Ahşap oyuncak ustası Ali Akbey, geleneksel oyuncakları yeni kuşakla buluşturuyor. Marangoz olan abisinin yanında ahşap işçiliğiyle tanışan Akbey, mobilya ve maket yapımının ardından oyuncak sektörüne girerek, hem dekoratif hem eğitici hem de eğlenceli türlerde oyuncaklar yapmaya başlamış. Kültür Bakanlığı’nca kendisine “geleneksel el sanatları ustası” belgesi verilen Akbay, geleneksel ahşap oyuncakları 24 Saat gazetesine anlattı
SULTAN YAVUZ - Ali Akbey, yıllardır ahşaba hayat veren ve onu geleneksel oyuncaklara dönüştüren bir usta… 1973 doğumlu Akbey’in çocukluğu Ankara’nın Siteler semtinde geçmiş. Marangoz olan abisinin yanında çırak olarak çalışmaya başlayan Akbey, 2000’li yıllarda maket yapmaya yönelmiş. Gemi ve ev maketleri yapan Akbey, bu obbjelerden para kazanmakta zorlanınca, ahşap oyuncak yapmaya karar vermiş. 1998 yılında dünyaya gelen oğlunun oyuncaklarını yaparak işe başlayan Akbey, Beypazarı’nda bulunan Yaşayan Müze ile anlaşarak, onlarla çalışmaya başlamış. Tamamen oyuncak sektörüne girdikten sonra atölyesinde çalışmaya başlayan Akbey, ahşapla olan yolculuğuna dair şunları söylüyor: “Oyuncaklarınıza çocuğunuz gibi davranmaya başlıyorsunuz. Mesela bugün yaptığım ahşap bebek, sabahleyin yoktu, bir ahşap kitlesi vardı önümde. Şimdi karakterini verebilirim; kız ya da erkek yapabilirsiniz, isim verebilirsiniz. Sizin emeğinizin somut hâli oluyor. Bu emek, karşı tarafa geçtiğinde bir gülümseme beliriyor. Alan kişi için bir hatıra nesnesine dönüşüyor. Ben ahşabın her türüyle uğraşmayı seviyorum. Önce el maketiyle başladım, sonra oyuncak yaptım ve daha sonra kukla yapmaya da başladım. Kukla, oyuncaktan farklı bir şey değil.” “Türkiye’de daha önce yapılmamış oyuncakları yapıyorum” Akbey, Türk kültüründen beslenen geleneksel oyuncakları yaptığını, Nasrettin Hoca, Hacivat ve Karagöz gibi karakterlere hayat verdiğini belirtiyor. Türkiye’de daha önce yapılmamış oyuncakları yaptığını kaydeden Akbey şöyle konuşuyor: “Hareketli, mekanik oyuncaklar yapıyorum. Mesela çocuk, kolu çevirdiğinde Nasrettin Hoca eşeğe ters biniyor. Göle maya çalıyor, kazan doğuruyor, köylüler şaşırıyor. Hayâl gücüme göre çeşitlendiriyorum. ‘Parayı veren düdüğü çalar’ fıkrasını bile oyuncak hâline getirdim. Siz oyuncağın kolunu çevirdiğinizde hoca elindeki düdüğü kaldırıyor, çocukların hepsi ellerini kaldırıyor, eşek kuyruğunu sallıyor, ağaçtan kuşlar uçuyor… Biz kendi çocuklarımızı hep başka kültürlerin oyuncaklarıyla oynatıyoruz, oysa bizim geleneksel zenginliğiz de eğitici olmaya çok müsait. ” Geleneksel oyuncaklar, atık malzemelerden yapılıyor Akbey, çıkış noktasının ‘Eyüp Oyuncakları’ olduğunu ve bu oyuncakların çıkış tarihinin 1700’lü yıllara rastladığını anlatıyor. İstanbul’da bulunan Eyüp Sultan türbesine o yılllarda ağırlıklı olarak erkek çocukların götürüldüğünü ve bu nedenle de yol boyunca bir oyuncak sektörünün geliştiğini belirten Akbey, o dönemki oyuncaklar için şu ifadeyi kullanıyor: “Genelde erkek çocuklara yönelik oyuncaklar yapılıyor; bunlar da davul, Hacivat-Karagöz, şehzade oyuncakları, zilli araba, cambaz, topaç gibi türler. Bir de bizdeki oyuncakçılık geleneğinin temeli atık malzemedir. O tarihlerde Tahtakale’nin tahta atıklarını almışlar örneğin. Oyuncak yapmak için tenekicilerin teneke atıklarını, tabakhanelerin deri atıklarını alarak bir geri dönüşüme tabi tutuyorlar. Yani oyuncak yapabilmeniz için ağaç kesmenize gerek yok, ahşap işiyle uğraşanların atıkları yeterli oluyor. Ben de temin ettiğim malzemelerin yanı sıra, mobilyacılardan aldığım atıklarla çalışıyorum. Örneğin, tornacıların kullandığı büyük parçaların uç kısımları atık oluyor, onlarla topaç yapıyorum.” Ahşap oyuncaklar daha sağlıklı 2014 yılında Kültür Bakanlığı tarafından “geleneksel el sanatları sanatkârı” olarak belge alan Akbey, yeni nesil annelerin geç anne olmalarından dolayı daha bilinçli olduklarına dikkat çekiyor. Bu nedenle ahşap ve organik oyuncaklara yönelen annelerin,daha sağlıklı buldukları için çocuklarına bu oyuncakları aldıklarını belirtiyor. Akbey, oyuncaklarını festivallerde de sattığını ve bu festivallerde imalat yaparak, kimi zaman çocukları da işin içine kattığını söylüyor. Akbey, “Oyuncakların nasıl yapıldıklarını gösterdiğim için kültürel bir aktarım da meydana geliyor” diyor. Akbey, ahşap oyuncakların pahalı olduğu yönündeki görüşe dair de şunları söylüyor: “Bence ahşap oyuncaklar daha ucuz, satıcılar plastik oyuncaklarda elde ettikleri kârı ahşap oyuncakta edemedikleri için bir mit oluşturulmuş. Mesela bir kuklanın maliyeti 10 lira olabiliyor, ben üstüne emeğimi satıyorum. Biz zanaatkârız. Plastik oyuncaklarda bir birime aldığı oyuncağı beş birime satabiliyorlar ama bizimkini bire bir satmak durumundalar. Bu nedenle de bu işe girmek istemiyorlar. Mesela AVM’lere gidin, her yer oyuncakçıdır fakat ahşap oyuncak sorarsanız, bir ya da iki tane gösterebilirler, çünkü kâr marjı az. Biz festivallerde bire bir kendimiz sattığımız için ayakta kalabiliyoruz.” Ahşap oyuncakla duygusal bağ kuruluyor “Ağaçlar da insanlar gibi, kimi sert kimi yumuşak olur. Ihlamur, çam, kayın hepsi oyuncağın mahiyetine göre kullanılıyor” diyen Akbey, kendi yaptığı oyuncakla arasında nasıl bir bağ oluştuğunu da şöyle anlatıyor: “Yaptığınız oyuncakla duygusal bir bağ kuruyorsunuz. Mesela biçimlendirdikten sonra cinsiyetine karar veriyor ya da çocuğun nasıl oynayacağını düşünüyorsunuz. Sizinle özdeşleşiyor oyuncak ve benim oyuncaklarımı tanıyan birisi, benim yaptığım oyuncağı tanır. Bir nevi imzanız vardır, sizin elinizden çıktığı bellidir. Bazıları, ‘Başka yerde bu Karagöz daha ucuz’ diyor mesela, oysa tüm Karagözlerimin gözünün ışıltısı farklıdır.”