Utku ŞENSOY / Türkiye’nin en önemli sektörlerinden, çok hassas, kırılgan, rüzgardan nem kapan ”Bacasız Sanayi” turizmi, sektörün geçmişini, bugünkü durumunu, geleceğini gazeteci kökenli Turizm Bakanlığı eski Müsteşarlarından Sayın Fermani UYGUN’ la konuştuk; U.Ş: Sayın Müsteşarım, ana hatlarıyla Türkiye’de turizm nasıl başladı, nasıl gelişti? F.U: Turizme ülke olarak, sırt çantası ile ülkemizi gezen insanlarla başladık 1960’lı yıllarda. 1980’li yıllarda devletin sahillerde özel sektöre arazi tahsisleri ile bir ivme kazandı. Komşu ülkelerle kıyasladığımızda, hala hem hizmet ve hem de yatak kapasitesi bakımından çok gerilerdeydik. Bir İspanya, bir İtalya ve komşumuz Yunanistan’la kıyasladığımızda, gerilerden geliyorduk. 1990’lı yıllarda yatak kapasitemizi, yine devletin özel sektöre 49 yıllığına bedava tahsisi ettiği denize sıfır arsalarda yapılan otellerle çoğalttık. Yatak kapasitesi arttı, ama hizmet elemanı eksikliği de arttı. Devlet buna da büyük katkı verdi. Yüzde yüz olmasa da, büyük ölçüde, hizmet elemanı sektöre kazandırıldı. Biz yeni tesisler yaratırken, bizden önce turizme başlayan ülkelerde tesisler eskimeye başladı. Belki de, turizme geç başlamamızdan dolayı Türkiye her gün daha avantajlı konuma geldi, U.Ş: O dönemde başka ne gibi avantajlarımız vardı? F.U:  Tabii ki, sadece tesisin yeni olması veya yatak kapasitesi ile avantaj sağlanamazdı. Denizlerimizin temiz olması, kum, güneş ve insanımızın konukseverliğini de buna eklememiz gerekir. Avantajlarımızın en başında da fiyatlar geliyordu. Turist rahat, konforlu otelde kalıyor, temiz denizde yüzüyor, harika güneşte güneşleniyor ve süper Türk yemekleri ile mutluluğun zirvesine ulaşıyordu. Terör belası yoktu. Huzurlu bir ülkemiz vardı. Özetleyecek olursak, iyi başlamıştı turizm. U.Ş: İyi başlamıştı ancak bugünkü durumu, ne yazık ki pek de iç açıcı değil. Neden bu durumda? FU: Biz, Türkler hep iyi başlarız. Ancak, bu iyi başlangıcı nasıl sürdürürüz, pek bilemeyiz. Daha doğrusu ”bilemeyiz” değil de, ”aldırmayız”. “Ohhhh işler tıkırında” der geçeriz. Turizmdeki düşüşte, bugünkü duruma gelişinde çok etkenler var. Bunların başında terör ve ülkemizde baş gösteren huzursuzluk geliyor. U.Ş: Türkiye’nin turizminden sadece Turizm Bakanlığı, yani devlet mi sorumlu? F.U: Çok güzel bir soru. Ne yazık ki, öteden beri herkesin kafasına her şeyi devletten bekleme fikri kazınmış: "Devlet onu da yapsın, bunu da yapsını huy edinmişiz. Arsayı devlet versin, krediyi devlet versin, tanıtımı devlet yapsın." Devlet, özel sektöre en güzel arsaları bedelsiz veriyor, bir yığın destekler sağlıyor, sektöre personel yetiştirilmesinde yardımcı oluyor ve milyonlarca dolar harcayarak, tanıtım yapıyor. Yapsın. Yılar yılı her şey devletten beklendi ve hiç kimse elini taşın altına koymadı. Ancak, son yıllarda otelcilerin örgütlenmesi, derneklerini, birliklerini kurması bir bakıma toplu tanıtım açısından bir nebze işe yaradı. Özellikle bölgesel tanıtımda ilerlemeler kaydedildi. UŞ: Bir de Seyahat Acenteleri var. Bunlar ne yapar? FU: Seyahat acentelerini toptancı ve perakendeci diye adlandırabiliriz. Dünyada tur operatörü ile seyahat acentesi birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış hizmetleri yürütürler. Türkiye’de tur operatörü de, seyahat acentesi de TÜRSAB’a (Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği) Seyahat Acentesi olarak kayıtlıdır. A sınıfı Seyahat Acenteleri aynı zamanda tur operatörlüğü görevini de yürütürler. Toptancı dediğimiz Tur Operatörü’ dür. Seyahat hedeflerini saptar, tur programını hazırlar ve bunu perakendeciler, yani Seyahat Acenteleri aracılığı ile satışa sunar. TÜRSAB üyelerinin çoğu incoming acentesi olarak çalışırlar. Yurtdışından turist gönderen tur operatörlerinin Türkiye’deki hizmetlerini yürütürler. TÜRSAB, bünyesinde tur operatörleri de barındırmış ve milyonlarca Tl. geliri olmasına karşın, yurtdışında bugüne değin elle tutulur bir tanıtma faaliyeti yapmamış ve sektöre katkıda bulunmamıştır. U.Ş: Peki bugünkü duruma ilişkin ne söyleyeceksiniz? F.U: Bugünkü durum başlı başına bir felaket. Turizme başladığımızda, "Üç tarafı denizlerle çevrili, denizi kumu, güneşi olan bir Türkiye” vardı. Bugün üç tarafı hala deniz, kum ve güneş de var. Ancak, dört tarafı düşmanlarla çevrili, içte de bölücü, parçalayıcılarla dopdolu bir Türkiye var. Hepimiz güvenli bir ortam isteriz. Siz beş yıldızlı oteli en ucuz fiyata sunsanız, kim gelir? Avrupa’ da ,"modern bir Müslüman ülkesi" imajına sahipken, artık “savaş içinde olan bir Ortadoğu ülkesi” algısı oluşmaya başladı. Biz bunu kabul etmeyebiliriz. Bizim kabul veya ret etmemiz karşıdakini ne derece etkiler, bu önemli. Çok sayıda değişik ürünümüz var yabancılara sunabileceğimiz... Hem de en iyisi. Türkiye, ne yazık ki,"all inculisive"(Her şey dahil) kitle turizmine yönelik pazarlama yöntemini çok kullanıyor. Bu da, Türkiye’nin “ucuz” ülke imajını yaratıyor. Pazarlamada, yüksek gelir gruplarına ve kongre turizmine önem vermek gerekir. Ayrıca, ülkemizde terörün yok edilmesi, huzurlu bir ülke haline gelmemiz hususunda çok çaba harcamak zorundayız. İmaj zedelenmesini ortadan kaldırmalıyız. U.Ş: 2017 ve daha sonraki yılları komşu ülkelerle kıyasladığınızda nasıl görüyorsunuz? F.U: Biz turizme yeni başladığımızda, İspanya, Fransa, İtalya ve komşumuz Yunanistan çok ileri seviyelerde idiler. Hem yatak ve hem de turist sayısı bakımından. Biz kısa sürede büyük mesafeler kaydettik. Son iki yıl içerisinde yaşadığımız sorunlar nedeni ile turistler sözünü ettiğimiz ülkelere yönlendirildiler. 2015 ile 2016’yı kıyasladığımızda, ne kadar büyük bir olumsuzluk yaşadığımız ortaya çıkar. Örneğin, ülkemize 2015 yılında gelen turist sayısı 36.837. milyon. Bu sayı 2016’da yüzde 30 azalarak 25 milyona düştü. Döviz gelirlerimiz de buna paralel olarak, yüzde 25 azalarak 22 milyar dolara indi. Turist sayısında en büyük düşüş Rusya (yüzde 76.26) ve Almanya’dan (yüzde 30) oldu. 2015’de Rusya’dan gelen turist sayısı 3.649 milyon iken, bu sayı 2016’da 866 bine düştü. 2017 yılına baktığımızda, fazla parlak gözükmüyor. Rusya ve İsrail ile ilişkilerin düzelmesine bağlı olarak, buralardan bir artış beklemek mümkün. Ancak, fazla tatmin edici olacağını zannetmiyorum. U.Ş: Turizm Sektörü çok mu çabuk paniğe kapılıyor? F.U: Maalesef öyle. Devlet her ne kadar arsayı veriyor, bir yığın yatırım teşvikleri sağlıyorsa da, kendilerinin de yatırdıkları bir kapital var. Bu yatırımlarının en kısa sürede geri dönüşümünü sağlamak istiyorlar. Bu çok doğal. Ancak bizim turizmciler, özellikle otelciler çabuk şımarırlar. Turizm biraz iyi gidince, yabancıların talepleri artınca, yerli turiste, yani bu toprakların evlatlarına sırt çevirirler. Yurt dışından gelen bir turiste 5 yıldızlı otelde all inculsive (her şey dahil) bir gecelemeyi 50 Avro’ ya verirler: bir Türk bunlardan yer istediğinde 100 Avro talep ederler. Krizler olup, başları sıkışınca da, Türk turistlere, yani bu vatanın evlatlarına sarılırlar. Yıllar yılı dilimizde tüy bitti, bir türlü anlatamadık. UŞ: Sayın Cumhurbaşkanı turizmcilerle yaptığı toplantıda, yurtdışındaki vatandaşlarımıza “komşunu da al gel” kampanyası başlatılacağını söyledi. Bu konuda ne dersiniz? FU: Sayın Cumhurbaşkanı, "komşunu da al gel" derken, "arabaya atlayın, gelin Türkiye’ye beraber tatilinizi yapın" demek istemedi herhalde. Komşular valizlerini hazırlamış, kapıda bekliyor değiller. Sn. Cumhurbaşkanı burada yine bir tanıtma, insanları ikna etme noktasına dikkat çekiyor. "Kardeşim, komşuna Türkiye’nin tarihini, kültürünü, güzelliklerini anlat, ikna et ve ülkemize gelmelerini sağla" demek istiyor. Esas üzerinde durulması gereken ,"Sektörle beraber tanıtma yapacağız" cümlesidir. Burada sektörün elini taşın altına sokmadığı vurgusu var. Bunun böyle anlaşılması gerek.. U.Ş: Turizmcilerle yapılan toplantıdan sonra turizmciler Sayın Cumhurbaşkanı’ndan bazı taleplerde bulunmuşlar. Bunlar neler ve nasıl karşılıyorsunuz? FU:  Önceki sorularınızda da sektörün “hep talepkar” olduğunu vurgulamaya çalıştım. Yıllar yılı, turizmde küçük bir problem ortaya çıkınca, "yandık, battık, bittik" sesleri ayyuka çıkar. Sn. Cumhurbaşkanı’nın sektörle yaptığı toplantıdan cesaret alarak, 9 maddeden oluşan taleplerini sunuverdiler makama. Özetle; her zamanki gibi, çok düşük faizli ve uzun vadeli işletme kredisi, borçlarının faizsiz ertelenmesi, devletin yurtdışı tanıtımı için özel fon oluşturması, 49 yıllığına tahsis edilen tesis alan sürelerinin uzatılması. Bu taleplerde, bir de tesislerin eskimeye yüz tuttuğunu, bakım onarıma gereksinim olduğunu vurguluyorlar. Bundan 10 yıl 15 yıl önceki taleplerinin fotokopisi bu talepler. Dikkat edilirse, hep talep var. "Fon oluşturun” diyorlar .”Oluşturalım “yok. Hep maddi talepleri var. Esas turizmcilerin Devletten ve Hükümetten bit tek talepleri olmalı,” Terörü bitirin, ülkeyi huzurlu bir ortama kavuşturun” demeliler. U.Ş: 2023 yılı için yetkililer tarafından konulan hedefler konusunda ne dersiniz? F.U: İnsanların, ülkelerin hedefinin olması çok önemli. Bugün dünya turizminin hem turist sayısı ve hem de döviz girdileri açısından lider ülkesi Amerika. Avrupa’ya baktığımızda, ispanya, yılda Türkiye’nin nüfusu kadar ziyaretçi ağırlıyor, Fransa daha da fazla. Türkiye, yatak kapasitesi bakımından rakip ülkeler arasında İspanya’dan sonra 2.sırada. Türkiye’nin otelleri ise daha yeni. Denizi, kumu güneşi yanında konukseverliğini de katarsak, çok büyük avantajlarımızın olduğu görülür. 2023’te 50 milyon turist, 45-50 milyar dolar gelir hayal olarak görülmemeli. Ancak, aralıksız tanıtma, turizmi çeşitlendirme, turizmi 12 aya yayma çok büyük önem arz ediyor. Bunar yapılır, ülkemiz de terör belasından kurtulur ve güven ortamı sağlanırsa, "Bacasız Sanayi" dediğimiz turizm sektörü ülkemize, ekonomimize çok büyük katkılarda bulunmaya devam eder. Son sözüm; krize yol açan nedenler doğru biçimde saptanmadığı ve çözüm üretilmediği takdirde,  krizden çıkmamız kolay olmaz.