Utku ŞENSOY Avrupa Birliği ile uzun yıllardır devam eden soğukluk ve kopukluğun ardından, görece daha sıcak rüzgarların esmeye başladığı bir sırada, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin (AKPM) inşaatı devam eden Akkuyu Nükleer santralimiz için kaygı duyduğuna ilişkin kararı, Ankara-Brüksel hattında tansiyonun yeniden yükselmesine neden oldu. Strasbourg, Akkuyu’nun “deprem bölgesinde” olduğu gerekçesiyle, Ankara’ya santralle ilgili kaygılarımızı giderin mesajı verdi.AKPM’ nde 18’e karşı 99 oyla kabul edilen kararda, Türkiye’nin Akkuyu santrali hakkındaki “kaygıları” gidermesi için kısaca ESPOO olarak bilinen “Sınır aşan Çevresel Etki Değerlendirme Sözleşmesi”ni onaylaması çağrısında bulunuldu. Türkiye’nin imzalamadığı ESPOO sözleşmesine kısaca bakacak olursak;“taraf ülkelere, belli faaliyetlerin çevresel etkilerini henüz planlama sürecindeyken değerlendirme yükümlülüğü getirdiğini” ifade edebiliriz. Bunun ne anlama geldiğini daha açık bir dille, Çevre üzerinde ülke sınırlarını aşan boyutta önemli etkiler doğurabilecek büyük projeler için, taraf ülkelere birbirlerine bildirimde bulunma ve danışma zorunlu getirdiğini söyleyebiliriz. Yani işin özeti, adamlar Avrupa’da faaliyette olan 126 santralden ve AKPM’ne üye ülkelerdeki 184 nükleer santralden daha çok Akkuyu’dan kaygı duyduklarını; “deprem bölgesi üzerine inşa ettiğiniz bu santrale güvenmiyoruz, olası bir felaketten bizim vatandaşlarımız da etkilenecektir. Bize aldığın güvenlik önlemlerini göster, ikna et” diyorlar. İlk reaktörünün 2023 yılında devreye girmesi öngörülen Akkuyu Nükleer Santrali’ nin inşasını, Rus kamu şirketi ROSATOM’ un üstlendiğini, bu santralin Rusya’daki benzeri Novovoronej-2’nin Başmühendisi Vladimir Zarubayev’ in, Akkuyu’ nun olası bir depremden zarar görmemesi için gerekli tüm testlerin yapıldığını, “burada kullanılacak santral teknolojisi Rusya’nın en iyisi. Özel bir şekilde depreme dayanıklı olarak projelendirilmiş yapılar sayesinde Akkuyu NGS, 9 büyüklüğündeki depreme dahi dayanıklı olacak”dediğini hatırlamakta yarar var. AKPM’ nin bu son kararından nasibini alan bir başka ülke de Belarus’ta inşa edilmekte olan Ostrovets nükleer santrali.Belarus’ un komşusu Litvanya’nın başkenti Vilnius’a 45 kilometre uzaklıktaki inşa ettiği santralin uluslararası normlarda olmadığı ve inşası sırasında bazı “sorunların” yaşandığına dikkat çekiliyor. AKPM ‘nin bu son karar metninde, Avrupa’daki nükleer santrallerin “hızla yaşlanmaya” başladığına da dikkat çekilip, 184 reaktörden önemli bir kısmının 35-40 yıllık olduğu, “bunun da ciddi sorun ve kaza riskini artırdığına”vurgu yapıldığının altını çizmekte yarar var. Çernobil ve Fukushima felaketlerinin yanı sıra, nükleer atık sorununa ve reaktörlere yönelik terör saldırısı risklerine de dikkat çekilen AKPM kararında, özellikle yaşlı nükleer tesislerin bakımlarının daha sık aralıklarla ve şeffaf biçimde yapılması isteniyor. Kararda, yüksek riski bulunan santrallerin yıkılması da öneriliyor. Belleklerimizde tazeliğini yitirmeyen büyük nükleer facialardan Çernobil, Hem maddi hem de manevi açıdan çok büyük zarara ve kayba sebep olmuştu. Çernobil Faciası dünyada 7 büyüklüğünde sınıflandırılan iki nükleer santral kazasından birisidir. Diğer ise 2011 yılında Japonya'daki Fukuşima I Nükleer Santrali kazasıdır. Çernobil Faciası, korkunç sonuçları olan nükleer bir kazadır. 25 Nisan 1986 tarihinde Sovyetler Birliği'ne bağlı Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin kuzeyindeki Pripyat kenti yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santrali'nde 4 numaralı yüksek güçlü kanal tipi reaktörde patlama sonucu yaşanmış ve oradaki radyoaktif bulutlar ülkemizin kuzey sahilini de etkisi altına almıştı. Fukushima Nükleer Santrali ise, Japonya›nın Fukushima şehrine yakın sahil kenarına kurulmuştu ve 11 Mart 2011 tarihinde Sendai şehrinden 130 km uzaklıkta meydana gelen 9.0 büyüklüğündeki deprem sonucu oluşan tsunami, nükleer santralin bazı kısımlarının sular altında kalmasına neden olmuştu. Bu olumsuzluklara rağmen, dünya genelinde 453 Nükleer Santralin faaliyette olduğunu ve bu santrallerden elde edilen nükleer enerjiyle, dünyanın mevcut elektrik ihtiyacının yüzde 17’ sinin karşılandığını belirtmekte yarar var. Fransa gibi bazı ülkeler de, enerjilerinin büyük bir kısmını nükleer santrallerden üretmektedir. Türkiye ise, enerji konusunda son yıllarda önemli girişimlerde bulunuyor. Kömür, hidroelektrik derken, rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynakları ile enerji açığımız giderilmeye çalışılıyor. 22 milyar dolara mal olacak Akkuyu Nükleer Santrali projesi ileher biri 1.200 megavat gücünde toplam 4 reaktör öngörülüyor ve enerji ihtiyacımızın yüzde 10’ unun karşılaması hedefleniyor. İleri teknoloji şüphesiz çok iyi bir şey, ancak onu nereden ve nasıl getirip ne şekilde kullanacağınız ise farklı bir şeydir. Rüzgar ve özellikle güneş enerjisi gibi yenilebilir enerji konusunda oldukça şanslı bir konumda olan ülkemizde günün birinde bu kaynaklardaki tüm çareler tükenir ise nükleer kaçınılmaz olabilir. Ancak şimdilik önceliğimiz yenilebilir enerji kaynaklarında olmalı.