Orhan GÜRDİL Dinimizde “ölünün arkasından konuşulmaz” diye bir tabir vardır. Çok doğru kendisini savunma gücü olmayan bir rahmetliye yüklenmek, hem günah hem de büyük cahillik ve ahlaksızlıktır. ALPAY’ı daha henüz sakalları çıkmadığı yıllarda tanımıştım. Bahçelievler de cumartesi günleri bir şişe gazoz fiyatına gençlerin dans edip eğlenmesi için bir mekân vardı. Alpay gencecik, temiz yüzlü giyinimli bir delikanlı idi. Düzenlenen bu çaylı partilerde sadece orkestranın çaldığı parçaları dinler, giderdi. Bir arada Demirspor Lokalinde böylesi danslı çay partileri tertip edilir. Alpay yine yalnız gelip orkestranın çaldığı parçaları dinler giderdi. Dost olduk, zaman geçti. Alpay artık Ankaralıların sevdiği bir sanatçı olmuştu. Kibar, alçak gönüllü, şık giyinen saygın bir sevilendi. Hatırladığım kadarıyla sosyal handa bir de ayakkabı mağazası açmıştı. Alpay’la son 90’lı yılların başında, Türkiye Büyük Meclisi Kulisinde karşılaştık. Ben o zamanlarda Sağlık Bakanlığı’nın Bakan Danışmanı olarak bu yüce binada görev yapıyordum. Alpay, Sağlık Bakanı Halil Şıvgın’dan bir isteği olacağını söylemesi üzerine onu Bakanımla görüştürdüm. Kulisten ayrılırken yeni çıkan kasetini alıp, almadığımı sordu. “Maalesef alamadım, çünkü buradaki görevim nedeniyle kasetçilere uğrama imkânım olmuyor.” dedim. Alpay ertesi gün bana verebilmek için tekrar Meclise geldi. İşte Alpay böyle nazik, böyle duygulu, kibar bir insandı. Zeki Müren için sarf ettiği sözlere üzüldüm. Tanıdığım Alpay’a yakıştıramadım. ÖZDEMİR ERDOĞAN’ı gerek musiki bilgisi, gerek sesi ve gitarı ile yaptığı programları zevkle takip ederek beğenirdim. Sesini, musiki bilgisini takdir eder, dinlemekten zevk alırdım. Evimde iki kaseti vardır. Bu sanatçı ile İstanbul’da Mecidiyeköy halk pazarında tesadüfen tanıştık. Elinde torbası ile sebze- meyve alan Özdemir Erdoğan için o günlerde Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde meslektaşım uzun yıllar komşuluk yaptığım eşimin de sevip saydığımız Hınçal Uluç aleyhine bir yazı yazmış. Benimde gazeteci olmamdan yararlanmak için açtı ağzını yumdu gözünü. Uyardım. Hınçal Uluç doğruyu yazan kimsenin etkisinde kalmaz. Duayen bir gazetecidir dedim. Gün Özdemir Erdoğan’a notumu verdim. Demek herksin aleyhine konuşmak onun hobisi olsa gerek diye düşündüm. Aynı pazardan alış-veriş yaptığımız için sık sık karşılaşır ayakta sohbet ederdik. Zeki Müren için ortaya çıkıp ulumasını hiç ama hiç affetmem. Sen bir sanatçı isen sağlığından bu sözlerini sarf etseydin derdim. Zeki Müren’in büyüklüğünü 25 yıl geçmiş olmasına bir ölünün arkasından konuşmak bence Özdemir’i küçülttü. Cumhurbaşkanımızın verdiği ödüle layık olmadığını onları da incittiğini biliyorum. ZEKİ MÜREN: Sanat Güneş’imizle “BEKLENEN ŞARKI” filmini çevirdiği günler de tanıştım. Ankara’da ünlü bir gazetenin sanat ve sosyete muhabiri olarak görev yapıyordum. Gazete İstanbul’a Zeki Müren’le röportaj yapmak için görevlendirmiş. Bende severek bu kente gelip ZEKİ MÜREN’le buluştum. TİKOFİŞ adı ile o yılların şöhret avcısı ünlü bir organizatör vardı. O bir de Hasan Kazankaya adlı emlakçılıktan servet sahibi olmuş. Yeşil Çam’ın para babası bu gençle Zeki Müren’in İstanbul Şişli Camisi’nin arkasındaki ikinci katında oturuyordu. Müren’le ilk buluşma ve karşılaşmamız orada oldu. Sevmiştik birbirimizi, Ankara’da şimdi kuyumcular pazarı olan o zamanlar Başkent’in en büyük salonu olan Büyük Sinemadaki konserine davet etmişti. Oysa ona telefonumu vermemiştim. Esasen evimde telefon yoktu. Gazeteden arayıp beni bulmuştu. Zeki Müren’le dostluğumuz ölümüne kadar sürdü. Arada sırada telefon açar Bodrum’a davet eder. İstanbul konserlerinin gala gecelerinde beni ve eşimi ağırlamaktan ayrı bir zevk alırdı. Kısaca şunları belirtmek istiyorum. Zeki Müren Antalya’da Aspendos tarihi arenada verdiği konseri 27 bin kişi içerde 30 bin kişi ise tarihi binanın dışında dinlemişti. Yine bir tarihte Konya’daki Devlet Tiyatrolarının turne oyununu izlemek için bu kente polis eşliğinde gitmiştik. Yurtdışında gittiğim pek çok ülkenin lokanta, kahve, eğlence merkezlerinde Zeki Müren’in plakları çalıyordu. Irak, İsrail, Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Almanya, Macaristan uluslararası üne de sahip böyle bir insan için söylene anlamsız laflara ancak gülündü. Söyleyeni küçülttür. Bugün Zeki Müren’in yıllar önce doldurduğu uzunçalarlı Longplay ‘leri baskı üstüne baskı yapmaktadır. Arap ülkelerinden gelen yabancı konuklar gidişlerinde Zeki Müren’in bu albümlerini almaktadır. Zeki Müren çalıştığı gazinoların sahiplerini değil o iş yerinde çalışanları da zengin yapmakla kalmamış, çalıştığı şehrin ekonomisini de büyük katkılar sağlamıştır. Zeki Müren çağdaş Türkiye’nin yurtdışında gıpta ile izlenen örneği olmuş, başta ünlü Amerikalı şarkıcı Elvis Presley olmak üzere pek çok dünya starı Zeki Müren’in yolunda giderek şöhret ve para sahibi olmuştur. Rahmetli Güneşimiz yine şanına yakışır bir davranışla servetini Türk Silahlı Kuvvetleri Vakfı ile Türk Eğitim Vakfı’na bağışlamıştır. Özdemir Erdoğan acaba hangi hayır kurumuna gazetelerde sık sık çıkan çıplak resimlerini bırakacak merak ediyorum.