RÖPORTAJ/SULTAN YAVUZ “… Ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum okyanusta yaşayan ve yüreğini tahta bir kavalda, usulusul çalan küçük hüzünlü bir peri, geceleri bir öpücükle ölen ve sabahları bir öpücükle yenicen doğacak olan” FuruğFerruhzad Türkiye’de İranlı bir kadın mülteci ve eşcinsel olmak İnsanlar tarih boyunca, bazen ülkelerindeki savaş, bazen ekonomik sorunlar, bazen de ülkelerinin siyasi atmosferi yüzünden; can güvenlikleri olmadığı ya da kendilerini özgürce ifade edemedikleri için ülkelerini terk etmek zorunda kalmışlardır. Özellikle son yıllarda yüz binlercegöçmen ve mülteci de Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldı. Savaşlar, otoriter yönetimler ve gelir eşitsizliği olduğu sürece insanlığın zorunlu göçü de devam edecek. Zaman zaman medyada yer alan iltica ve göç meselesi, genel olarak konunun uzmanları ya da siyasetçiler tarafından tartışılır. Peki, meselenin öznesi olan göçmenler ve mülteciler ne yaşar, ne düşünür? İranlı eşcinsel bir kadın mülteci olan Nilüfer’den, bir mülteci olarak yaşadığı zorlukları, ülkesini neden terk etmek zorunda kaldığını dinledik. Tahran’da 1985 yılında doğan ve cinsel yönelimi nedeniyle ilkokuldan başlayarak pek çok sorun yaşayan Nilüfer, lisede artan baskıya dayanamamaya başlamış. Ülkesinde on sekiz yıl basketbol oynayan Nilüfer’e hocaları, “Sen kimsin? Neden böyle yaşıyorsun? Hormonlarında bir problem mi var” diyerek, eşcinsel olduğu için onu takımdan atmışlar. Kısa saç kullanmayı tercih eden ve genelde gömlek ve pantolon giyen Nilüfer’in dış görünüşü, hakkında bir şey bilmeseler bile onu dışlamalarına yol açmış. Lisede baskı ve ayrımcılık o kadar artmış ki, okul müdürü Nilüfer’i yanına çağırarak, “Tüm okul senden nefret ediyor. Kendine çekidüzen vermen için sana iki hafta süre tanıyorum. Bu sürenin sonunda senden artık nefret etmezlerse kalacaksın, ederlerse okuldan atacağım” demiş. Nilüfer, her gün okula diğer öğrencilerden yarım saat daha erken gelmeye ve yarım saat daha geç çıkmaya zorlanmış. 2013 yılında yurt dışına çıkmaya karar veren Nilüfer, İran’da okuduğu İtalyan Okulu’nun yardımıyla İtalya’ya giderek sinema bölümüne başlamış. Ailesini çok sevdiği için İtalya’ya mülteci olarak değil, öğrenci olarak giden Nilüfer, maddi anlamda çok sıkıntı yaşamaya başlayınca ve iş de bulamayınca, İsveç’e mülteci olarak gitmeye karar vermiş. İsveç’te on bir ay yaşayan Nilüfer, yalnız yaşadığı için depresyona girince, bununla başedebilmek amacıyla kendini uzun çalışma saatleriyle avutarak, günde 14 saat çalışmaya başlamış. İsveç’te depresyonu çok artınca, ailesinin yanına yeniden dönen Nilüfer şunları söylüyor: “Beni kabul ettiler. Gerçek LGBTİ’lere bir şey demiyorlar, benim de yalan söyleyecek halim yok. Kabul ettiler, ama yaşamıyordum.Ayrı kaldığım iki buçuk senede İran çok değişmişti. Ben normal giyiniyordum, şal ve manto kullanıyordum ama düğmelerimi kapatmıyordum, içimde de gömlek vardı. Bir gün metroya girdim, Tahran’da kadın ve erkek vagonları ayrıdır. Ben kadın vagonuna binince, bir kadın bağırmaya başladı, ‘Sen erkeksin! Niye buraya geldin?” dedi ve beni dışarı attı. Ertesi gün yine metro kullanmak zorundaydım, metro beklerken bu kez yanıma metro görevlisi geldi, beni inceledikten sonra gitti ve iki görevliyi daha yanında getirdi. ‘Sen kimsin? Kimliğini göster’ dediler. ‘Ben gördüğünüz gibi İranlıyım, burada yaşıyorum ve çarşafım da var’ dedim. Yüzümde makyajım da yoktu, ‘Kim olduğun belli değil, kalk gidiyoruz, erkek mi kadın mı olduğun belli değil!’ dediler. Karakola gittim, bir sürü soru sordular, neden böyle yaşadığımı, neden böyle giyindiğimi sordular, bir de kâğıt imzalattılar. Karakoldan çıktıktan sonra karar verdim, artık ülkemde yaşayamazdım ve 2015 yılında Türkiye’ye mülteci olarak geldim.” “Tecavüz dışında tüm şiddet biçimlerini yaşadım” Türkiye’ye geldikten sonra pek çok zorluk yaşayan Nilüfer, kaldığı pansiyonda parasını çaldırınca, yanında sadece 200 lirası kalmış ve ikinci hafta çalışmaya başlamış. 35 lira karşılığında günde on iki saat bulaşıkçı olarak çalışan Nilüfer, Türkçe bilmediği için konuşulanları pek anlamıyormuş. İngilizce konuştuğu için işvereni tarafından sürekli azarlandığını kaydeden Nilüfer, başka bir bulaşıkçılık işi ararken gittiği kafede, işveren kadının ‘Ben lezbiyenleri işe alamıyorum’ dediğini belirtiyor. Nilüfer, “Ona ‘Sen benim lezbiyen olduğumu nereden biliyorsun ki’dedim, ‘Tipinden belli’ dedi. Kısa saçlıyım ve üstümde tişörtle pantolon vardı. Sonuçta on iki saat için 40 liraya anlaştık, bir buçuk ay çalıştım ama bana günlük 30 lira verdi” diye anlatıyor. Tecavüz dışında tüm şiddet biçimlerini yaşadığını vurgulayan Nilüfer, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Başka bir işe başlayınca nişanlı olduğumu düşünsünler diye parmağıma yüzük taktım. Bir gün ben bulaşık yıkarken dükkânın ışıklarını kapadılar, patron gelip arkadan sarıldı. ‘Ne yapıyorsun’ dedim, Türkçem o kadar iyi değildi. ‘Ben nişanlıyım’ dedim, ‘Nişanlını boş ver, ben buradayım’ dedi. Bir anda kendimi ellerinden kurtardım ve dışarı kaçtım, bir daha da gitmedim. ‘Bayan eleman aranıyor’ yazan yerlere gidiyordum, ‘Sen bayan değilsin’ diye işe almıyorlardı. Kız arkadaşım Türk…Onunla gidince, ‘Yanındakini işe alalım’ diyorlardı. Sonra bir kahveciye ‘barista’ olarak gittim, orada benimle düzgün konuştular, ama onlar da paramı vermediler. Ameliyat geçirmiştim ve ne oturabiliyor ne de yürüyebiliyordum, ama işe gitmek zorundaydım. Paramı vereceklerini umarak kız arkadaşımı yolladım, 100 lira vermişler. Biliyorlar ki ben yalnızım, annem, babam yok ve paraya ihtiyacım var. Patronum kadındı, onunla konuştum, ‘Nasıl yaşıyorsan yaşa, bana ne!’ dedi.Daha sonra orayı kapattığını öğrendim, hâlâ almam gereken 500 lira var… Daha sonra başka bir kafeye girdim, bir yıl çalıştım. Bana ‘İran pislik kedisi’ diyerek hakaret ediyorlardı. İranlılar sana ne yaptı ki böyle konuşuyorsun? Ben hem İranlı hem de eşcinsel olduğum için ayrımcılığa uğruyorum. Ankara’da yaşayan İranlılardan da uzak duruyorum çünkü onlara güvenmiyorum. Mesela iş arıyorsunuz, önce İranlı sizden bunun için para alıyor, sonra da patronla konuşup ‘Üç gün sonra bunu dışarı at’ diyor, hem o hem de patron paranızı alıyor. Şu anda çalıştığım iş yeri, iyi ama onlar da paramı verme konusunda isteksiz davranıyorlar. Oysa bu benim hakkım…” Beş dil bilen ve iki lisans mezunu olan Nilüfer, sigorta yapmadıkları için daha nitelikli işlerde çalışmadığını söylüyor. Bunun nedeni ise mülteci olarak başka bir kente yerleştirilen Nilüfer’in Ankara’da çalışma izninin olmaması... Ankara’da yaşadığını polisin de, yetkililerin de bildiğini kaydeden Nilüfer, yerleştirildiği kente düzenli giderek haftalık imzalarını attığını belirtiyor. “Üç erkek tarafından dövüldüm” Bir buçuk yıl önce aynı evi paylaştığı dört arkadaşıyla beraber akşam dışarı çıkan Nilüfer, eve geri dönerlerken arkadaşlarına markete gitmek istediğini söyleyerek, onlardan ayrılmış.O esnada üç erkek yanına gelerek Nilüfer’e vurmaya başlamışlar. Saldırganlardan biri tarafından ısırılan bir parmağı hâlâ hissiz… Nilüfer, olayı şöyle anlatıyor: “Üç erkek Bülbülderesi’nde burnumu kırdı, saçlarımı çekti. Eve dönünce, halimi gören arkadaşlarım da şoke oldu. Bu olay beş dakika içinde oldu, ama şiddet o kadar fazlaydı ki nefes alamıyordum. Şoktaydım ve zaman kavramını yitirmiştim. Ertesi gün sabah 6.30’da taksiye atladım, Turan Güneş’teki emniyete gittim, ‘Bekle, bugün burası kapalı…Ne kadar içtiysen bugünün Pazar olduğunu anlamıyorsun’ dediler. ‘Evet, ben alkol aldım, sen de içiyorsun, ben de içiyorum. Yasak değil, burası İran da değil.’ Başka bir polis geldi, küfür etti ve ülkeme dönmemi söyledi. ‘Memleketimizi b.k etiniz. Buradan gidin, sizi istemiyoruz’ dedi ve üstüme yürüdü, diğer polis onu tuttu. Ağlaya ağlaya çıktım ve eve kadar yürüdüm.” Türkiye’de kalmayı istemediğini belirten Nilüfer, Ankara’da yaşadıklarından sonra depresyona girdiğini ve intiharı denediğini söylüyor. Şimdiki iş yerinde iki hafta izinsiz çalıştığını kaydeden Nilüfer, “Annem gelecek dedim, ama izin vermiyorlar. Beni sevdiklerini söylüyorlar, ama burada da çok fazla sömürü var, akşam sekizde çıkayım mı diyorum, ‘erken daha’ diyorlar” diye anlatıyor. İranlı olduğum için her yerde sıkıntı yaşıyorum Nilüfer pek çok LGBTİ arkadaşının farklı ülkelere mülteci olarak gittiğini kaydediyor. Ülkelerin mültecilik konusundaki yaklaşımları için de şunları söylüyor: “Amerika da İranlıları sevmiyor, Trump da… Ben ne yaptım? Suçum İranlı olmak mı? Bizim devletimiz kötü, ben devletimi sevmediğim için buradayım. Neden bize böyle davranıyorsunuz? İranlı olduğum için her yerde sıkıntı yaşıyorum. İtalya’da da terörist olduğumuzu düşündükleri için çoğu banka hesap açmıyor. Sadece İsveç iyiydi. Görüşmeye gidince dinimi soruyorlar, ‘hiçbiri’ diyorum. Bence İran ile Türkiye arasında hiçbir fark yok, burada sadece alkol yasak değil ve kadınlar açık gezebiliyorlar. Ama iki toplum da dedikoducu ve önyargılı, bakış açıları aynı…Ben çok zorluk çektim ama hâlâ umutluyum. Ben Müslüman, İranlı, eşcinsel değilim. Ben Nilüfer’im, ben insanım!”