SULTAN YAVUZ / ANKARA
Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği finansmanıyla yürütülen Demokrasi için Medya / Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında online düzenlenen etkinliğin bu haftaki konuğu gazeteci ve yazar Nur Batur oldu. “Dış Politika Ufuk Turu: ABD-Avrupa Birliği-Orta Doğu” başlıklı söyleşide Doğu Akdeniz meselesi küresel boyutlarıya tartışıldı.
Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya / Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında online gerçekleştirilen söyleşinin konuğu gazeteci ve yazar Nur Batur oldu. “Dış Politika Ufuk Turu: ABD-Avrupa Birliği-Orta Doğu” başlıklı söyleşide, Doğu Akdeniz’de yaşanan kriz bağlamında Türkiye-Yunanistan ilişkileri ile iki ülke arasındaki mevcut sorunların AB, ABD ve Ortadoğu’ya yansımaları tartışıldı. Söyleşinin moderasyonunu üstlenen M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı, Batur ile dostluklarının uzun yıllara dayandığını vurgulayarak, “Nur Batur 40 yıldır dostum, 1980 yılında tanıştık. O zamandan beri dış politikayı takip ediyor, paslaşıyor, anlatıyor yardımlaşıyoruz, gazeteciliğin gerektirdiği herşeyi birlikte göğüsledik... Çoğunlukla enterasan konulara değindi Nur, uzun dönem Yunanistan’da bulunması Yunan siyasetine dair büyük bir iç bilgi sahibi olmasını sağladı. Bir çoğumuzun yapamadığı, kişilerin geçmişini dikkate alarak değerlendirme ve yarın ne olacağını kestirme imkanına kavuştu” ifadesini kullandı. Açılış konuşmasının ardından söz alan gazeteci yazar Nur Batur, meslek yaşamında geride bıraktığı 40 yılın çok hızlı geçtiğini ve gazeteciliğe 1976 yılında, Soğuk Savaş’ın son 15 yılında başladığını kaydetti. Bu süreçte hem AB hem ABD hem de Türkiye’yi yakından izleyen Batur, aynı zamanda pek çok dünya lideriyle temas hâlinde olduğunu ve siyaseti şekillendiren bu liderlerin kendisine çok şey kattığını belirtti. Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte dünyada ortaya çıkan yeni düzeni anlamadıkça, Doğu Akdeniz meselesinin anlaşılamayacağını kaydeden Batur, 2. Dünya Savaşı’nın ardından yeni bir düzenin geldiğini ve AB’nin kurulduğunu, iki kutuplu dünyanın daha sonra Amerika’nın galibiyetiyle şekillendiğini ve tüm süreçte Türkiye’nin yüzünü hep batıya çevirdiğini söyledi. Demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi konularda AB tarafından kurulan tüm kuruluş ve organizasyonlarda yer alan Türkiye’nin 1923 yılından beri batı ile ittifak halinde olduğunu belirten Batur, Soğuk Savaş’ın ardından yaşananları şöyle anlattı: [caption id="attachment_192479" align="alignright" width="350"] M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı[/caption] “Soğuk Savaş bittiğinde ve 1989 yılında Berlin Duvarı yıkıldığında, yeni bir düzen oluşacaktı ve Büyük Avrupa hayâli gerçekleşecekti. Demokrasi, barış ve kalkınmanın içinde olduğu bu hayâl gerçeğe döndü. SSCB’nin parçalanmasıyla ise yeni devletler ortaya çıktı ve biz de bu süreçte NATO’nun içinde yer aldık. Ortadoğu’nun sınırları ise bu değişim dalgasından nasibini aldı. 1990’da I. Körfez Savaşı ile bir çözülme süreci başlamış oldu. Ben 1980’den itibaren Ortadoğu’ya gitmeye başladım. Yaser Arafat’ın beni davet etmesiyle gittiğim Ortadoğu’da, iç savaşta Beyrut’ta bulundum. 30 yıllık kanlı bir değişimi yaşıyor Ortadoğu ve tıpkı II. Dünya Savaşı’ndan sonra olduğu gibi yine bir değişim içinde dünya. ABD galip çıkmıştı süreçten ama şimdi güç sarsılması yaşıyor, Batı ittifakı da sarsılıyor; bir yandan mekanizma çalışmamaya başladı, bir yandan işsizlik ve göçmen krizi… Kolay bir süreç değil. [caption id="attachment_192501" align="alignright" width="350"] Gazeteci ve yazar Nur Batur[/caption] Osmanlı’nın parçalanmasından sonra Ortadoğu sınırları çizilmişti, o yeni haritada krallar ve aşiret liderleri ortaya çıkmış, 1950’lerde tek adam rejimleri oluşmuştu. İsrail devleti yine bu dönemde kuruldu. Bugüne geldiğimizde iki soru var; gelecek beş-on yılda nasıl bir yeni dünya meydana gelecek? Sosyal devlete dayalı, insan haklarının geliştiği, ilk kuruluş amacındaki gibi bir dünya mı yoksa totaliter rejimlerin güçlendiği yeni bir dünya mı? Süleyman Demirel bana dünya ve Türkiye hakkında çok ders vermiştir ve AB konusunda da, ‘AB, tarihin en büyük barış, istikrar ve kalkınma projesidir’ demişti. Gerçekten birbiriyle yıllarca savaşan Avrupa ülkeleri 70 yıldır barış içinde yaşıyor, sınırlarını kaldırmış bir şekilde. İşimiz zor ama bu projeyi tüm dünya için bir model olarak görüyorum.” [caption id="attachment_192496" align="alignright" width="350"] Engin Öktem[/caption] “Gelinen süreçte hem Türkiye hem AB sorumlu” Batur, “Doğu Akdeniz meselesi Türkiye’nin ve Yunanistan’ın çok üstünde” diyerek, meselenin Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir ayağı olduğunu dile getirdi. Doğu Akdeniz’e sahip olmanın tüm dünyaya sahip olmak olduğuna işaret eden Batur, Doğu Akdeniz’in ortasında ise Kıbrıs’ın yer aldığını ve bu nedenle Kıbrıs sorununun hayati olduğunu vurguladı. Meis ve 12 Adalar’ın Türkiye’nin egemenlik haklarıyla ilgili olduğunu kaydeden Batur, Yunanistan ve Türkiye arasındaki sorunların Kurtuluş Savaşı yıllarına dayandığını, Kıbrıs sorununun ise 70 yıldır sürdüğünü kaydetti. AB’nin bu konuda tarihi bir hata yaptığını belirten Batur, süreç içinde AB’nin Rumları tüm Kıbrıs’ın temsilcisi olarak üye yaptığını dile getirerek, bunun ise Batı ile bütünleşmek isteyen Türkiye’nin önüne set çekmek anlamına geldiğini söyledi. Batur, “Bu, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarından ayırmak demektir” dedi. Bu süreçte hükümet politikalarını da eleştiren Batur, 2004 yılından itibaren hükümetin iç politikaya yüklenerek, Ergenekon ile Balyoz gibi davalara yoğunlaşarak ve Doğu Akdeniz’e ilişkin politika üretmeyerek meseleden ayrı kalmasının bir hata olduğunu belirtti. Bu 18 yıllık süreçte Yunanistan’ın ise söz konusu ülkelerle anlaştığını belirten Batur, hükümetin Mısır, Suriye ve İsrail dâhil tüm Ortadoğu ile kavga etmeye başladığını söyleyerek, dış politikadaki tutumu eleştirdi. Gelinen süreçte hem Türkiye’nin hem de AB’nin sorumlu olduğunu kaydeden Batur, “Eğer AB âdil olmak istiyorsa, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarını kabul etmek zorundadır” dedi. Aksi halde dünya dengelerinin değişeceğini vurgulayan Batur, Yunanistan’ın da işbirliğinden yana olmasının gerektiğini ve Doğu Akdeniz’deki doğalgazın herkesin yararına olacağını belirtti. Önümüzdeki bir haftanın kritik olduğuna dikkat çeken Batur, “24 Eylül’e kadar AB Türkiye’ye yaptırım uygulayabilir” dedi. Bu süreçte Almanya’nın üstlenmek istediği role de vurgu yapan Batur, “Merkel sorumlu bir lider olarak âdil bir şekilde yaklaşırsa iyi olacaktır” dedi. Batur, Doğu Akdeniz meselesi ve Türkiye- Yunanistan ilişkileri konusunu iyi bilen uzmanlar olduğunu ve onların bilgisine başvurularak, bu süreçte hem içte hem de dışta ard arda adımlar atılması gerektiğini ifade etti. İç politikada Cumhurbaşkanı’nın Meclis’te kapalı bir oturum yapmasının ve milletvekillerine bilgi vermesinin Türkiye’nin lehine olacağını kaydetti. NATO ittifakı içinde Fransa’nın Türkiye’ye olan düşmanca yaklaşımı ve ABD’nin Güney Kıbrıs’a olan 37 yıllık silah ambargosunu kaldırması konularının da NATO’ya taşınması gerektiğini savunan Batur, Türkiye’nin NATO’dan ayrılmaması gerektiğini, aksi hâlde savrulacağını belirtti. , “Atatürk ilke ve inkılaplarına da sahip çıkan milyonlar var” Batur, Türkiye’nin geldiği noktanın çok da parlak olmadığını ifade ederek, basın özgürlüğü, hukukun bağımsızlığı, demokrasi ve insan hakları konusunda iyi not almayan Türkiye’nin, yine de 1950’li yıllardan farklı olduğunu, artık dünyayı takip eden ve onunla bütünleşen bir Türkiye olduğunu ve bu nedenle iyimser bakmak gerektiğini söyledi. Batur şöyle konuştu: “Herkesin çok kaygılı olduğunu görüyorum, evet bugün siyasal İslamın getirdiği ağır baskılar, demokrasinin ve basın özgürlüğünün durumu sıkıntılı konular. Ama Türkiye güçlü bir ülke, Türk insanı güçlü ve demokrasiye de Atatürk ilke ve inkılaplarına da sahip çıkan milyonlar var. O yüzden geleceğe umutla bakmak gerekiyor. Bir anımı paylaşmak isterim, merhum Rauf Denktaş Ankara’da hasatanedeyken yanına gittim, beni görünce heyecanlanırdı. Röportaj teklifimi kabul etmişti, bana en son “Kıbrıs’ın Girit olmasından korkuyorum” demişti. Biz ne yazık ki tarihi bilmiyoruz, çok uzaklarda sanıyoruz ama çok yakın… Girit 100 yılda aynı şekilde, uluslararası görüşme ve anlaşmalarla Yunanistan’a bağlandı. Kıbrıs da Girit kadar önemli ve biz Atatürk’ün ideallerini anlamalı, bu ülkeyi birlikte ayağa kaldırmalıyız.”