İran’dan çıkıp İstanbul’da yükselen sonra Amerika’ya uçup tüm dünyaya açılan ressam Yakup Cem, sanatta 50.yılını Ankara’da özel bir sergiyle kutluyor

HİLAL KÖYLÜ (ANKARA) - Her duvar bir orijinali hakeder” felsefesinin dalga dalga yayılmasına öncülük eden RC Gallery’nin kurucusu küratör Rahmi Çöğendez de, Bilkent Sanat Sokağı’nda açtığı Yakup Cem sergisiyle sanatseverlere yeni bir ufuk açıyor. “Alçıydı duvarlarımız, o duvarlar zaman zaman kalkardı, patlardı, hadi patlamadı, ben patlatırdım, onların üstüne resimler çizerdim.” Sergiyi birlikte gezme şansı yakalarsanız Yakup Cem, sizin canlı bir koleksiyon gezintinizin sesi de olabilir. Her gün ama her gün yeniden bakabilir mi bir ressam yaptığı resimlere, o bakıyor. Bakıyor, bir daha bakıyor. Ayrıntının, inceliğin nasıl bu kadar iliklerine kadar işlediğine ve bu duyguyu resimlerine nasıl olduğu gibi aktardığına tanıklık edebilirsiniz sergide. Ankara’da her haliyle, büsbütün bir Yakup Cem var. Onun belki de hiçbir farkı yok hiçbir ressamdan. O kendisiyle orijinal. Bütün ressamlardan bir parça taşıyor belki. Gerçeği, olduğu gibi gerçeği yansıtıyor. İçinden taşan duyguları olduğu gibi yansıtıyor tablolarına. Minyatürlerle başladığı resim yolculuğunu tezhiplerle harmanlayan Yakup Cem, Osmanlı padişahlarının tuğralarını, insan ve hayvan figürleriyle zenginleştirip Rumi tarzda tezhiplerle beziyor. İstanbul’da kendi tarzını yaratıyor. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’ne başladıktan sonra Avrupa esintileriyle canlanıyor. Yakup Cem daha sonra natürmortların en güzellerini, en gerçeklerini yapmaya başladığını söylüyor ama onun daha doğduğu ilk anda resim için yaşadığını akıllı sanatseverler daha iyi gözlemleyebilir. Onlarca, yüzlerce ressamı yetiştiren Yakup Cem, geleneksel Türk sanatlarının gelişmesine en büyük katkıyı sunan isimlerin de başında geliyor. Bugün onun eserleri sanatın en gerçek hali olarak dilden dile, gözden göze ulaşıyor. Yakup Cem, natürmortlarında Avrupa objeleri yerine Anadolu tarihinde özellikle Osmanlı döneminde kullanılan malzemelerden kompozisyonlar kurmuş. Harp gereçlerinden yatağanlar, kılıçlar, alemler, kalkanlar, miğferler, zırhlar ile günlük eşyalardan; kitaplar, divitler, kalemler, saatler, lambalar, çömlekler, taslar, kumaşlar ve elbiseler kullanmış. Tablolarında saf altın dışında, elmas, zümrüt, yakut ve inci gibi değerli taşlar da yerini alıyor. Ankara’ya değer katan bu sergi kaçırılmaz. Bilkent Sanat Sokağı’nda ve 10 Aralık’a kadar açık.