Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği finansmanıyla yürütülen Demokrasi için Medya / Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında “Anadolu’da Gazeteci Olmak” başlıklı online söyleşi düzenlendi. M4D Projesi Ulusal Komite üyesi Prof. Dr. Korkmaz Alemdar’ın moderatörlüğünü üstlendiği söyleşinin konukları gazeteciler Ali Sait Öge ve Yusuf Özgür Bülbül oldu. Anadolu'da gazetecilik mesleğini sürdürmek üzerine birer kitap yazan konuklarla, mesleğin zorlukları ve yerel basının önemi konuşuldu

SULTAN YAVUZ/ANKARA Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği finansmanıyla yürütülen Demokrasi için Medya / Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında düzenlenen online söyleşilerin bu haftaki konukları Gazeteciler Ali Sait Öge ve Yusuf Özgür Bülbül oldu. “Anadolu’da Gazeteci Olmak” konulu söyleşinin moderatörlüğünü ise M4D Projesi Ulusal Komite üyesi Prof. Dr. Korkmaz Alemdar üstlendi. Söyleşinin açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Korkmaz Alemdar, 2020 yılı içinde iki önemli kitabın yayınlandığını belirterek, bunların birinin Ali Sait Öge’ye ait olan “Önce İnsan Olmak Sonrası mı? Gazetecilik” ve diğerinin Yusuf Özgür Bülbül tarafından yazılan “Doğu’da Gazeteci Olmak” isimli çalışmalar olduğunu söyledi. Söz konusu kitapların Anadolu’da gazetecilik yapanların keyifli ve hüzünlü anılarını, mesleğin zorluklarını anlattığını ifade eden Alemdar, Anadolu basınına ilişkin yazılan kitapların son yıllarda artış gösterdiğine dikkat çekti. Söyleşi konuklarından ilk konuşmacı Ali Sait Öge, Anadolu’da gazetecilik yapmayı “Anlatılması zor ama her meslektaşının deneyimlemesi gereken bir gerçek” olarak ifade etti. Mesleğe 1988 yılında, Konya’da bir matbaada başlayan Öge, buradaki beş yılın ardından daktilo sesi ve mürekkep kokusuna duyduğu aşkla, haber servisine polis adliye muhabiri olarak girdiğini ve alaylı başladığı meslekte kendini geliştirerek 34 yılı geride bıraktığını ifade etti. Kanal 42’de de yayın yapan Öge, şu anda Konya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olduğunu belirtti. “Doğuda Gazeteci Olmak” isimli lisans çalışmasını kitap olarak yayımlayan Yusuf Özgür Bülbül ise Gazeteciler Cemiyeti ile 2014 yılında Erzurum’daki temel gazetecilik eğitimi vesilesiyle tanıştığını söyledi. Ağrı’da Türk dili ve edebiyatı bölümünü okurken amatör gazeteciliğe başladığını kaydeden Bülbül, daha sonra Erzurum İletişim Fakültesi’nde okuduğunu ve 2011 yılından beri de yerel ve ulusal medya için içerik üretiminde bulunduğunu ibelirtti. Kitabının Doğu Anadolu’daki alaylı ve mektepli, ulusal ve yerelde çalışan tüm basın mensuplarını içerdiğini kaydeden Yusuf Özgür Bülbül ise “Gazetecinin yereli ve ulusalı olmaz” diyerek, bölgedeki kadın gazeteci sayısının azlığından hareketle, kitabında bir kaç kadın gazeteciyle de görüşme yaptığını belirtti. Yerel basının ABD ve Avrupa ülkelerinde çok gelişkin olduğunu, Türkiye’de ise hak ettiği konumda olmadığını ifade eden Bülbül, “Ben kitabımla yerelin de, tanınmayan çok iyi yerel gazetecilerin de sesi olmak istedim” dedi. [caption id="attachment_194842" align="alignright" width="227"] Gazeteci Ali Sait Öge[/caption] Öge, “Eskiden haberimiz yayınlanınca, okuyan kişiyi görmek şevk verirdi” Ali Sait Öge mesleğin geçmişinden bahsederek, “Eskiden haberimiz yayınlanınca, okuyan kişiyi görmek şevk verirdi” dedi. Doğru haberciliğin hem gazeteci, hem yayın organı hem de okuyucu için hayati olduğunu, her zaman bu bilinçle hareket ettiklerini kaydetti. Alaylı ve mektepli ayrımının eski yıllarda daha etkili olduğunu vurgulayan Öge, mekteplilerin alan deneyimlerinin eksik olduğunu, alaylıların ise teorik olarak eksiklikleri bulunduğunu belirtti. Yıllar içinde kendisini bir mektepli gibi yetiştirdiğini ifade eden Öge, “Her zaman özenerek baktığım bir kesimdi, ben ilkokul mezunuyum ama şimdi bir mektepli kadar kendimi yetiştirdim” dedi. Öge, mesleğe başladığı yıllarda yerel gazete tirajlarının yüksek olduğunu ve özellikle Konyaspor maçlarından sonra bunun arttığını belirterek, o dönem gazete sayısının az olmasının da bunda etkili olduğunu savundu. Şu anda tirajların çok düşük olduğunu kaydeden Öge, sosyal medyanın ve medya kanallarının yayınladığı whatsapp okuyucu haber hatlarının bu durumu etkilediğini ifade etti. Meslekte “iyi kötü geçindiğini” ama asla ekonomik temelli yaklaşmadığını, meslek aşkıyla gazeteciliğe sarıldığını vurgulayan Öge, “18 yıl sonunda basın kartımı aldım” dedi. Yusuf Özgür Bülbül ise dijital medyanın bir takım kaygıları getirmesinin yanı sıra gazetecilik açısından geniş imkân da sağladığına dikkat çekerek, “Basın daraldı ama bireysel dijital kanallarla yeni bir alan oluştu. Biz de dijitale haber yaptığımız için, heyecan duyamıyoruz, Öge’nin bahsettiği okur sevinci bizim için pek mümkün olmuyor” dedi. Yerel medyanın sorunları Ali Sait Öge, gazetenin mürekkep ve kâğıt dokusunu sevenler sayesinde yazılı basının ölmeyeceğini belirterek, asıl sorunun dijital medyadan çok ilanlarla alakalı olduğunu söyledi. Öge, “Yerel gazetelerin mali destekleri az. Varlığı, Basın İlan Kurumu’ndan gelen ilanlara bağlı, çok muhabir de çalıştıramıyor çünkü ekonomik sıkıntı içinde. Konya’da 11 gazete ayakta kalmaya çalışıyor. Yasalar yoluyla yerel medya güçlendirilmeli, bu zor koşullarda ne kadar direnebiliriz ki? Maalesef iletişim fakültesi bitiren ama hayallerine kavuşamadan mesleği bırakan ya da hiç başlayamayan arkadaşlarımız da var” diye konuştu. “Yerel gazetelerin ayakta kalması verilecek ilana bağlı olmamalıdır” diyen Ali Sait Öge, eskiden ayrı ayrı dallarda muhabirlerin çalıştığı gazeteler varken, günümüzde aylık abonelik sistemiyle ajanslardan gelen haberlerin tüm gazeteyi doldurduğunu kaydederek, “Kalifiye eleman çalıştırmak da, gazetecilik heyecanı da kalmadı. Yerel basın nasıl ayakta kalacak? Yerel basın olmadan ulusal basın olamaz. Yerel muhabirin yolladığı haber ulusal basında çıkıyor. Ali Sait Öge gibi gazeteciler olmadan, ulusal basın haberi nereden alacak? Tabii ulusal da çalışanla, yerelde çalışan gazetecinin aldığı ücret de bellidir” dedi. [caption id="attachment_194843" align="alignright" width="275"] Gazeteci Yusuf Özgür Bülbül[/caption] Yusuf Özgür Bülbül ise iletişim fakültelerinden mezun olanların çoğunun başka sektörlere yöneldiğini söyledi. Bülbül, “İletişim fakültelerinin hem puanı düştü hem de tercih edilme oranı... Bu da koşullardan ve gelecek kaygısından kaynaklanıyor. Medya okur yazarlığı ve teknoloji dersleri verebilmek için istihdam bekleyen iletişimciler de var. Ama onlaerın yerine, tamamlayıcı bir ders olarak görülüyor ve alanı olmayan kişilerce dersi veriliyor. Oysa medya okur yazarlığı ilköğretimden itibaren verilmeli ve bunu da iletişim fakültesi mezunları vermeli” dedi. Gazetecilik etiğini de değerlendiren Bülbül, bunun hem muhabir hem de patronlarla alakalı olduğunu ve bu iki grubun etik konusunda karşıt olabileceklerinin altını çizdi. Bülbül, “Eğer patron gazetecilik kökenliyse, gazeteci olmayan patrona göre etik açıdan daha iyi durumda bence. Ticari bakmak zorundalar bir yandan da… Okullarda genelde gazetecinin neler yapması ve yapmaması gerektiği öğretilir ama alana çıkınca farklı olduğunu görürsünüz. Bence gazeteci verilen hediye çok pahalı değilse ve yapacağı haberi etkilemeyecekse alabilir. Ama bir hediye karşılığında gerçeği yazması engellenecekse almamalıdır” diye belirtti. Erzurum’un Türk basınında önemli bir yere sahip olduğunu vurgulayan Bülbül, “İlk gazete birleşmesi de Erzurum’da oldu, 16 yerel gazetede birleşti ve dört gazete çıkardı. Anadolu topraklarında ilk gazete de burada çıkarıldı” dedi. Yerelde gazeteci olmanın zorluğuna değinen Bülbül, “Muhabirlerin iş koşulları da zor çünkü hem editör hem muhabir hem yazı işleri müdürü olarak çalışanlar var ve yıllık izin gibi bir durumları söz konusu değil. Freelance çalışıp ayda 500 lira alan arkadaşlar da var. Öte yandan basılı yayın ile dijital yayının maliyeti de aynı değil. Dijital yayıncılığa sonradan geçen ve gazetecilik kökenli olmayanlar kişiler de çok ucuza ilan alabiliyorlar. Bu da durumu zorlaştıran etmenlerden” diye ifade etti. Bülbül sözlerini, “Dünyada demokrasi olabilmesi için yerel basın şarttır. Bu giderek daha da iyi anlaşılıyor” cümlesiyle bitirdi.