Mehmet Necati GÜNGÖR Allah’ın ona en büyük ikramıydı. Kiraya verdi,  bir daha da geri dönmedi. Unutuş, o unutuş. Üstün akıla hiç ihtiyaç duymadı. O yörede “koyma akıl akıl olmaz” diye bir deyim vardı, başka aklı koymadı kafasına. İnadım inat yürüyüşünde yol alıp gidiyor. Tökezleye tökezleye, düşe kalka. Düşmekten, dizleri yara bere içinde ama olsun; “Düşüren Allah, kaldıran Allah!” Başına gelenleri hep Allah’a yükledi. Beklentilerini de... “Allah’tan ümit kesilmez” sözü amentüsüydü. Oysa, inandığı din ona aklını işletmesini söylüyordu. Aklını işletmeyenlerin üstüne pislik yağdırılacağını ihtar ediyordu ama olsun; Hocaları ona başka şeyler öğretmişlerdi. Birisi çıkar, bir mucize gösterir, her şey düzelirdi. “Kelle koltukta savaşan” bir ermişe inanıyordu. Mucizeleri de o tür dervişlerden bekledi. Hep, maddi gücün yanında oldu. Gücün yanınnda saf tuttu. İktidarların gücüne yamanıp durdu. İktidarlar onu bazen adam yerine koyup kandırdılar, bazen de önemsiz bir varlık olarak gördüler. O, hiç tınmadı. Elindeki imkânlar birer birer alınırken, sesini bile çıkarmadı. Din, onun için her şeydi. Bir siyasetçi gelsin, ölüsüne yasin okusun, o artık tavlanmış bir insandır. Toz kondurmaz. Elinden ekmeği alınır, ağlaşır, yine de sabır alır, şükür satar o dağda. Akıl unutulunca, Allah’ın ipi de bulunamıyor zahir.