Kuşadası Kaymakamı Dilaver Bey denetleme için Selçuk’ta bulunuyordu. Denetleme bitmiş ve Kuşadası’na dönüş hazırlıkları başlamıştı. Dilaver Bey otomobile bineceği sırada bir jandarma eri telaşla koşarak yanına geldi ve elinde ki jandarma istihbarat raporunu uzattı. “Saat 15.00 kararlarında Kanapiçe mevkiinde, içerisinde 4 kişi çıplak bir durumda kurşun renkte yelkenli bir sandalın sahilimize yaklaştığını gördük… Üç el havaya ateş etmek suretiyle “Dur” emrini verdik. Bu emre itaat etmeyenlerin, kendilerini denize atarak kaçmaya başlamaları üzerine beş arkadaş birden ateş ettik. Bu dört şahıstan üç tanesi ölü olarak denizde kaldı. Bir tanesinin ne olduğu meçhuldür. Mezkur sandal, denizde kendi kendine dolaşmaktadır. Ölüler sahildedir. Arz olunur. Not: Mezkur sandalın Sisam Adası’nda bulunan İngiliz harp gemisine ait olduğunu arz ederim. Sandal İngiliz Harp gemisine aitti. Büyük Britanya İmparatorluğu’nun sandalı batırılmış, denizcileri birer kurşunla öldürülmüştü. Bunu yapan Kurtuluş Savaşından yeni çıkmış, genç Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk Türkiye’siydi. İngilizler küstahça taleplerde bulundular. Ateş açan er Musa nın cezalandırılmasını istediler. Gazi Paşa, bütün bu olaylar sırasında Kızılcahamam'da bulunuyordu.. Ve gelişmeleri de saati saatine izliyordu.. İngiliz Donanması'nın tehditkâr bir tavırla kıyılarımıza yaklaştığı kendisine iletilince, Ankara'ya ve Kuşadası'na bağlı hatlardan emretti: "Kanuni vazifesini yaptığı anlaşılan Türk eri Balıkesirli Musa, yerinden alınamaz ve cezalandırılamaz. Gerekirse Musa için Britanya İmparatorluğu ile hali mahasama (savaş) göze alınır... Kızılcahamam'dan şimdi Ankara'ya hareket ediyorum. Ege Bölgesi'nde kısmi seferberlik emrini veriyorum." O dönemin Kuşadası Kaymakamı Dilaver Argun, Ata'nın bu çıkışı ile ilgili olarak sonradan şöyle konuşacaktır: "Bu emir, bu haysiyetli ses, beni ağlattı. Bütün yorgunluğumu alıp götürdü. Genç bir kaymakam olarak, bütün benliğim gurur ve iftiharla sarsılıyordu. O günden bu yana birçok valilik ve müsteşarlıklarda bulundum. Atatürk'ün görev aşkını koruyan bu laflarını başka kimseden duymadım ve sözleri hiç unutmadım." İngilizler'in davranışlarının ne olacağı beklenedursun, seferberlik emri de yerine getirilmeye başlandı.. Kuşadası halkının telaşa kapılmaması için gerekli uyarılar yapıldı.. Seferberlik emri madem ki Gazi Paşa'nın ağzından çıkmıştı, o halde en kısa zamanda yerine getirilecekti.. Öyle de oldu.. Kuşadası ve havalisinde, en ufak bir aksaklığa meydan verilmeden her şey tamamlandı.. Gazi Paşa'nın dediği gibi, gerekirse Balıkesirli Musa için bütün Türkler bir kere daha ve yeni baştan dövüşeceklerdi.. Bu, haysiyetli bir lider ve haysiyetli bir millet için kaçınılmaz bir durumdu.. İcap ederse birtakım şeyler inceldikleri yerden kopacaklardı.. Bu olayların sonunda, Kuşadası Kaymakamı Dilaver Bey'e bir takdirname ile 50 lira para mükafatı ve 1 hafta istirahat izni verildi.. Hakim dediğin... 1934'ten sonra Dilaver Bey başka bir yerde görevliyken Kuşadası'na gelen Mülkiye müfettişleri, İngiliz amiraline çekilmiş olan 9 liralık telgraf ücretini uygunsuz bulup, hakkında soruşturma açtılar.. Dilaver Bey, devlet parasını çarçurdan İzmir Asliye Ceza Mahkemesi'ne sevk edildi. Fuat Aksu'nun belirttiğine göre Hakim Kemal Aksüt, ilk celsede salonu boşalttıktan sonra Dilaver Bey'i yanına çağırtıp, gerekli makamlara her türlü küfürü etti.. Ardından da beraat kararını çıkarttı.. Bir er Musa'nın; o Balıkesirli neferin cezalandırılmaması için İngiliz İmparatorluğu ile harbi göze alan Gazi Paşa Türkiyesi, bürokrasi yüzünden, 9 lira için, koca kaymakamını mahkemelik etmekten çekinmemişti.. Ama adaleti uygulayan hakim Kemal Aksüt yanlışı düzeltmişti. Ülkesine hizmetten öte şey yapmayan Kaymakam'a sahip çıkmıştı. Belki de alçak bir tuzağın muhatabı olarak mahkemeye sevkedilen bir vatan evladı Kaymakam'a sahip çıkmıştı. Bugün yaşadığımız adalet sorunlarına ufuk açacak bir örnek. Memleketini seven, onun için gayret gösteren herkese sahip çıkılması gerektiğinin önemli bir göstergesi...