Yusuf KANLI  Amerikalı diplomat, BM Genel Sekreteri’nin geçici Kıbrıs danışmanı Jane Holl Lute mekik diplomasisinde. Yunan ve Türk dışişleri bakanları ile temaslarının ardından Pazar ve Pazartesi ayrı ayrı Kıbrıs Rum ve Türk liderlerle de görüşüp, programı değişmez ise Salı günü adadan ayrılacak. Doğal olarak temaslarla ilgili yuvarlak laflar ötesinde bir şey açıklanmıyor. Mekik diplomasisi bir sonuç elde edilinceye kadar sessizliği gerektirir. Öyle de taraflar arasında iki bölgeli, iki toplumlu güçlü veya zayıf federal çözüm hedefleyecek sürecin yeniden başlaması için BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Kıbrıs görüşmelerinin Crans Montana’da 7 Temmuz 2017 gecesi çökmesinden önce sözlü olarak sunduğu ama Yunan dışişleri bakanının teşvikiyle Rum liderin uzlaşmaz tutumu yüzünden sürecin berhava olmasını engelleyemeyen Guterres ilkeleri ısıtılıp tekrar servis edilecek. Crans Montana’dan bu yana ne Rum liderliğinin gerek güç paylaşımı ve rotasyon gerekse de garantiler ve güvenlik başlıklarında tutum değişikliği oldu mu? Hayır, aksine uzlaşmaz ve hakaret dolu yaklaşımlarına devam etti Rum tarafı. Siyasi eşitlik ve Kıbrıs Türk halkının ortak yönetime, yasa yapımına, AB ilişkilerinde “etkin katılımının aranması” gibi bir ilkeyi kabul edebildi mi Rum kesimi? Hayır. Garanti sistemine, yani 1960 düzeninin güvenlik boyutuna karşı Rum tarafı. Hadi Türk tarafı biraz geri adım atsın diyelim, peki Rumlar sistemin sulandırılmadan devamı veya en azından Kıbrıs Türk halkı ve bölgesi için devamını kabul noktasına geldiler mi? Hayır. İngiltere’ye askeri egemen üs, Fransa, Rusya ve hatta Amerika ve İsrail ile Rum askeri tesis ve limanlarını neredeyse kendi üsleri gibi serbest kullanma hakkı içeren mutabakat tutanakları, anlaşmalar yapılırken Türk askerinin adadan “kovulması” ve 1960 haklarından vaz geçmesi, adanın 1963-1974 dönemi ve örnekleri Kıbrıs Türklerine Rum bölgelerindeki saldırılarla görülen Rum saldırganlığı açıkça devam ederken bırakın kabul edilmesini, teklif edilmesi küfür sayılmaz mı? Hiçbir alanda Crans Montana ilerisine geçilememiş ve hatta gerilenmiş iken, Guterres ilkelerine birkaç da referans noktası ilave edilip, “Hadi tekrar federal çözüm için çalışın” denirse eğer, süreç başarıya mı ulaşacak? Kısaca, Lute hangi alanda ne gibi ilerlemeler belirledi ki görüşmelerin başlamasını ve çözüm için nasıl bir çerçevede devam etmesi gerektiğini önerebilecek? Bilhassa, Rum liderin son hidrokarbon açıklaması hayal tacirlerine gerçek serumu gibi. Doğrudur. Kıbrıs Türkleri arasında bazı acayip mahlukatlar Anastasiades’in sözlerini cömert bile bulabilirler. Ancak, içeriği ne olursa olsun, “Hele bir Kıbrıs sorunu çözülsün Kıbrıs Türkleri o zaman paylarını alırlar” merkezli ve sanki yarın çözüm olacakmış ve hidrokarbon zenginliğine Kıbrıs Türkü de hemen ulaşacakmış gibi hayal tacirliği yaparak tek taraflı yürütülen hidrokarbon faaliyetlerine meşruiyet kazandırmaya çalışmak en azından iyi niyet yoksunluğunu sergilemez mi? Anastasiades federasyon fikrinin öldüğünü görüyor. Bir an bile federasyonun olmazsa olmaz temel öğeleri olan güç paylaşımı ve adanın iki halkının siyasi eşitliği kavramlarını hiç içselleştiremeyen Rum liderliğinin eskiden beri devam eden temel arzusu görüşmelerin devam ediyor gibi olması ve bu suretle kuruluş anlaşmaları ve anayasasına aykırı şekilde sadece Rumlardan oluşan Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetini konsolide etmek. Günümüzde buna bir de görüşmeler sürüyor gibi yaparak tek taraflı hidrokarbon çalışmalarına meşruiyet kazandırmak ilave edildi. Ancak durumun devam edemeyeceğini görüyor Anastasiades ve şürekâsı. Gevşek federasyon önerisi de oltanın ucundaki yemi değiştirme çabası, o kadar. Bunu herkes görüyor, konuşuyor ama bir tek bizim Mustafa Akıncı ve etrafındaki ekip göremiyor. “Son bir deneme” diye ağlaşıp dururlarken, Güney Kıbrıs’ın eski dışişleri bakanı ve Anastasiades’in kankası Yoannis Kasulidis enteresan tespitlerde bulundu geçen hafta Alithia gazetesine verdiği demeçte. Ne dedi Kasulidis? “Çözüm bulmamız yetmez, uygulamak için Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin birbirine güvenmesi lazım … Çözümsüzlük halinde olduğumuz gibi kalmayacağız çünkü olgular statik değil ve iki devlet yoluna gireceğiz.” Bam teline dokunmamış mı? Ne konuşulduğundan ziyade, hangi çözme varıldığından öte, adadaki iki halkın birbirine güvenmesi gerekir… Akıncı da duydu mu acaba bu sesi? Anladı mı niye güvenlik boyutu bu kadar önemli? Anastasiades’in doğal gaz zenginliğinin çözüm olduktan sonra Kıbrıslı Türklerle dörde bir oranında paylaşılacağına dair sözleri ada zenginliğinin sadece Rumlara aitmiş ve ulufe dağıtıyorlarmış gibi bir anlayışı sergilemiyor mu? Sorun bir anlamda eskiden beri bu değil mi zaten. Ada halkları arasındaki ilişki azınlık-çoğunluk ilişkisi değil, aynı anayurdu paylaşan iki eşit halk ilişkisidir. Öyle bazı aklı evvellerin dediği gibi Kıbrıs Rumu %80, Kıbrıs Türkü %20 öyleyse o oranda paylaşılır olur biter mantığı teslimiyetçi bir anlayış değil de nedir? Gelinen aşama bellidir ve çıkış yolları vardır. Takipçi olmaktansa inisiyatif sahibi olmanın zamanıdır. Gelinen noktada federasyonun gerçekçi olmadığı, baskıyla bir şekilde sağlansa bile Rumların güç paylaşımını ve siyasi eşitliği içselleştirememeleri nedeniyle yaşatılabilecek bir çözüm olmadığı artık anlaşılmalıdır. Kıbrıs Türkü kararlı bir şekilde ve cesaretle alternatif önerilerde bulunmalı, federasyona adanın mahkum olmadığını göstermelidir. İki devlet, konfederasyon, AB içerisinde iki devlet ve saire çeşitli çözüm fikirleri gündeme getirilmelidir.