Dayısını izlerken kaleciliğin inceliklerini öğrendi, 14 yaşında Milli Formayı giydi, şampiyonluğu birçok kez yaşadı, kalecilik okulu açtı ve kaleciliğin kitabını yazdı, Sarı-Lacivert renklerin kalecisi Adil Eriç ile Zaman Tüneline giriyoruz.

Bulgaristan göçmeni Hüseyin Kazım Bey, Eskişehir’e yerleşir ve yerli halktan Yaşariye Hanımla evlenir. Odunpazarı Mahallesinde, Yediler ve İnhisar Sokaklarının kesiştiği köşedeki evde ilk çocukları, Milli Kalecimiz, Adil Abdullah Eriç de 1 Temmuz 1952 de dünyaya gelir.

Adil Eriç’in çocukluk döneminde futbolla ilgisi mahallede çocuklar arasındaki maçlardan öteye gitmez. Adalet İlkokulundan sonra gittiği Ticaret Lisesi ise onu çocuk denecek yaşta futbol sahasına taşırır. Kaleci Adil o günleri şöyle anlatıyor.

"Ortaokulda çok şey değişti, bir gün sözlüye kalktım, hoca adın ne dedi, ‘Adil’ dedim. Nüfus kaydımda bu isim var ama ben o güne kadar hep ‘Abdullah’ diye çağırıldım, o gün Adil dedim, öyle kaldı, akrabalarımdan hala bana Abdullah diyenler vardır.

Okulda, masa tenisinden basketbola, voleyboldan futbola kadar sporun her dalı ile ilgiliyim, Beden Eğitimi Öğretmenim Hüseyin Mor da bize destek veriyor. Okul bitince kitabı defteri onun odasına bırakıp salona gidiyoruz. Ama ben Eskişehirspor’un maçlarını da hiç kaçırmıyorum çünkü dayım Orhan Aydıngör, Eskişehirspor’un ilk kalecisi, lisans numarası 1, ‘Yağlı Orhan’ diye bilinir, halen Adana’da yaşıyor, ben her maçında kale arkasında dayımı izliyorum…

Ortaokuldayım, Eskişehirspor 1965 de kurulunca bir de Futbol Okulu açtı. Okul için seçmeler yapılacak diye Sakarya Gazetesi’nde bir haber yayınlandı, Atatürk Stadına kendiliğimden gittim, kaleci seçmelerine katıldım. Boyum yeterli, parmaklarım iyi, dayımı izlediğim için top tutmayı da biliyorum. Sonuçlar yine Sakarya Gazetesinde yayınlandı, kazanmışım.

Okulun başında Galip Hoca var, Şahin Yukarıtepe hoca da orada. 1966-67 sezonunda Demirspor, Futbol Okulu ile maç yapmak üzere Ankara’ya geldik. 14 yaşımda, 19 Mayıs Stadında kaleyi korudum. Ahmet, Metin, Ertan, Hüdai’li bu takım daha sonra Eskişehirspor Genç ve ardından da A Takımını oluşturdu."

KARİYER YAPMAYA BAŞLIYOR

Adil Eriç eğitimini aksatmadan kaleciliğini de yürütmektedir. Eskişehirspor’un güçlü kadrosunda sıra beklemek yerine gelen bir teklifi değerlendirir.

Eriç, futbol okulundaki hocasının isteği ile ilk transferinin öyküsünü şöyle anlatıyor:

"Şahin Yukarıtepe hocam, amatör kümedeki Kılıçoğlu Toprakspor’u çalıştırıyordu, çağırısı ile oraya geçtim, iki sezon kaldım. 14 maça çıktım, Fatih Spor maçında tek gol yedim ama maçı da 2-1 kazandık.

Bursaspor’un kalecisi Osman, o günlerde kanlı olayların yaşandığı Kıbrıs’a mücahit olarak gitmiş ve esir düşmüş. Kulüp, Uşakspor’un kalecisi Rasim Kara’yı transfer etmiş. Futbol konusunda Uşak ile Eskişehir arasında yakın ilişki vardır, yöneticileri Rasim’e ‘sen gidiyorsun, Eskişehir’den önereceğin kaleci var mı?’ diye sormuş, o da beni söylemiş.

Eskişehirspor’un malzemecisi Abdullah teklifi iletti, gittik. Kaleci antrenörü ‘Efe Tahir’ ile sahaya çıktık, beni denedi ve kulüp yöneticileri ile masaya oturduk. 1972 yılında, iki yıllığına 60 bin liraya Uşaksporla anlaştık. Yaşım 19, Akademide öğrenciyim, 25 bin lira peşin almışım büyük para.

Maçlar başladı, ilk üç haftada lider olduk. İki puanlı sistem uygulanıyor, Lüleburgaz’da berabere kaldık, Kütahya ve İskenderun’u sahamızda yendik, beş puanla biz birinciyiz, Uşak’ta olay oldu…

MİLLİ OLUYOR

Ankara’da Demirspor maçı öncesinde, Ümit Milli Takım hocası Doğan Andaç beni çağırdı ve ‘bak heyecanlanma, seni seyredeceğim’ dedi, maç golsüz bitti. Ligdeki bu onuncu maçımdı ve ben Ümit Milli Takıma çağırıldım, İtalya’ya gittik ama Mustafa Sarı oynadı.

İzmir Atatürk Stadında, Galatasaray-Göztepe maçı öncesinde, Uşakspor, Karşıyaka ile oynuyor, bu benimde ligdeki yirminci maçım. Döndük, kamptayız, bir sabah arkadaşlar beni uyandırdı, gazete haberini gösterdiler. A Milli Takım listesi açıklanmış, Beşiktaş’tan Sabri, Galatasaray’dan Yasin ve Uşakspor’dan da Adil… Coşkun Özarı bizim maçı izlemiş, tabii arkadaşlara kasalarla kola ısmarladım…

Sezon sonunda yapılacak, Balkan Turnuvası öncesinde, Milli Takım Fenerbahçe ile Kadıköy’de özel maç yapıyor. Özarı, otuzar dakika olarak üç kaleciyi de sahaya çıkarttı. Maç sonrasında, soyunma odasına gidiyorum, Fenerbahçe bölümünün önünde Hoca Didi ve tercümanı duruyor. Tercüman, ‘bakar mısın, hoca seni Fenerbahçe’de görmek, beraber çalışmak istiyor’ dedi, ‘kısmetse olur’ diyerek ayrıldım. Ben kısmetse olur dedim ama 1959 yılında Fenerbahçe maçını radyodan dinlerken ağlamışım, Lefter adı dilimden düşmeyen kendimi bildim bileli Fenerbahçeli birisiyim, içimden keşke olsa diyorum…

İnönü Stadyumu’ndan çıktım, kapıda Baba Recep Adanır, ‘gel taşlığa çıkalım bir çay içelim’ dedi, gittik. Bana transfer teklif etti, ben ‘Fenerbahçe’ye söz verdim’ deyince, ‘onlar ne veriyorsa yüz bin fazlası’ dedi. Ben, söz verdiğimi söylediğim zaman da ‘aferin oğlum’ diyerek beni kutladı ve ayrıldık.

Sezon sonrasında gittiğimiz Yugoslavya’daki Balkan Turnuvası ilk maçında Bulgaristan’a 2-0 yenildik. Arnavutluk turnuvadan çekildiği için ikinci maçımızı da Bulgaristan ile yaptık, kaleye ben geçtim ve maç 0-0 bitti. Yunanistan maçında da kaleye ben geçtim, 1-0 yendik."

FENERBAHÇE’YE TRANSFER

Turnuva sonrasında Uşağa dönen Adil Eriç’in beklediği haber fazla gecikmez, Fenerbahçe kulüp Başkanı Emin Cankurtaran görüşmek istemektedir. İzmir’den uçakla İstanbul’a giden Eriç, havaalanında karşılanır, tesislerde görüşme yapılır. 1973 yılında, 500 bin lira Uşakspor’a bonservis bedeli, Adil Eriç’e de 225 bin lira transfer ücreti ile anlaşma sağlanır. Eriç, peşin aldığı 175 bin lirayı hayalini kurduğu evi yapması için babasına verir. Anne ve babasının, yaşama veda edene kadar bu evde oturmaları, Adil Eriç’in buruk bir mutluluğu olarak anılarına karışır.

Fenerbahçe’de iki sezon şampiyonluk yaşayan, toplam 66 lig maçında sahaya çıkan Adil Eriç, ‘yabancı kaleci gelecek’ söylentileri ile sıkıntılı günler geçirmektedir. Bu dönemde, Fenerbahçe’ye gelen Sabri Kiraz hocanın, "Ankaragücü seni istiyor, köklü iyi bir takımdır hem de renklerin değişmeyecek" sözleri Adil’in yaşamında yeni bir sayfa açar.

Adil Eriç hemen ardından başlayan görüşmeler ile Ankaragücü’ne transferini de şöyle anlatıyor:

"Önce Baskın ağabey ve Erol Pekuysal ile görüştüm, sonra kulüp yönetimi ile anlaştım ve 450 liraya 1977 yılında Ankaragücü’ne geldim. O sezon Galatasaray ve Beşiktaş’ı yendik ama küme düştük. Bundan sonra ben askere gittim, dönüşümde Ankaragücü beni kadroya almadı, birinci ligde fakat küme düşme sınırında olan Orduspor’a kiralık gittim. Son yedi maçta oynadım, ligi 7 inci olarak bitirdik.

Ankaragücü’nde yaşanan kaleci sorunu nedeniyle 1980 yılında takıma tekrar döndüm, beni kaptan yaptılar. 1980-81 sezonunda da tarih yazdık…

TÜRKİYE KUPASI, İKİNCİ LİGDEKİ ANKARAGÜÇÜNDE

Ligde iyi değiliz ama kupa maçlarında çok başarılıyız. Muhafızgücü’nü, Düzcespor’u ardından birinci lig takımları Orduspor, Altay, Beşiktaş’ı eledik. Boluspor’da Galatasaray’ı eledi ve finale geldik. Boluspor’u Ankara’da 2-1 yendik, tarihi gün için çok kalabalık bir taraftar ile Bolu’ya gittik.

Burada maç golsüz bitince de Türkiye Kupasını aldık. Bu sevinç ile arkadaşlarım tel örgüleri aşıp, taraftarlarımızın üzerlerine atlıyordu, ben de nasıl oldu hatırlamıyorum, kendimi tel örgülerin üzerinde buldum ve kendimi taraftarlarımızın ellerine bıraktım. Bu sahneyi görüntüleyen foto muhabiri arkadaşım Yaşar Saygı’da ödül almıştı.

Kupayı Ankara Valisi Mustafa Gönül’e götürdüğümüzde ‘bu yetmez, Devlet Başkanlığı kupasını da getirin’ dedi. Lig Şampiyonu Trabzonspor da yendik, o kupayı da Valimize getirdik. Onun da katkıları ile ‘Türkiye Kupasını alan takım bir üst lige çıkar’ diye kurallara bir madde eklendi ve Ankaragücü de birinci lige çıktı.

1987 yılına kadar Ankaragücü’nde kaldım, 35 yaşımda da takımımın Beşiktaş ile yaptığı Jübile maçı ile kaleciliği bıraktım."

KALECİLİĞİN KİTABINI YAZDI

Aktif spordan ayrılan Adil Eriç’in düşüncesinde ‘Kaleci Okulu’ açmak vardır. Beden terbiyesi Genel Müdürü Kemal Kamiloğlu, "19 Mayıs Stadyumu emrinde, istediğini yap" diyerek onu yüreklendirir ve çalışmalar başlar.

Adil Eriç bu dönemi de şöyle anlatıyor:

"Kaleci Okulu, Beden Terbiyesine bağlı olarak kuruldu, çalışmalara başladık fakat velilerde ‘top peşinde koşan çocuklar derslerini aksatır’ şeklinde bir ön yargı var. Bir öğrencim, karnesini almış, notlarının biri 9 diğerleri 10, hemen TRT deki sabah programına çıkarttık, çok güzel bir örnekti, ertesi gün belki yüz elli genç geldi… Çok öğrencimiz oldu, şu anda aklıma gelen Murat, takımı Gençlerbirliği ile sorunu var, 17 yaşında genç. Onu hazırladık, sahalara gönderdik, şimdi Fenerbahçe’nin Kaleci Antrenörü…

Beden Terbiyesi adına yurdun her köşesindeki Antrenör Kurslarına da katıldım, burada büyük bir boşluğu gördüm. Eğitim veriyorsunuz fakat kaynak yok. ‘Adil sen ilkleri seversin’ diyerek kolları sıvadım, dersleri kitaba döktüm, gazeteci kardeşim Kemal Bostan da bunları görüntüledi ve ‘Temel Kalecilik Eğitimi ve Çalışmaları’ adlı kitabım çıktı. M.E.B. Talim Terbiye Kurulu tarafından 1990 yılında müfredata uygun bulundu. Bu güne kadar çıkan tek kitaptır, hala da tek kişi tarafından yazılanı duymadım, birkaç kişinin birleşerek yazdığı, içinde çeşitli konulara yer verilen kitaplar var. Kitap şimdiye kadar üç baskıda beş binin üzerinde çoğaltıldı. Torunum Arda’ya en güzel mirasım diye düşünüyorum."

Adil Eriç, Atatürk’ün "ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklı olanını severim" sözünü düstur edindiğini belirterek genç sporculara "sadece sporla ilgilensinler, dürüst olsunlar" öğüdünü veriyor.

1980 yılında hemşerisi Zehra Hanımla evlenen Adil Eriç çiftinin Dilra ve Serra isminde iki kızı Arda isminde de bir torunu var.