Utku ŞENSOY En son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim;Ankara-Berlin hattında giderek gerginleşen ipler, köprülerin atılması aşamasına kadar gelir mi? Hayır. Almanya’daki milyonlarca yurttaşımız, iki ülke arasındaki köprüleri yıkılamayacak kadar sıkı perçinlemiştir.Buna en basit kanıt olarak Dışişleri Bakanı SigmarGabriel’ in, Almanya›da yaşayan 3 milyon Türk›e hem Türkçe hem Almanca kaleme aldığı mektupla seslenmesi gösterilebilir. İki ülke arasındaki bağlar sadece oradaki Türk kökenlilerle mi sınırlı? Tabii ki de hayır. Birinci dünya savaşından buyana süregelen girift ilişkiler, karşılıklı çıkarlar o kadar köklü ki, Türk Alman ilişkilerinin 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşmaları hükümleri gereği kesildiği 6 yılı saymazsak,bazen gerginlikler yaşansa da Ankara-Berlin ilişkileri kopma noktasına geldiği görülmemiştir. Hatta 1920’li yılların başında milletler cemiyetinin görece dışladığı Marksist Sovyetler Birliği, mağlup Almanya ve Türkiye kendi aralarındaki ilişkilerison derece iyi biçimde sürdürmeyi başarmıştı. Temeli o yıllarda atılan iyi ilişkiler sonucu bugün ihracatımızın yüzde 15’ inin, İthalatımızın nerede ise dörtte birinin bu ülke ile yapıldığını, binlerce Alman firmasının ülkemizde yatırımlar yaptığını unutmamalıyız. Burada asıl olan, bundan sonra her iki tarafın da iç siyasetlerine yönelik gerilim artırıcı söylemlerden kaçınıp, aklıselimilehareket etmesi gereğidir. Aksi takdirde bu “kör döğüşün” kazananı ya da kaybedeni olmaz, her iki taraf da hırpalanıp ağır darbeler alırken olup biteni seyreden “birileri ellerini ovuşturabilir”! Nasıl mı? Almanya’nın Türkiye’ye seyahat uyarısını her geçen gün daha da sertleştiren bir tarzda söylem sergilemesi, Alman turistlerin Türkiye’de tatil yapma tercihlerini gözden geçirmesine neden olup onları yeni destinasyon arayışlarına itebilir. Peki, bundan kim kazançlı olur? Tabii ki de başta yakın komşularımız olmak üzere Akdeniz havzasındaki tüm rakiplerimiz. 2016’yılına ilişkin uluslararası turizm verilerinde, “yılın kaybedeni” olarak sunulan ülkemizin milyonlarca turist ve milyarlarca dolar döviz kaybettiğini unutmamalıyız. Geçen yılTürkiye’nin 10 milyondan fazla turist kaybı kime yaramıştı? En ciddi rakiplerimiz İspanya, Fransa ve Yunanistan’a. Fransa 80 milyon ziyaretçisi ile ilk sıradaki yerini korurken, İspanya ağırladığı turist sayısını 74 milyona yükseltmişti. İzlanda, Slovakya, Bulgaristan’ın yanı sıra Kıbrıs Rum Kesimi de ellerini ovalayıp ülkemize gelmeyen turistleri ağırlayan ülkelerdenbazıları oldu. Geçen yıl yaşanan bu olumsuz tablodan “turizmde kayıp yıl 2016”’dan sonra, Rus turistlerin de yeniden dönüşü ile yüzde onluk bir artış yaşanırken, kısaca 2017’ de tam da“umutlar yeniden yeşermeye başlamışken”, turizm sezonunun ortasında yeni bir gerilim yaşamanın alemi var mı? Tamam, en basitinden mülteciler konusunda bile taahhütlerini yerine getirmeyen, Ankara Anlaşması’ nın imzaladığı 1963 yılından buyana bin dereden su getiren Avrupa Birliği ile ilişkilerimizi değerlendirip gözden geçirirken, siyaseten ya da kamuoyu desteği ve/veya baskısıyla rafa da kaldırma hesapları yapılabilir. Bunda bir beis yok. Ancak AB’ ni hedef alırken Berlin’in o birliğin lokomotifi olduğunu asla unutmamak lazım. AB değerlerine ilişkin hamaset yaparken o değerlerin en önemli savunucusunun Berlin olduğunu göz ardı etmemiz lazım. Aksi takdirde;sadece turizmde değil, giyimden, demir-çeliğe, kauçuktan mobilya hatta plastik mamullere kadar yüzlerce kalemde “çizik yer”,“rakiplerimizin avuçlarını ovuşturmasına” neden olabiliriz.