Yusuf KANLI Nisan ayında görev süresi dolan ve salgın nedeniyle Cumhuriyet Meclisi tarafından anayasaya aykırı bir şekilde “atanmış” olarak görevine devam eden KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı seçim endişeleriyle bunalıma yuvarlandı. Kendisinin de “atanmış” olduğunu unutan Akıncı, seçimle oluşan Cumhuriyet Meclisinden nesep alan hükümeti “atanmış” olarak aşağılama, meşruiyetini sorgulama gafletini gösterdi. Yazık… Yılların siyasetçisi sadece bir koltukta kalma uğruna alçalmamalı, kendi devletinin kurumlarına saldırıda bulunma banalliğine düşmemeliydi. Akıncı kendini adeta Rumlar tarafından gasp edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuzeydeki temsilcisi gibi görmekte. Tek meşru o ve makamı, gerisi hikaye. Bu zavallılıktır. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamasıyla gündeme bomba gibi düşen “Berlin buluşması” Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Akıncı’nın “bilgili ama kasıtlı” açıklamaları tansiyon yaratmaya devam ediyor. Akıncı adeta kendisinin, yani KKTC cumhurbaşkanlığının bypass edildiğini, Kıbrıs görüşmelerinde Dışişleri Bakanı Kudret Özersay ile ikame edilmek istediğini anlamış Rum tarafındaki abartılı haberlerden. İşin doğrusu Ankara’dan bilgi istemek ve ondan sonra açıklama yapmak veya siyasi duruş geliştirmek olmalıyken sadece Rum ve Yunanistan basınında yayınlanan bazı spekülatif haberlerden hareketle oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi saldırgan bir üslupla Türkiye’ye saldıran Akıncı bulunduğu makamın gereğini yerine getiremeyen bir siyasetçi olduğunu bir kez daha gösterdi. Diplomatik koridorlarda konuşulanlara göre, Berlin’deki üçlü görüşmede Ankara’nın net bir şekilde adadaki görüşme sürecini desteklemeye devam edeceği vurgulandı ancak masada sadece federasyon amacının olmasının çözümsüzlükte ısrar anlamına geleceği, diğer opsiyonların da göz ardı edilememesi gereğinin altı çizildi. Başka? Ankara Berlin görüşmelere kuru bir destek beyanında bulunmadı. Ayrıca sürecin başarılı olması için çok iyi hazırlık yapılması gerektiğinin yanı sıra bir takvim ve çözümsüzlük durumunda ne olabileceği hususunda bir ön anlaşmanın da şart olduğu kaydedildi. Öyle iddia edildiği gibi Ankara’dan “Akıncı yerine görüşmeleri Kudret Özersay yürütsün” gibi bir talep de masaya götürülmedi. Aksine, görüşme sürecinin ancak KKTC’deki cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında ve hazırlıklar tamamlandıktan sonra başlaması gerektiği, ancak siyasi olmayan ve iki toplum arasındaki ilişkileri geliştirecek günlük ve yürütme ile ilgili işlerin kuzey Kıbrıs’ta icra organı olan KKTC hükümeti ile ele alınması vurgulandı. Mesela, doğalgaz konusunun ana eksenini konuşmak ve nasıl olacağı konusunu formüle etmek açısından Cumhurbaşkanını dışlayıp hükümeti veya dışişleri bakanını öne çıkaran değil normal devletlerin işleyişinde olduğu gibi ikili bir yaklaşım önerildi. Buna göre siyasi bir konu olan doğu Akdeniz’deki hidrokarbon konularının ana eksenini konuşmak ve nasıl iki halkın yararına kullanılabileceğinin ilkesel kararları konusunu formüle etmek açısından konu adadaki iki tarafın cumhurbaşkanları seviyesinde ele alınmalı, Kıbrıs Türk tarafıyla Rum tarafı arasında nasıl paylaşılacağı konusunda da dışişleri bakanının muhatap alınmasından bahsedilmiştir. Bunu abartmak, hükümetin, dışişleri bakanının yetkisiz olduğu, bu konuların atanmışlar tarafından görüşülemeyeceği, böyle durumların meşru olmayacağını iddia etmek şüphesiz ki hadsizliktir, kendi devletine ve kurumlarına açık ihanettir. Bütün bunları bilmiş olması gereken Akıncı ise “bilerek ve taammüden” Türkiye düşmanlığını körüklemek amacıyla sanki cumhurbaşkanı yetkilerine tırpan vurulmak istendiği, Özersay’ın onun yerine ikame edilmek istendiği gibi abes bir iddiada bulunmakta. Türkiye düşmanlığı üzerinden tekrar seçilmeyi amaçlayan Akıncı çok tehlikeli sulara yelken açmaya çalışmaktadır. Öncelikle görüşmeler başlayacak ise ancak cumhurbaşkanlığı seçimi ertesinde ve başarılı olunabileceğini gösteren yeterli bir zemin oluşması durumunda mümkün olacaktır. Şimdiden sanki tekrar seçilmiş ve yetkileri gasp edilmiş gibi ağlamak en basit tanımıyla yakışıksız olmuştur. Ayrıca bu Berlin buluşması sadece Kıbrıs konusuyla ilgili bir çalışma değil, Avrupa Birliği için ciddi bir konu olan Türk-Yunan meselelerine yönelik, Alman kolaylaştırıcılığıyla atılan bir adımdır. Türkiye ile Yunanistan arasında uzun bir süredir duran “istikşafi” görüşme sürecinin tekrar başlatılmasını amaçlayan Berlin’deki görüşmeye Almanya adına, Başbakan Angela Merkel’in dış politika danışmanı Jan Hecker, Yunanistan’ı temsilen Başbakan Kiryakos Mitsotakis’in diplomasi danışmanı Eleni Sourani ve Türkiye›den Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın katılmışlardı. Katılanların kimlikleri ve statüleri de bu buluşmanın bir nevi “araştırma toplantısı” olduğunu da ortaya koymaktadır. Ankara politik ve diplomatik koridorlarında bu görüşmenin Türk dışişleri bakanı tarafından “açık edilmesinin” Türkiye ile Yunanistan arasında yeni bir sürece dönüşmesini zora sokmakla birlikte aynı zamanda Türk hükümetinin konuya verdiği önemi gösterdiğini vurguluyorlar. Ankara böyle zor zamanlarda hemen her konuda doğrudan veya dolaylı olarak karşı karşıya geldiği Yunanistan ile Avrupa Birliği’nin temel itici güçlerinden Almanya’nın kolaylaştırıcılığıyla bir sürece girebilmesi ve bunu da kamuoyuyla paylaşabilmesi Türkiye’deki “diplomasiye şans tanıma” gayreti olarak algılanması gerekir. Mesele Yunanistan böyle bir sürece ne kadar hazırdır veya böyle bir sürecin yükünü kaldırabilecek güçte bir siyasi yönetime sahip mi? Yunanistan tıpkı Türkiye gibi “açıklık” içerisinde bir süreç ilerletebilecek durumda mı? Peki, durum böyleyken, Akıncı niye ağlıyor? Neye hizmet etmeye çalışıyor? Akıncıya oy verecek UBP’lilere soru? Bu arada enteresan duyumlar geliyor UBP cenahından. Duyuyorum ki bazı UBP’li arkadaşlar kendi adaylarından memnun değil, Akıncı’yı da istemiyor. Şu bu sebeple Özersay’ı da desteklemiyor, oyunu Erhürman’a vermeyi planlıyor. Daha geçenlerde Gönyeli’de konuştu Erhürman. Onca boş laf içerisinde kullandığı bir cümle dikkatimi çekti. “Salgın federasyonun tek yol olduğunu gösterdi” dedi CTP lideri Tufan Erhürman. Neden dolayı? Yardımlaşmak falan mı lazımdı ve yardımlaşabildik mi? O alınan işe yaramaz birkaç ilaçtan mı bahsediyor, yoksa fırsat bu fırsat diye KKTC’ye geçecek turistlere kapıların kapatılması mı? Adamı rüyadan uyandırmayın. Rumlar sanki federasyon istiyordu da Türk tarafı reddetmiş gibi konuşuyor. Gerek Akıncı’da gerekse Erhürman’daki takıntı Türkiye ve Kıbrıs Türkünün hakları. Gören de sanır ki Ruma, Rum çıkarlarına hizmet tek amacı arkadaşların. Hani devleti kuran ve yaşatan partiydi ya UBP, şimdi UBP’liler bu adaya mı oy verip cumhurbaşkanlığına taşıyacaklar? Ama, doğruyu söyleyelim, ilk kez değil UBP’deki kendi liderine, siyasi ideolojisine, inandığı tüm kutsallara ihanet. Nihayette kendi parti başkanını sandığa gömen bir parti UBP. Yeter mi? Yetmez. 2015’de Derviş Eroğlu’nu yenilgiye mahkum edip, Akıncı’yı kim seçti saraya? Maalesef kendi liderine, adayına ihanet eden UBP’liler. Şimdi de Erhürman’a destek vermeyi düşünen UBP’li arkadaşlar, dostlar, ne olur bana da anlatsınlar sebebini. Mail adresim belli. Kim bilir zor ya belki ben de inanırım bu ihanetin bir anlamı olduğuna.