Fethi AKKOÇ- Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Demokrasi tarihimizde benzeri görülmemiş bir şekilde görevlerinden alınan Ahmet Davutoğlu’nun yerine Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım getiriliyor.

Yıldırım, 22 Mayıs tarihinde yapılacak AK Parti olağanüstü kongresinde tek aday olarak Genel Başkanlığa seçildikten sonra, Başbakanlık koltuğuna oturacak. Böylece, çok partili hayata geçtiğimiz 1946 yılından bu yana tam 70 yıldır bir Başbakan ilk defa halk tarafından seçimle değil, Cumhurbaşkanı tarafından yapılan "Saray Darbesi" ile Başbakanlığa getirilmiş olacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın çevresine, Mayıs sonrasında olağanüstü kongreye gidip, Davutoğlu’nun yerine Binali Yıldırım’ı getireceğini aylar öncesinde söylediği, uygulamanın sürpriz olmadığı konuştuğu kişiler tarafından bildirildi.

Niye Binali Yıldırım sorusunun cevabını ise Cumhurbaşkanına yakın isimden AK Parti Milletvekili Aydın Ünal verdi:

"Bundan sonra gelecek Başbakan’ın profili biraz daha düşük olacak."

Açıkçası, Cumhurbaşkanı ne derse onu yapan, sorgusuz itaat eden, güçsüz bir Başbakan olacak. Ayrıca, Liderlerin siyasi, ekonomik ve sosyal olarak eksikliği olan kişilere karşı özel zaaflarının olduğuda siyasi geçmişimizde bilinen bir gerçek. Bu nedenle, Binali Yıldırım’ın, babası Bakan olduktan sonra, iş hayatında zengin olan oğlunun Uzak Doğu’da kumarhanede rulet masasının başında kumar oynarken yayınlanan fotoğrafları, aleyhte değil, lehte olarak değerlendirilebilir!..

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yasal yetkisi olmadığı halde Başkanlık sistemini uyguladığını dile getiren sözde muhalefet liderleri ile köşe yazarları, yıllar önce Ahmet Davutoğlu’nun, Dışişleri Bakanlığına, Efkan Ala’nın da İçişleri Bakanlığına Milletvekilli olmadan dışarıdan atama ile getirildiğini görmezden geliyorlar.

Erdoğan, Cumhurbaşkanı olmadan önce daha Başbakanlığı döneminde İçişleri ve Dışişleri Bakanlığı gibi çok önemli iki göreve Parlamento dışından atama yaparak Başkanlık sistemini uygulamaya başlamıştı.

Geçmişte dışarıdan Bakan ataması sadece, darbeler sonrasında kurulan Parlamento dışı hükümetler döneminde görülmüştü. Menderes, İnönü, Demirel, Ecevit, Özal Hükümetleri döneminde dışarıdan bakan ataması yapılmamıştı. Daha doğrusu, seçilmiş milletvekillerinin, yani parti guruplarının tepkisinden korktukları için, isteseler de atayamazlardı.

Davutoğlu’na gelince;

Ahmet Davutoğlu görevlerinden çekileceğini açıklarken sadece "İradesi dışında" bir gelişme olduğunu söyleyerek, Parti içindeki ve dışındaki muhalefetin beklentisinin aksine "isyan" etmeden "Mağduru" oynayarak akıllıca davrandı. Muhalefetin "gazına" gelmedi. "Kaybetmesini bilmeyen, politika yapamaz" ilkesine uyarak kaybı kazanca çevirmeye çalıştı.

Kendisine yapılana "Haksızlık" demeyip, doğru dürüst "Sitem" bile etmemesi, AK Parti içinde ve parti tabanında:

"Adamın kabahati olmadan görevine son verdiler" şeklinde değerlendirilmesine ve seçim bölgesi olan Konya’da kendisine sahip çıkmasına yol açtı.

Görevlerinden çekileceğini açıklamasının ardından hemen Konya’ya gitmesi de akıllıcaydı.

Hatasına gelince:

Ak Parti Genel Başkanlığı ve Başbakanlık görevini kendisinin kazandığını sanması ve ABD Başkanı Obama’dan kendi başına randevu istemesiydi.

Ya AK Partili milletvekilleri ilaç için, tek kişi bile çıkıp, "Davutoğlu’na yapılan haksızlıktır" demedi, diyemedi.

Milletin değil, Liderin Milletvekili olduklarını bir kez daha gösterdiler.

Başkent’te yaşanan bu gelişmeler, üzerine Demokrasimizin geleceği açısından Saray darbesinden de önemli olan; bütün iradesini bir kişinin iradesine teslim eden ve bundan zerre kadar rahatsızlık duymayan milletvekillerinin bulunmasıdır.

Bu gidişin sonu inşallah acı, ızdırap ve hüsranla bitmez...