Kıvırtmanın en kestirme yoludur,

"Bana mı sordun?"

 İsrail’le iyi ilişkiler kurulunca İHH isyan etmiş:

"9 Şehidimizi satışa getirdin!"

O da kızmış. Demeye getirmiş ki;

"Gazze’ye yardım gemisini götürürken, içine o 9 vatandaşımızı koyarken  bana mı sordun?"

Hatırlayın; o gemiden son anda milletvekilleri inmişti.

Böylece hayatlarını da kurtarmış oldular.

Eğer ülkeyi sen yönetiyorsan, böyle bir soruyu sorma hakkın yoktur.

 Sana sormazlar ama;  sana, temsil ettiğin güce, düzene, politikaya güvenerek yapacaklarını yaparlar.

Nitekim, İHH o gemiyi sana güvenerek oraya yolladı.

Şimdi kalkmış, "bana mı sordun?" diyorsun…

Şimdi vatandaş sazı eline alsa, dese ki;

Suriye bataklığına girerken bana mı sordun?

Rus uçağını düşürürken bana mı sordun?

Van münit diye kükreyip, sonra barışırken bana mı sordun?

Esat’la kankalıktan vazgeçip, etrafımızda ateş çemberi oluştururken bana mı sordun?

PKK’yla barış görüşmeleri yaparken bana mı sordun?

Habur’a seyyar mahkeme gönderirken bana mı sordun?

Dış politikayı Davutoğlu’na teslim ederken bana mı sordun?

MİT tırlarını bana mı sordun?

Askere, polise "teröristi görmezden gel" emrini verirken, bana mı sordun?

Göreve talip olurken bana mı sordun?

İşte bu soruyu sormaya hakkın yok ey vatandaş!

Evet, sana sordu.

Sen de bütün bunları göre göre, yaşaya yaşaya halâ peşinden gidiyorsan…

O’nun

 "Bana mı sordun?" sorusu yerinde bir sorudur.