Rahmetli Demirel’in şu sözü unutulmamalı: “İktidar her rejimde var, rejimi demokratik yapan muhalefettir.” Eğer bir ülkede muhalefet yoksa demokrasi de yok demektir. Bu görüşü günümüzün iç siyasetine taşıdığımız zaman bir gerçekle karşılaşıyoruz. Halkın siyasi mesajları algılama bilinci ve kültürü konusunda geniş bilgilere sahip olmadan siyasetin, özellikle de muhalefetin dilini kurgulamak doğru olmaz. Hedef kitlenizin neyi nasıl anladığını ölçeceksiniz. Bir iktidar, yıllar boyunca iktidarda kalabilme şansını yakalamışsa, onun halka verdiği mesajları, dolayısıyla seçmen çoğunluğunu nasıl yanına çekebildiğini anlamak gerekir. Bizde siyaset, din ve milliyetçilik üzerinden yapılan hamasetle şekilleniyor. Sağ iktidarlar, bu kavramları yeterince kullanarak iktidar oldular ve iktidarda kalma sürelerini uzattılar. Bir de, maliyeti ne olursa olsun, eserlere eser katarak… Gösteriş yatırımları hariç. “Bu köprüler ve hastaneler için tek kuruş ödemiyoruz.” diyen sorumlu ses, bu köprülerin ve hastanelerin kaça mal olduğunu, yıllar boyunca müteahhitlere dolar üzerinden yapılacak ödemelerin hangi rakamlara baliğ olacağını açıklamıyor. Bu partiye oy veren seçmenler “ama olsun” kabulünü, “çalıyorlar ama çalışıyorlar” noktasına bile taşıyabiliyorlar. CHP, sağın söylemlerini karşılayacak inandırıcılığı henüz bulamamış olmalı ki, oylarında belirgin bir artış gözlemlenmiyor. İktidardan giden oylar, muhalefetin lokomotifi olan bu partiye neden yönelmiyor sorusu, CHP’li birtakım aydınların kafalarını meşgul ediyor. Bazıları bu sebeple “CHP kendi değerlerine yönelmeli, daha çok sol politikalara sarılmalı” şeklinde çözümler dayatıyorlar. CHP, din ve milliyetçilik kavramları üzerinde gezinebileceği bir alana sahip değil. Bu yüzden yıllar boyu iktidar yüzü de göremedi. Yıllarca dinsizlikle suçlanan, solculuğun dinsizlik olduğuna inanan seçmeni sol jargonlarla ikna etmek gibi bir yanılgı, CHP’yi bugün aldığından daha düşük bir oy seviyesine indirebilir. “Ortanın solu, Moskova’nın yolu” sloganları yıllarca söylenmedi mi? Kavramları halkın algılama boyutuyla kullanmak gerekir. Kılıçdaroğlu’nu, bunu başarmanın gayreti içinde görüyoruz ama yeterli değil. Halk, solculuktan “dinsizlik” anlamı çıkarıyorsa, bu kavram başka şekillerde ifade edilmeli. Bu bağlamda “sosyal demokrat, sosyalizm” sol kavramlar da alternatif bir dille anlatılmalı. Meselâ, sosyal demokrasi yerine halk demokrasisi tabiri kullanılması gibi. Laiklik yerine, bir zamanlar Ecevit’in tariflediği şekilde “inançlara saygılı, istismarlara kapalı” bir laiklik anlayışı geliştirilebilir. “Din, hepimizin ortak değeridir. Bu yüce müessesenin siyasi çıkarlara alet edilmesine izin verilmemeli” tarzında bir söylemle de seçmenin karşısına çıkılabilir. CHP, oylarını artırmak istiyorsa, Akşener gibi halkın arasına karışarak siyaset yapmalı. Vatandaşın dertlerini dinlemeli, inandırıcı çözüm önerileri geliştirerek bunları bıkmadan, usanmadan halka anlatmanın yollarını bulmalıdır. Belli ki, anketler de öyle gösteriyor ki; halkımız bu iktidarı değiştirmek niyetinde. O halde etkili bir demokrasi bloku ve hedefiyle halkın karşısına çıkılmalı. Çözümler, tane tane anlatılmalı.