“Türkpusat Geleneksel Savaş Pusatları Müzesi” ile zaman tüneli

Türk okçuluğunun yaşatılması, yeniden canlandırılması ve farkındalık oluşturulması amacıyla geçtiğimiz yıl genç girişimci Muhiddin Uyanık tarafından Altındağ ilçesi Kale Mahallesi’nde açılan “Türkpusat Geleneksel Savaş Pusatları Müzesi”, uygulamalı müzecilik anlayışıyla ziyaretçilerine müze gezisi, ok atış talimi ile atölyede zihgir ve ok yapma imkânı sunuyor
NAZ AKMAN - Günümüzde sayısı artan özel müzelere geçtiğimiz yıl bir yenisi daha eklendi. Kuruluş serüveni ve vizyonuyla alanında ilk olma özelliği taşıyan “Türkpusat Geleneksel Savaş Pusatları Müzesi”, genç girişimci Muhiddin Uyanık’ın yaklaşık 10 yıllık koleksiyonuyla hayata geçirildi. Müzede, Türk tarihine ışık tutan ok, yay, kılıç, zırh, balta gibi geleneksel Türk silah ve savaş eserleri, kapsayıcı ok ucu koleksiyonu, etnografik eserlerin sergilenmesinin yanı sıra okçuluğun tarihi gelişimi ve Türklerde okçuluk anlayışı, Türk savaş sanatının felsefesi, Okçular Tekkesi’nin kuruluşu, kemankeşlik ve kemankeşliğin incelikleri ile geleneksel okçuluk eğitimleri veriliyor. Ayrıca bu malzemelerin imalat aşamaları ve kullanım yöntemlerine ilişkin bilgi edinme imkanı da sunuluyor. Türk yay yapım sanatı olan kavsiliği ve usta okçuluk makamı olan kemankeşliği tekrar canlandırmak, Türk Okçuluğu ile ilgilenen ve bu sanatı araştıranlara yol göstermek ve gençler arasında farkındalık oluşturmak vizyonuyla açılan müze, çağdaş, uygulamalı müzecilik anlayışıyla da ziyaretçilerin tarihi yaşamasını, bu tarihe dokunmasını ve hissetmesini amaçlıyor. Müze kurucusu genç girişimci Muhiddin Uyanık ile okçuluk serüvenini ve Türkiye’de bu alanda yapılan çalışmaları konuştuk. Türk okçuluğu ve zanaat kültürüne ilişkin akademik araştırma 2011 yılından bu yana okçulukla ilgilendiğini ifade eden Uyanık, Türkiye’nin pek çok yerindeki müzede bu konuda sınırlı bilginin olduğunu ve öncelikli olarak Türk okçuluğu ve zanaat kültürüne ilişkin akademik literatürde araştırma yaparak yola çıktığını söyledi. Müzenin adını koyarken Arapça kelime yoğunluğunu azaltmak nedeniyle Türkçe silah anlamına gelen ‘Pusat’ı tercih ettiğini belirten Uyanık, okçuluk serüvenini “Türkiye’nin her yerinde ziyaret ettiğim müzelerde okçulukla ilgili sınırlı bilgi olduğunu fark ettim. Oysa tarihi kaynaklara bakıldığı zaman Türk coğrafyasının tamamında kompozit yay kalıntılarına rastlayabiliyorsunuz. Araştırmalarımda okçulukla ilgili bilimsel ve İslami iki yolun olduğunu gördüm. Bu iki yol üzerinden yeni bir araştırma konusu ortaya koydum. Dünyanın yaradılışından bu yana okçuluk zaten hayatımızda vardı. İslami kaynaklarda ilk okçunun kim olduğuna baktığımızda karşımıza Hz. Adem çıkıyor. Bilimsel kaynaklarda ise okçuluk M.Ö 30 ve 50 binli yıllara dayanıyor, avcılıktan başlayan bu serüven Osmanlı padişahlarından Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethi ile birlikte okçuluğun spor haline dönüşmesine neden oluyor” sözleriyle anlattı. “Geleneksel Türk okçuluğunu 2005 yılında bir Kanadalıdan yeniden öğreniyoruz!” Uyanık devamla, “1500’lerin başlarında İngilizler dünyanın ilk spor kulübünü kurduklarını iddia ediyor ancak İstanbul’da Atıcılar Tekkesi isminde kurulan şimdiki ismi Ok Meydanı olan bir yer zaten var. Tarihine baktığımızda ise 1453’ü görüyoruz yani Osmanlı’nın İngilizlerden yaklaşık 100 yıl önce zaten bir spor kulübü kurduğunu ve bu alanda sporcular yetiştirdiği dolayısıyla bu işin tabanının çok geniş olduğunu aslında ilminin bir deniz derya olduğunu görüyorsunuz. Batı medeniyeti kendi yayıyla kendi okuyla olimpiyatlarda bir alan açıp Türkiye’nin aslında kendi tarihini unutmasına vesile olmuş. Maalesef Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucusu olduğu Ok Spor Kulübü kapatılarak bu süreç kesintiye uğramıştır. Biz de geleneksel Türk okçuluğunu 2005 yılında bir Kanadalıdan tekrar öğreniyoruz. Cumhuriyet döneminden 2005 yılına kadar okçuluk alanında ciddi bir kesinti var. Filmlerde aktörlerin ok kullanıldığını görüyoruz ama maalesef kullandığı yaylar İngiliz tipi yaylar, atış tarzı da İngiliz tipi. Çünkü Türkiye’de bunu bilen kullanan ya da bu malzemeleri üreten bir yer yok” dedi. Koleksiyon nasıl toplandı? M. Ö 20-25 bin ila M.S 1700’lü yıllara kadar yaklaşık 116 tipte 450’ye yakın ok ucu koleksiyonu ile diğer koleksiyonları nasıl topladığına ilişkin bilgiler veren Uyanık, “Müzede, geleneksel Türk silahları eserlerini içeren orijinal koleksiyon ile çeşit ve dönemlendirme açısından kapsayıcı ok ucu koleksiyonu, etnografik eserler, Okçular Tekkesi Kuruluşu, Kemankeşlik ve Kemankeşliğin sırları ile Türk savaş sanatının felsefesine ilişkin geniş bir yelpaze yer alıyor. Kültür Bakanlığı eser listesine dahil ettiğim eserlerin yüzde 85’i ok ucundan oluşuyor. Türkiye’de neredeyse 81 ili gezerek bu illerdeki müzelerde okçulukla ilgili özellikle Türk yayı aradım. Ancak hiçbir yerde bulamadım. Neredeyse her yerde Amerikalı yerlilerin kullandığı arkası tüylü yaylar var. Bunun üzerine yurt dışına çıkarak özellikle Türki Cumhuriyetlere giderek Türk yayı aramaya başladım. Çeşitli hediyelik eşya dükkanlarında sadece İngiliz veya Batı medeniyetlerinin kullandığı geleneksel yaylara rastladım. Macaristan’da Türk yayı üreten biriyle tanıştım ve bu sayede 2014 yılında ilk yayımı almış oldum. Gittiğim her yerden okçulukla ilgili objeler topladım. Bazı objeleri ise bağış yoluyla elde etim. Buradaki objeler benim şahsi koleksiyonum ancak bu müze gelişmeye açık bir yer. Okçuluğa ilgi duyanlarla büyüyecek bir müze” dedi. Yay kaşlı, endamlı, iki dirhem bir çekirdek, kepaze olmak, çile çekmek… Müzeyle birlikte okçuluk alanında farkındalık yarattığına dikkat çeken Uyanık, şöyle konuştu: “Müzeyi kurduğumda henüz Türkiye’de okçulukla ilgili bir federasyon yoktu. Bir yıl sonra federasyon açıldı. Okçuluk, okul sporları arasına girdi. Daha önce bu alanla ilgili ulusal ve uluslararası yarışmalar düzenleniyordu, ancak organizasyon kısmında eksiklikler vardı. Çünkü işin teoriğini bilmeden yapılan pratikte her zaman sorunlar yaşanıyor. Ben de okçuluğa başladıktan sonra organizasyon konusunda çalışmalar yürüttüm. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ile daha önce yapılan Altınok Festivali’ni devraldım. Sadece okçuluk değil unutulmuş tüm sporları bu festivalde insanlarla buluşturduk. Bu müze, Türk toplumunda farkındalık uyandırdı. Burada sadece savaş kültürü anlatılmıyor, sanattan edebiyata kadar okçuluğun diğer disiplinlerde nasıl kullanıldığına ilişkin bilgiler de yer alıyor. Halk arasında kullanılan pek çok deyim okçuluktan esinlenilerek kullanılmaya başlanmış. Örneğin şairlerin sıkça kullandığı ‘keman kaşlı ‘ veya ‘ok kirikli’ deyimleri buradan geliyor. Özellikle kadınlara iltifat edilirken kullanılan ‘endamlı’ kelimesi de okçulukta ahşabın üzerine verilen boyutlandırma sanatından geliyor. Aynı şekilde ‘iki dirhem bir çekirdek’ benzetmesi de menzil okuna verilen okun tarifinden esinlenilerek kullanılmaya başlanmış. Bu örnekleri hafif olan yayı çekmek yani ‘kepaze olmak’ veya yayın arkasındaki ipten esinlenilerek söylenen ‘çile çekmek’ ile çoğaltabiliriz. Ok, hayatımızda trafikten tutun kodlama ve yönlendirme tabelasına kadar neredeyse her yerde yer alıyor. Bir savaş aletini kullanmak savaşmak anlamına gelmiyor, o kültürü anlamak, yaşamak ve yaşatmak anlamına geliyor.”

Uyanık: İmkansızlıklar içinde bir müze kurdum

Uyanık, okçulukla ilgili ilk adımlarını 2014 yılında Hacı Bayram Ulus Akşemsettin Çarşısı’nda ‘Türkpusat’ adıyla mağaza ve kısa süre sonra ise talimhane açarak attığını ifade ederek müzenin kuruluşuna ilişkin şöyle konuştu: “Çanakkale Biga’da ve Ankara’da okçulukla ilgili yarışmalar yapıldı. İnsanlar geleneksel kıyafetlerle bu festivallere katıldı. Ben de uzun zamandır araştırmasını yaptığım bu alana nasıl katkı sunabileceğim konusundaki düşüncülerimi hayata geçirmek istedim. 2014 yılının sonunda belki de Cumhuriyet tarihinden sonra ilk defa Hacı Bayram Veli Camii’nin içerisinde sonradan tadilatı yapılan tarihi bir bedesten çarşısında ‘Türkpusat’ ismiyle ilk geleneksel Türk okçuluğu mağazasını ve Türk okçuluk talimhanesini açtım. Türk okçuluğuna merak saldığım 2011 yılından bu yana da koleksiyon biriktiriyordum. Okçulukla ilgili topladığım her şeyi 2019 yılında ‘Türkpusat Geleneksel Savaş Pusatları Müzesi’nde bir araya getirerek, okçuluğa meraklı ve bilgi edinmek isteyen herkesi bu müzede bir araya getirmek istedim. Ankara’da imkansızlıklar içinde bir müze kurdum. Müzenin yapım aşamasında da tüm objeleri belirli bir hikâye örgüsüyle kurgulamaya çalıştım. Dünyada bile sayısı az olan uygulamalı müzecilik anlayışını bu müzede hayata geçirmeye çalıştım. İnsanlara sadece bir şeyler göstermek yetmiyor, müzeleri gezen ziyaretçilerin o atmosferi yaşayabilmesi için sergilenen eserlere de dokunması, hissetmesi gerekiyor. Bu nedenle müzeyi açtıktan sonra çevremdeki insanları toplayıp onlara içeride yer alan koleksiyonları anlatmaya başladım. Daha önce 2017 yılında tam da uygulamalı müzecilik anlayışına ilişkin ‘Geçmişten Geleceğe Geleneksel Türk Okçuluğu’ isminde hikaye kitabı yazmıştım. Ayrıca ziyaretçilerimizin müzede teorik bilgi, atölyede bu malzemelerin yapılışı ve talimhanede malzemelerin kullanımına ilişkin bilgi alabilmeleri açısından ‘Türkpusat Kültür Etkinlikleri’ adı altında proje geliştirdim. Yaklaşık 15 okuldan binin üzerinde öğrenci bu projeye katılım sağlayarak okçulukla ilgili hem teorik bilgi hem de uygulamalı atölye çalışmalarına katıldı. Bu müzeye gelen ziyaretçilerimiz uzman eşliğinde evrensel ve dokunulabilir müzecilik anlayışını yaşamış oluyor. Tüm bu çalışmalarla anlatılır ve yaşanılır bir müzecilik anlayışını oturtmaya çalıştım.”
Editör: TE Bilisim