14 yıllık kesintisiz iktidarları sonunda AKP'nin milletimize bıraktığı tek gerçek “Ağlama saatleri”dir. Ki, biz onu milletçe, televizyonların haber saatlerinde, şehit cenazeleri verilirken hep yapıyoruz. Her evde, eller mendillerde, gözyaşları siliniyor bu memlekette. Aylardan beri… Daha dün, Kocatepe camiinde sıra sıra dizilmiş 8 şehidimizin cenazesine ağladık milletçe. Göz yaşlarımız pınar oldu. Şehit cenazesinin gelmediği gün yok. Ülkenin her bölgesinde, her yerinde ağıtlar yükseliyor gökyüzüne. Anaların, babaların, kardeşlerin, eşlerin, yavukluların, günahsız yavruların… Musalla mermerleri bile isyanını haykırıyor kahpelere.  Ve o ağıtlara karışan milyonların gözyaşları. Musalla mermerleri bile isyanını haykırıyor kahpelere. Bir de denilmez mi; “Şehitler ölmez, vatan bölünmez.” Şehitlerin ölmediği ayetle sabittir de, vatan bölünüyor, vatan! Göz göre göre. Elimizden kayıyor ülkenin bir parçası. Oralarda “barış” adına savaşın top sesleri duyuluyor, yıkılan binaların, dağılan yuvaların enkazları toplanıyor. Barış, düşmanlarca sabote ediliyor her seferinde. Kimi zaman bir yabancı, kimi zaman hain bir el tarafından. Hainimizin ne kadar bol olduğunu yaşayarak öğreniyoruz. Yönetenler pişkin; Asayişten sorumlu bakan kınama mesajları veriyor. Ötekiler, kandırıldıklarını itiraf ediyorlar. Bir başkası iyice baş olmanın derdinde, “ölen ölsün, kalan sağlar benimle” diyor. İdamemiz kiziroğluna, İstihbaratımız, kıdemliye emanet. Kendi kendilerine “heyt!” lenen bir zevat, “gücümüzü dest etmeye kalkışmayın” naraları atıyor. Oysa el oğlu gücümüzü durmadan test ediyor. Milletin tahammül gücünü aşarak. Göz pınarlarımızı kurutarak… Elimizde mendil, ağlama saatlerinin biçare seyircileri olmaktan sıkıldık. Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?” Kalkın ey ehl-i vatan!” Demenin zamanı gelmedi mi?