Mehmet Necati GÜNGÖR Bizim ülkemizde efkâr dağıtmak pahalıdır da, ağlamak bedavadır. Her dem bu tür olaylarla karşılaşırız. Bağrımız yanar, yüreğimiz kavrulur, içimiz yanar, ağlarız ve ağlarız. Mutluluğu nerelerde ararız, bunu pek anlamayız. Zira, o denilen şey bazen çok çok uzaklarımızda olur. Uzun yıllardan beri el uzatma mesafesinde olmadı bu ülkenin mutlulukları. Milletçe ağlaşır olduk. Talihsizliğimize ağlıyoruz, bizi yönetenlerin beceriksizliklerine hayıflanıyoruz. Tepkilerimizi hep içimize akıtıyoruz. İşte, içimizi acıtan olaylardan biri. Facebook arkadaşım Mehmet Mamuk’un paylaşımından aynen aktarıyorum: “Çayın altını kapattım. Artık yatacaktım. Kapı çaldı, saat neredeyse gece yarısı. Eşim dedi dur ben bakayım, hayır olsun diye umalım. Bizim apartmanın yanındaki eski tek katlı evdeki abla. Almış iki çocuğunu da yanına, çıkmış gelmiş bizim kapıya. Görünce hemen atıldım öne, buyur abla bir şey mi oldu söyle? Dedi ki: "İzin verirseniz bir yarım saat sizde oturabilir miyiz? Buyur ettik içeri. Salon tarafına, geçince çocuklar yapışmaz mı evdeki peteklere. Eşimde şaşırdı ama çocukların yanakları kıpkırmızı. Anladım bu masumlar üşümüşler. Eşime göz kırptım, diğer odaya geç der gibi yaptım. Hayırdır Fatma abla anlat bana. ‘’Çok hasta oldum. Bir haftadır çalışamadım. Bu kış odun kömür de alamadım. Düşündüm, bu sene de elektrikli soba ile ısınalım. Ama hasta olunca para da kazanamayınca kesilmiş bugün elektrik. Hava da çok soğuk battaniye altında titredik. Ne yapacağımızı bilemedik. Geçen hafta sen eşinle sokakta şeker falan vermiştiniz benim çocuklara. Ben gördüm onu camdan bakarken, merhametlidirler diye düşündüm. Başka yere gitmeye çekindim, size geleyim dedim. İzin verin biraz ısınsın çocuklar sonra giderim’’. Fatma ablamızın eşi yok. Temizlik yapıyor, çevremizdeki apartmanlarda merdiven yıkıyor. Hatta Kurban bayramında bana da gelmişti, evimi temizlemişti. Ağzı dualı, gözü tok, kimseye el açmak yok. Eee tabii ev kira, iki çocukta okuyor okulda. Kolay değil yetmemiş, iki masum soğukta titremiş. O anlattı, benim içim yandı. Çok uzatmasın dedim hemen eşime seslendim. Sofra kuralım size dedim. Nasılsa yarın cumartesi bize iş de yok, çocuğumuzda yok. Eşim çıktı gece açık fırından sıcak ekmek almış. Bir de birkaç bir şey. Kurduk sofrayı, doyurduk pembe yanaklı çocukları. O küçük çocuklar, öyle yediler ki neredeyse benim kadar. Ya tatlı geldi, ya da aç kalmışlar belli. Mutfakta eşim dedi ki: ‘’ Ben babamlara gideyim, sende misafir et bu akşam, yarına her şey olur inşaallah tamam. O atladı arabaya, babasına gitti Mudanya’ya. Bende diyordum, 5 yıl önce misafirlik çarşaf yorgan niye aldım? Kim gelecek , kim bizde geceleyecek? Kısmet işte. Bereket geldi evimize. İki kardeş yan yana, annesi de uyudu karşılarında. Ben neredeyse sabaha kadar onları seyrettim uzaktan. Bir ara dalmışım 5 dk. sıçradım rüyamdan. Bir gülümseme aldım vefat etmiş babamdan. Bu kadar gördüm. Eve geldi, güldü gitti. Birkaç saniye idi hepsi. Uyanınca ağladım, kucağımdaki battaniyeye sarıldım. Sabah ki kahvaltıyı, sonra gün içinde yaptıklarımızı yazmayacağım size. O kadarı da sır kalsın bizde. Ama sonucu bilin. Fatma abla mutlu, yuvası kurtuldu. Şimdi evi sıcacık, bir şeyler yaptık işte 15-20 arkadaş ile birazcık. Komşulara da çaktırmadık. Kimseyi de utandırmadık. Ama şimdi yazınca bunları, içim yine yandı. Ya uyusaydık ya da evde olmasaydık ve kapıyı eşim açmasaydı…” Hadi, gel de ağlama! Zengin olmayı ilk defa bu kadar çok istiyorum. Yoksullara, açlara, bu kış kıyamette üşüyen yavrularımıza, çaresiz anne-babalara  yardım için….