Bazı işleri ve bu işler üzerine yapılan tartışmaları şaşkınlıkla izliyorum. Yerel mahkeme, yüksek mahkemenin kararını uygulamıyor. Bir üye, yüksek mahkemenin ışıklarını yakarak mesaj veriyor. Bu ışık yakma olayı darbe çağrısı olarak yorumlanıyor. Tuhaf şeyler dediğim, işte bunlar. Liseyi, Ticaret Lisesinde okudum. Hukuk derslerimiz vardı. Üniversitede de hukuk dersleri okuduk. Hukukçu değilim ama, hukuka aşinalığım var. Anayasanın, yasaların anası olduğunu biliyorum. Anayasa Mahkemesi’ni hukuk hiyerarşisinin en üst basamağında olan yüksek mahkeme olarak tanıyoruz. Anayasa Mahkemesi kararları, Anayasaya dayalı hukuk düzenlerinde uyulması zorunlu kararlar. Bugüne kadar hep böyle olmuş. Yassıada mahkemelerini çocuk yaşımda radyodan izliyordum. Yüce Divan denilen yüksek mahkemenin yargıcı Salim Başol’un şu itirafı hem kafamı, hem vicdanımı yormuştu: “Sizi buraya takın kudret böyle istiyor.” Bu mahkeme, dönemin başbakanı rahmetli Menderes’le iki bakanını “Anayasa’yı tebdil, tağyir“ suçlarını da yükleyerek idama mahkûm etmişti. Sonraki yıllarda aynı suçlama Deniz Gezmiş ve iki arkadaşına da yapıldı, onlar da idam edildiler. Tebdil ve tağyir: Anayasayı değiştirmek ve bozmak anlamında kullanılıyor. Büyük suç olarak tariflenmiş. Darbeler de büyük suç. Gül’ün atadığı üye, gece yarısı mahkemenin ışıklarını yakarak “buradayız!” mesajı verince, “ışıklı darbe” iddiaları ortaya atıldı. Karşılığında İçişleri Bakanlığı’nın da ışıkları yakılmış. Eskiden Genelkurmay’ın ışıkları yanınca darbe söylentileri çıkarılırdı. Şimdi, Yüksek Mahkeme’nin ışıklarından darbe söylentileri çıkarılıyor. Bu arada Anayasa Mahkemesi ön açıklama yaparak, ışık yakma olayını bir üyenin bireysel eylemi olarak nitelendirip, “bizi bağlamaz” dedi. Bakalım, daha nelere şahit olacağız.