Atila GÜVENÇ Kavurucu yaz sıcaklığı, mevsimlerin huy değiştirmesine rağmen gündüzleri sürerken az da olsa geceler biraz nefes aldırmaya başladı. Eskilerin deyimiyle Güz şimdilerin Sonbaharı demek, havanın serinlemesi fakir fukaranın karnını balık ile doyurması demekti. Denizlerde avlanma yasağının kalkması ile tekneler, balık bol olacak, halk bol bol ucuza balık yiyecek teraneleri arasında denizlere birkaç gün önce açıldı. Balıkçı tekneleri birer birer dönmeye başladılar fakat ne bol balık var ne de ucuzluk. Palamut’un adını unutur gibi olurken mevsimine günler kala Lüfer’in adından son yıllarda söz edebilen kalmadı nerdeyse. Deniz suyu daha sıcak, bu yıl yağmurlar fazlaydı, kar suyu kaçmadı balıkların kulağına, tezgahlarda balığın azlığında söylene gelen sözlerdir. Bu sözlere; döviz aldı başını gidiyor, mazot, benzin döviz yüzünden pahalı, balıkta ister istemez ucuz olmayacak maliyetler artıyor sesleri şimdiden duyulmaya başlandı.Durum böyle giderse balık yemek de hayal mi olacak. Balık Pazarlarında; Olta Palamut’u bunlar diye bağıran balıkçılara inanmadan mevsimin başı olmasına rağmen Çingene Palamutu beklerken neredeyse Kofana Palamutlar boy gösteriyor tezgahlarda, insanın aklına geçen yıldan buzhanelerde bekletilen iri büyük Palamutlar mı satışta sorusu geliyor. Denizde sonarlarla balıkların yerlerini tespit edip, diplere dek attığımız tratalarla ne bulursak tarayıp tuttuğumuz her türlü canlıdan sonra balık çeşitleri yok olmaya başlayınca isimleri de bilinmezliğe doğru yol alıyor. Deniz kenarında doğup büyüyenlerin dışında ellili yaşı geçenleri de hariç tutarsak, birkaç balığın adını; Hamsi, İstavrit, Palamut, Mezgit, Çinekop’u bilenler bile bir elin parmakları kadar azaldı.. Balıkla çocukluğum ve gençliğimin ilk zamanında haşır neşir olduğumdan; deniz yüzüne yakın balıkları, Yunus’tan başlayarak Falyanos, Orkinos, Kılıç diye söylerim. Dip balıklarına gelince; Poçita, Altıparmak, Torik, Palamut, Kestane Palamutu, Çingene Palamutu sayarken Boğaz Palamutu’ndan yapılan Lekerda’yı ve Çiroz!u doğru dürüst yapan birkaç kişi kalsa da unutmam. Denizlere göre çeşitleri değişse de; Levrek ve Lüfer ‘in Barbun’un yeri başkadır. İspedik, Kefal, İlarya donus, Polanerya, Uskumru, Koloridya, Kolyoz, Lipari, Barbunya, Tekir, İzmarit, İstrongilos, Kancor, Kıraça, İstavrit, Gümüş, Kalkan, Pisi, Kırlangıç, Gelincik, İskorpit, Mezgit, Kaya, Dişli Kaya, Hurma kayası, Kömürcü Kayası, Çinekop, İspari, Karagöz, Sargos, Çurçur, Lapina, Kikla, Horozbina, Zargana, Mercan‘dan bugüne çok azı kaldı. Çingene Palamutu, Palamut, Kofana diye adlandırırken takoz olarak (yuvarlak yuvarlak) dilimlenerek kızgın zeytinyağında kızartılması ve üzerine ceviz, ekmek, sarımsaktan oluşan tarator sosu dökülerek yenmesi gerektiğini bilenler de azaldı. Ufaktan büyüğe doğru; Çinekop, Sarıkanat, Lüfer ve baba Lüfer’in ise yağlı olduğundan fleto şeklinde ayıklanarak ızgarasının roka eşlikli zeytinyağlı salata ve ekmeğin de sarımsaklı zeytinyağına batırılması ile yenmesinin tadına doyum olmaz. Balık adlarını Boğaziçi, Karadeniz, Marmara ve Çanakkale Boğazı çeşitleri olarak saydıktan sonra Ege’den Sardalya, Papalina, Çipura ile Akdeniz’den de eklenecek Akya, Lagos, Kuzu, Serpme, Melanur, Iskaroz ve şimdilerde nesli görülmeyen etli, kılçığı az balıkları eklemek gerekir. Balık mevsimi nedeniyle denizlerimizde bol olan balıklarımızı anımsattıktan sonra hangi balığı yersiniz diyemiyorum, çünkü zamansız ve yanlış avlama yoluyla çoğuna denizlerimizde rastlanmıyor, soylarını kuruttuk. Beykoz ve Fenerbahçe Dalyanlarının adı kaldı. Kalkan’ı dişi erkek diye ayırırken Bursa Kılıç Kalkan ekibinin Kalkanı sananlar çoğunlukta. Denizlerimizde kalan ve kalmayan balıklarımızdan aklımda kalanları aktardıktan sonra mevsiminde yenmesi gerekenleri de belirtmek gerekir. Bana göre av yasağının Eylül ayında sonlanması biraz erken olsa da aylara göre yenmesi gereken balıklarımızı şöyle sıralayabilirim. Eylül ayı; Çingene Palamutu, Lüfer, Kılıç, Sardalye, Kolyoz, Kırlangıç. Ekim; Palamut, Lüfer, Çinekop,Sarıkanat, İstavrit, Barbunya, Kılıç, Mercan, Sardalye son demlerinde),Torik. Kasım: Mezgit ve Eylül,Ekim aylarında saydığım balıklardan bulunabilinenler. Aralık:Levrek, Pavurya, Yengeç ve önceki aylara yazdıklarımızdan.Ocak: Kefal,Tekir, Kırlangıç, Strongilos, Morina,Yılan Balığı,Yengeç, Karides. Şubat: Uskumru, İstavrit, Lüfer, Palamut, Tekir, Kefal, Kalkan, Gümüş Balığı, Midye, İstakoz, Dilbalığı. Mart: Levrek, Kalkan, Kefal, Tekir, Midye. Nisan: Kalkan, Kılıç, Kırlangıç, Tekir, Barbunya, Mercan, Kaya Balıkları, Midye. Mayıs: Barbunya, Iskaroz, Levrek, Tekir, Kırlangıç, Dilbalığı, İskorpit, Pavurya, Karides..Balık üremesi amacıyla Nisan veya Mayıs’ta başlayacak avlanma yasağı nedeniyle olta balıkçılığı ile tutulan balıkların yenmsine dikkat etmek gerekir ama dinleyen kim. Yaz aylarının sonlarına doğru Sardalye defne yaprağı üzerinde ızgarası ağza yakışır.Bu aylarda denizlerimizde akarsularımızda yetiştirilen Çipura ve Levrek balık ihtiyacımızı karşılayabilir. Bir zamanlar çok eski değil 30- 40 yıl evvel sofralarımızın baş tacı olan fakat çeşitleri günbegün azalan balıklarımızla bir gezintiye çıktık. Balık mevsiminde olmamıza rağmen, balık lokantalarında orta gelirli bir ailenin balık yemesinin rakamsal değerini düşününce ancak zorlanarak ayaküstü ekmek arası sıradan bir balık yiyebileceğini gözlemliyorum.Evde pişrmek üzere alınacak Çingene Palamut’unun tanesinin 10 – 15 lira, İstavrit’in kilosunun 20 -25 liradan aşağıda olmadığı bu günlerde fiyatların düşmesinin; avlanma , nakliye maliyetlerinin yanısıra satıcı karları da hesaplanınca olanaksız olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor. Söylenecek çok söz var fakat balıkçıların deyişiyle “ Ya nasip” demekten başka elimizden gelen bu kadar..