Yusuf KANLI Görüntüler var. Kısa sürede Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bayrağını yakanların kimlikleri belli olur, KKTC’ye girmeleri durumunda da yasal işlem yapılır. Başbakan Ersin Tatar, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay bu konuda içimizi rahatlatan teminatta bulundular. Failler Kuzey Kıbrıs’a geçerler ve yakalanırlarsa haklarında yasal işlem yapılacak… Bu duruma tabii ki bayrağın neyi ifade ettiğini idrak edecek kadar idrak sahibi olmayan bazı arkadaşlar “Bir çaput üzerinden gerginlik yaratmak” ile suçlayabilirler hem bu konuda hassasiyet gösteren toplum kesimlerini hem de hükümeti. Bayrak çaput değildir beyler. Sizin açınızdan bir değeri olmayabilir. Ancak ulusal değerlere sahip kesimler için bayrak kutsaldır ve dokunanın cezalandırılması, asla affedilmemesi, kanunda öngörülen cezanın mahkemece cürmü işleyenler aleyhine ve tabii mahkeme kararıyla uygulanması şarttır. Bazı kesimler hemen 8 Ağustos 1996 tarihindeki Rum fanatiklerin bir sınır ihlali gösterisinde Maraş’ta Türk bayrağını ele geçirmeye çalışırken bayrak direğinde vurulan Solomos Solomu isimli Rum saldırganı hatırlayıp, “bir çaput için adam mı öldüreceksiniz?” gibi abes laflar etmeye başladı. Tabii ki kimsenin öldürülmesini tasvip etmek mümkün değil. Ancak, bayrak her ulusun, halkın onurudur ve savaşta bile saygı gösterilmesi gerektiğini İzmir’de ayaklarının altına serilen Yunan bayrağını kaldırtarak göstermedi mi Mustafa Kemal Atatürk? İster İsrail, Amerikan ya da Yunan bayrağı olsun nasıl yakılması yanlış ise ve güvenlik kuvvetlerinin böyle taşkınlıkları engellemesi bekleniyor ise Rum kesiminde KKTC’nin 36’ncı yıl dönümünde faşist Elam önderliğinde ama çeşitli partilerden gençlerin de katıldığı protesto eylemlerinde bayrak yakma dahil her türlü aşağılık ve her ülkede suç olacak eylemler sergilenmesine rağmen, ne Rum yönetiminden bir kınama, ne de herhangi bir adli adım atılmaması, doğal olarak katliamlar dahil Türklere yönelik soykırım amaçlı saldırıların bile cezasız kaldığını, caniler adına anıtlar dikildiğini hatırlattı bir kez daha. Kıbrıs Türküne yönelik şiddet eylemleri, her türlü suç cezasızlıkla muamele görürken, ve görmeye devam ederken, sahi acaba nasıl olacak şu federasyon içinde beraber yaşamak? Bir Rum gazetesinin işte tam da bu günlerde Rum halkının silahlanma gayretine dikkat çekmesi, neredeyse her eve bir silah düştüğünü manşetine taşıması enteresan değil mi? “World Population Review” verilerine dayanarak hazırlanan Politis haberinde Güney Kıbrıs’ın yıllardır, kişi başına silah dağılımı açısından dünya çapında hep ilk 10’un içerisinde yer aldığı, aynı durumun “Small Arms Survey” listesinde de görüldüğü vurgulandı. Gazetenin haberine göre Güney Kıbrıs’ta yaşayan her 100 kişiye 36.4 silah düşmekte ve bu ortalama ile Rum halkı silahlanmada Irak, Suriye ve Lübnan’ı da aşmış durumda. Peki, bu silahlar ne? Hepsi de yasal av tüfeği mi mesela? Maalesef. Ne Rumların Türklerle barış içerisinde birfederasyonda birlikte yaşayabileceği romantikliğinde (ihanet demek istemiyorum) ısrar eden Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’yı ya da Rum sevici arkadaşları üzmek, çok sevdikleri arkadaşlarının Kıbrıs Türk halkına yönelik ne duygular içermekteler ki G-3, Çek Vz58, Kaleşnikof gibi saldırı silahları ve hatta uzmanlık gerektiren HK11 gibi makineli tüfekleri evlerinde bulunduruyorlar? Demek ki elimizdeki sorun üç-beş çapulcu Elam faşistinin KKTC bayrağını yakmaları değilmiş. Demek ki sorun sadece Elam da değil, Rum tarafındaki iyileşmesi mümkün olmayan “En iyi Türk ölü Türk’tür” düşmanlığı, faşizmidir. Bakalım bu sefer hangi manevrayı yapacak Akıncı. Tüm görüntülere rağmen kuru bir kınama mesajıyla yetinen ve Nikos Anastasiades’e “Bu davranışlar sürerken nasıl federasyon görüşebiliriz?” diye sormayı bile akıl edemeden durumu idare eden Akıncı, yakında korkarım “Bayrak yakılmadı, işte sapasağlam bize iade edildi. Olan biten televizyon hilesiydi” derse doğrusu hiç şaşırmam. Nitekim iyi niyet gösterilip Akdoğan’da ayin izni verilince ilkokuldan KKTC bayrağı ile Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın resmini çalan ve sonra da adeta dini törenmiş gibi yakan Rum faşistleri de korumamış mıydı? Güya bayrak yakılmamış, sapasağlam o Elam üyesi Rum gencinin ailesince iade edilmişti… Daha da kötüsü, herkes gerçeği bilmesine rağmen, son “kınama” mesajında da Akıncı Cumhurbaşkanlığı makamında sergilenen amatör tiyatroyu, sahtekarlığı yine satmaya çalıştı. Ne acı, Cumhurbaşkanlığı konutunda bir Rum işbirlikçisinin bulunması! İşte bu günlerde bir kez daha ortaya çıkıyor Nisan cumhurbaşkanlığı seçiminde ulusal çizgideki siyasi partilerin niye bu seçimi muhakkak almaları gerektiği, Akıncı döneminin sona erdirilmesinin nasıl yaşamsal hale geldiği… Niye Berlin’e gidilecek bir hafta sonra? 25 Kasım görüşmesi ne getirebilir? Rumlarda bu mantalite sürdüğü sürece ille de federasyon demek, hatta “federasyondan başka bir şey görüşmem” gibi bir tavırda ısrar etmek düpedüz teslimiyet ve hatta hıyanet değil mi? Berlin’den hiçbir şey çıkmayacak, ikinci cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın aktardığı kadarıyla Rum liderin deyişiyle başarısız olacağı ve hiçbir sonuç vermeyeceği biline biline gerçekleştirilen masraflı ve anlamsız bir ziyaret olacak.