Mehmet Necati GÜNGÖR Bir kurumdan söz etmiyorum. Zira, bir yerin kurum kimliğinde olabilmesi için önce ciddiyet gerek. O yerde bir ciddiyet göremiyorum. Onun için, oradan “yer” diye söz etmek istiyorum. Bay 18’in kimliğinden de söz etmek istemedim. Başına “bay” kelimesini koyduk ama, “adam” değil. Ondan önceki de öyle. Onu da “Bay 17” olarak anmamız lâzım. İkisinin de isimlerini anmak istemiyorum. Son ikisini saymazsak, o “yer”e bu güne kadar 16 başkan gelmiş. Hepsi değerli insanlar. Her Müslüman’a ait olması gereken o yeri belli bir siyasi kliğin yörüngesine kaydırmadıkları için, Halkı “şucu bucu” diye  kutuplaştırmadıkları için, İnanmış insanları ötekileştirmedikleri, kamplaştırmadıkları için, O yeri siyasetin emrine vermedikleri için değerliydiler. Onları da yakın oldukları siyasi iktidarlar getirmişlerdi. Birisinden söz etmek isterim: O kişi, Lütfü Doğan’dır. Gümüşhaneli Lütfü Doğan. Latif, nazik, ince ruhlu, güzel insan. Konuşması, ses oktanı bile insanca. Karşıt olduğumuz bir siyasi görüşten olmasına rağmen O’na çok büyük saygı duyduk. O’nunla, ben görevli, kendisi parasıyla gittiği Mukaddes topraklarda daha derinlikli olarak tanıştık, tabiatıyla saygım ve sevgim daha derinlikli olarak yerleşti gönlüme. Biz Adalet Partiliydik, Lütfü Doğan Erbakan’ın partisindendi. O yere başkan atandığında pek hoşumuza gitmemişti. Sonradan benim ilimden senatör seçilince de... Ama tanıdıkça sevdim, tanıdıkça daha çok saygı duydum. Benim nezdimdeki  yeri çok başkadır. Hayırlı ömür diliyorum. Bunlardan biri de Mehmet Nuri Yılmaz’dır. O’nunla ayrıca hem hemşehrilik, hem dostluk hukukum var. O’nu da çok severim. Aydın bir insandır. O yeri lâyıkıyla temsil etmiş bir insandır. Dr. Lütfü Doğan’ı da  çok sevmiştik. Tayyar Altıkulaç’ı, Sait Yazıcıoğlu’nu, Hatta, bu iktidarın tayin ettiği Ali Bardakoğlu’nu bile sevdik. Ama bu son ikisini sevmedik, sevemedik. Bay 18’in ilhamını kimden aldığı belli. Tabii, buna ilham denirse. Başka bir ifadeyle buna “iğva” da denebilir. Fesli’yi ziyaret etmesi bir yana, Halkın yarısını “şeytan” ilan edecek kadar kendinden geçmesine, şuurunu kaybetmiş olmasına... Sadece  “yazıklar olsun” demekle yetiniyoruz. Ve onuru varsa o yeri derhal terk etmesini bekliyoruz.