kalıyor ve ne yazık ki, geçmişte acı olaylar yaşanmış. Bir hırsızlık ya da tahribat durumunda yerine koyamayız, o yüzden daha fazla hassasiyet göstermeliyiz. 1997 ya da 1998 yılında, minberin orijinal kitabe ve kapısının çalınması acı bir kayıp. İnşallah, bu eşsiz mimarideki camimiz için bir güvenlik görevlisi sağlanabilir” diyor. Mihrabı eşsiz kılan detaylar… Çalıova, Türkiye’de ahşap mimariden oluşan çok az sayıda tarihi cami olduğunu vurgulayarak, Aslanhane Camisi’ni eşsiz kılanın ise tasavvuf ehli iki kardeşin yaptırması ve mihrabının bir örneğinin bulunmaması olduğunu belirtiyor. Çalıova, mihrabın alçı üzerine, mozaik çivilerle sergilendiğini, yılan motifinden gül ve laleye, Ayet-el Kürsü’den Ali İmran Suresi’ne, Hz. Muhammed’in hadis-i şerifinden sarığa ve geometrik şekillere kadar pek çok inanç motifinin ahenk içinde işlendiğini söylüyor. Camide hizmet etmekten huzur bulduğunu ifade eden Çalıova, Türkiye’deki bu camilerin UNESCO Kültürel Miras’ı kapsamına dâhil edilmesini çok arzuladığını ve şu anda aday olduğunu belirtiyor. Çalıova mihrabı şu sözlerle anlatıyor: “Mihrabımızın eşi yok, yumurta akı, mermer tozu ve mozaik çiniyle harmanlanmış bir kompozisyon görüyoruz. Başı olmayan, ejderha dediğimiz yılanlar en üstte görülüyor, ki bu Selçuklu motifi olarak gücü temsil eder. Aynı zamanda İslam’ın büyüklüğünü ve nefse uymamayı öğütler. Arada gülleri görüyoruz, hem peygamberimizi simgeler hem de yine bir nefs terbiyesine vurgu yapar. Peygamber efendimiz, savaştan dönerlerken, asıl büyük savaşın evde başladığını ve bunun da nefs olduğunu söylemiş. Tasavvuf yolunda da çok önemlidir ve nefsini arındıramayan feraha eremez. Ecdadımız, İslam’ın özü olan tevhid ve vahdetin özünü mihraba işlenmiş. Nefsle başlanmış ve Ayet-el Kürsü ile devam ediyor, insanı çevreleyip, koruyor yani… Lale ve güller arasında kabarmış en büyük gül, imanı temsil ediyor ve nefsi yenen, imanın zirvesine ulaşır diyor. Sonra Ali İmran suresinde de Allah’ın birliği ve tekliği temsil ediliyor. Sağlı sollu sütunlar, 14 bir tarafta 14 bir tarafta yer alıyor ve sarıklar, Vav harfeleri… Vav’lar insanın ana rahmenindeki yaratılışını, namaz kılarken rükudaki eğilmesini ve insanlara karşı kibirlenmemeyi, rabbimizin de sonsuzluğunu anlatıyor. Vav’lar ve aynı zamanda Selçuklu’da çok kullanılan geometrik şekiller, yine Allah’ın sonsuzluğunu temsil eder. Zaten tüm motifler birbiriyle bağlantılıdır, Allah’ın başlangıcı ve sonu yoktur dercesine iç içedir. Geometrik şekil, tekte biter; çokluktan teke, vahdete varış… Mihrabın temeli de cevizdir ve yine çivi kullanılmamıştır, ustanın adını da görürüz orada; Marangoz Ebubekir oğlu Mehmet… Gökyüzünü, yıldız ve güneş sistemini de mihraba işlemiştir. Üçgen, altıgen şekillerde hep sonsuzluk kavramı işlenmiştir.” Roma kalıntılarının da değerlendirmek ve yapıya estetik kazandırmak üzere sütun başlıklarında yer aldığını belirten Çalıova, caminin çivi kullanımayan ahşap tavanından sarkan zincirli şekil için de şunu söylüyor: “Tavanın merkezindeki ahşap zincir, tüm ağaçtan yapılmış ve ekleme yok. Ondan sarkan yuvarlak şekil dünya ve iki yanındaki halkalar kainatı, ortadaki kalem şeklindeki sarkça da dengeyi temsil ediyor; dünyanın ve kainatın dengesi anlamında… O dönemde ilim, sanat, takva her şey var. İşte bu camide bu özellikleri görüyoruz.” Süleyman Çalıova, içinde bulunduğumuz “Üç Aylar” için de şu mesajı veriyor: “Üç aylar, Hak’kın bize sunduğu bir fırsattr. Kullarından sadece bir adım atmalarını istiyor. Allah iyilik yapanları mükâfatlandırır ama bu süreçte bol bol ikram ediyor. Yani heybeyi doldurmak gerekiyor, bol bol rahmet verilmişken. Herkesi camimize davet ediyorum ve Selçuklu döneminde ait diğer kıymetli camilerimizi de gezmelerini tavsiye ediyorum. Sanat tarihçisi bir arkadaşımız, bana ülkemizdeki diğer camileri de söyleyince, hepsini gezdim. Türkiye’de bu eserlerimizin sayısı az, değerini bilmeliyiz...” 2002 yılından beri Aslanhane Camisi’nin müezzini olan Tevfik Can da, burada görev yapmaktan mutlu olduğunu söyleyerek, “Rabbimize ne kadar şükretsem az, inşallah daim eyler. Hocamızın duygu ve düşüncelerine katılıyorum” diyor.