Maddi imkânsızlıklarla ilkokulu bitirmiş ama okuyamamıştım. Ailemizi geçindirebilmek için babamla Ağrı’dan Rize’ye gitmiştik. Ben ailemden ayrılmam nedeniyle çok üzgündüm. Hiç bilmediği bir yerde hiç bilemediğim bir işi yapacaktım. Çok korkarak Rize’ye gittik. Daha on yaşındaydım. Bu yük bana çok ağır geliyordu. Rize’ye gittiğimizde çok güç şartlar altında yaşamaya başladık. Bana elimizdeki çok az olan paranın kalanıyla boyacı sandığı aldık. Ayakkabı boyayarak babamla para biriktirmeye çalışıyorduk. Kaldığımız yer birçok kişinin kaldığı bir evdi ve benim her gün çalıştığım parayı buraya veriyor aylık kiramızı biriktiriyorduk. Kısacası benim para kazanmam burada kalabilmek için şarttı. Çok yağmurlu bir gün boyacı sandığımla saatlerce gezmeme rağmen bu havada kimse ayakkabı boyatmıyordu. Çok ağır olan boyacı sandığımdan yorulmuş ve yağmurun altında iliklerime kadar ıslanmıştım. O gün topladığım paralarla ödememiz gereken kirayı verecektim. Yollarda kimse olmadığı için kapalı alanları geziyordum. Bir kahve görmüştüm. İçi çok kalabalıktı. Sandığımı kahvenin yağmur almayan bir köşesine bırakıp içeri girdim ve dört ayakkabı alarak dışarı çıktım. Bir anda belki de şu yaşıma kadar hissetmediğim korku ve acıyı yaşadım. Boyacı sandığım yoktu. Benim için hayat kadar önemli olan sandığım çalınmıştı. Saat sabahın onuydu. Dört saattir yağmur altında dolaşıyordum. Şimdi ise asla bir daha alma şansım olmayan sandığım çalınmıştı. Saat ikiye kadar ağladım ve sandığımı aradım. Bulamadım. Yapacak bir şey yoktu. Kaldığımız eve gittim. Kimse gelmemişti. Kapı kilitliydi. Çok acıkmış ve yorulmuştum. Caddeye oldukça uzak olan evin kapısına oturdum ve beklemeye başladım. Hem babama hem de oda sahibine ne cevap verecektim? Bir iki saat sonra ayaklarım uyuşmuştu. Çok üşümüştüm. Bilinçsizce yürüdüm, yürüdüm. Birden kendimi otobanın demirlerinin üzerinde buldum. Orada oturmuş bilinçsizce hızla gelip geçen arabaları seyrediyordum. O hızlı geçişlerin arasında bir araba benim oturduğum demirlerin önünde bütün tehlikeleri göze alarak durdu. Pencere açılarak yaklaşmam istendi ve elime şimdi bile çok büyük para olarak değerlendirilen bir tomar parayı uzatarak, “Bu sana yeter,” dedi ve yine aynı hızla uzaklaştı. Elimde para öylece kalakalmıştım. Arabanın arkasında iki çok yaşlı bayan, önde ise bana parayı veren aksakallı, saçı sakalı uzun ve birbirine karışmış yaşlı bir amca vardı. Aradan dokuz yıl geçti. Hayatımı değiştiren bu deneyimim ben yaşamın içinde görmeden de olsa görünmez bağlarla inanılmaz gerçeklere ve mucizelere bağlı olduğumuzu kabul ediyor ve sıkıntıda olan her kula Allah›a sığınmalarını diliyorum. Emrullah ARAŞ / Rize