Mehmet Necati GÜNGÖR Tartışmasız gerçek şu ki; Tayyip Erdoğan iç siyaseti çok iyi okuyabilen ve dizayn edebilen bir siyasetçi. Belediye Başkanlığı dahil, 25 yıllık siyasi serüveni bunu anlatıyor. Ancak; zaman içinde her siyasetçinin başına gelen, Erdoğan’ın başına da gelecektir. O’nun da bir siyasi ömrü vardır, hiç şüphesiz bir gün bu siyasi ömür de bitecektir. Son yerel seçimler ve ekonomide hiç de iyi olmayan gidişat, Erdoğan iktidarının da sonunu işaret eden göstergeler sunuyor. Bu gibi durumlarda tencerenin intikamı acı oluyor. Bu nedenledir ki, İstanbul, Ankara, Adana, Mersin gibi büyük şehirler muhalefetin eline geçmiştir. İzmir ve Eskişehir muhalefet açısından banko iller olduğu için bunları saymıyoruz. Türkiye, son seçimle birlikte bir İmamoğlu gerçeğini yaşıyor. Karadeniz’in bağrından çıkan bu karakter adamı kendini önce ilçe başkanlığında, sonra o ilçenin Belediye başkanlığında ispatladıktan sonra İstanbul gibi bir metropolde mucize yaratıyor. Bakanlık, Başbakanlık, Meclis Başkanlığı gibi üst görevlerde bulunmuş rakibini etkili hamlelerle yere seriyor. Hemen hemen hiç birimizin tanımadığı bu insan, halkla o kadar sıcak ve sevecen temaslar kurdu ki, birden bire umut haline geldi. O’nun için geleceğin Cumhurbaşkanı yorumlarını yapanlar bile var. İmamoğlu, resmi olmayan sonuçlara göre, İstanbul BüyükşehirBelediye Başkanlığı seçimini rakibine 14 bin fark atarak kazandı. Kendisini 16 milyon vatandaşın sesi olarak tanımlıyor ve 16 milyonun hakkını, hukukunu koruyacağını “milli yemin” haline getirerek müthiş bir direniş sergiliyor. Öte yandan, karşı cenahtan bu seçimleri kazananın elinden almak için olmadık hukuk dışı yollara başvuruluyor. Zira, ülkenin sayılı hukukçuların tamamına yakını söz birliği etmişcesine bu görüşte birleşiyor, fikir beyanında bulunuyorlar. Daha çok iktidarın fer’i unsurları tarafından salhneye konulan bu hukuk tanımaz davranışlar, İmamoğlu’nu halkın gözünde daha da vazgeçilmez hale getiriyor. Seçimin yenilenmesi iktidar açısından büyük açmazlara gebedir. Bir kere, ekonominin dengeleri iyice bozulacak, bunalan halkın iktidara bakışı daha da kötüleşecektir. Ayrıca, seçimin yenilenmesi halinde halk, kendisiyle inatlaşılmasının, iradesinin çiğnenmesinin bedelini çok ağır ödetecek, İmamoğlu’nu bu defa belki de 150 bin oy farkıyla yeniden seçecektir. Böyle bir sonuç, har şeyden önce AKP ve O’nuntar tışmasız lideri için bir yıkım olacaktır. Ülkenin itibarı dış ülkeler nezdinde iyice aşınacaktır ki, bunu istemeyecek olanların başında Başkan Erdoğan’ın gelmesi gerekir. Bizim yaptığımız bu hesabı, siyaseti çok iyi okuyan Erdoğan mı yapamayacak? Geçiniz. Şayet Erdoğan, önüne aldatıcı bilgiler konulmazsa bu seçimin yenilenmesini asla istemeyecektir. Böylece Yüksek Seçim Kurulu’nun eli de rahatlayacaktır. Gerçekten, Yüksek Seçim Kurulu, çok ağır bir sınavla karşı karşıyadır. Vereceği kararla ya bu ülkede demokrasinin işlerliğine katkı sunacak, ya da çok kötü bir imajla tarihteki yerini alacaktır. Bakalım, bu zor sınavı, soy adı Güven olan kurulun başkanı, güven aşınmasına uğramadan kazanabilecek mi? Unutulmasın ki, tarih hiç bir hatayı affetmez. Millet de öyle...