Kafkas Bir Antikacının Hikâyesi

HABER VE FOTOĞRAFLAR SULTAN YAVUZ ÖZİNANIR - Ankara Kale’si civarındaki Kafkas Antika, başta tespih olmak üzere Kafkasya’dan ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen antikaları alıp, satıyor. Sahibi olan Çerkes Şeref Amca, civardaki herkes tarafından biliniyor. Özellikle tespihler konusunda sohbet edebileceğiniz, hâli ve tavrı ile saygınlık uyandıran Şeref Amca, tam bir Çerkes beyefendisi… Kendisiyle sadece işinden değil, Çerkes âdetlerinden de konuştuk. Çerkeslerin acı bir sürgün sonrası Türkiye’de başlayan hikâyelerinden biri de Şeref Amca’nın hikâyesi... Kafkas Antika’dan içeriye girdiğinizde, on-on beş metrekarelik bir alanda, göze ilk önce yan yana dizilmiş tespihler çarpıyor. Bir köşedeki gümüş kamalar ve bir Çerkes mızıkası ise dükkânın sahibine dair ilk bilgileri sunuyor. Dükkândan içeriye girerken “Çerkes misiniz?” diye soruyor ve Şeref Amca’nın onaylayıcı cümlelerini duyuyorum. Bir Abaza olan Şeref Amca, “Biz Kafkasya, Abhazya’dan geldik. Başkenti olan Sohum’un emniyet amiri de benim sülalemdendir ama ben hiç gitmedim oralara” diyor. Konu Çerkeslik olunca, ilk önce telefonundaki bir kaç kaydı göstererek başlıyor. Oğlunun düğünündeki Çerkes danslarının videolarını büyük bir keyifle göstererek, “Bir dakika durmadı gençler, çok şahane bir düğün yaptık. Ben bu kadar kalabalık olacağını tahmin edemezdim, düşünün kalabalık sığmadı” diyerek, anlatmaya başlıyor. Uzun bir süredir bu işi yaptığını söyleyen Şeref Amca, daha önce Türkiye Elektrik Kurumu’nda memurmuş. Emekli olmadan önce “yan gelir olsun” diyerek girdiği antikacılıkta altı yıl kadar ortağı ile birlikte çalışmış. Emekli olduktan sonra da Kale’deki bu dükkânı açarak, devam etmiş. “Türkiye’nin her yerinden bize gelirler, alan da gelir, satan da. Bazen antika pazarlarından da beğendiğimiz parçaları alıyoruz” diyor. Ağırlıklı olarak tespih alan ve satan Şeref Amca, takas da yaptıklarını belirterek, şunları ekliyor, “Ben ağırlıklı olarak tespih satıyorum. Koleksiyon tespihleri, kehribar tespihler, her çeşit tespih bulunuyor. Bunları daha çok hobi olarak koleksiyon yapanlar alıyor” diyor. Satmaya başlamadan önce, tespih biriktirmeye başlamış ve işin içine girdikçe de biriktirmiş. “Bu merak olmasa, zaten bu işi yapamazsınız. Aşağı yukarı Türkiye’nin her yerinden beni tanırlar. ‘Ankaralı Şeref’ dedin mi, ‘Çerkes’ deyince tanırlar genelde. Az önce de Vietnam’dan gelen bir Trabzonlu misafirim oldu” diyerek, söylediklerini örneklendiriyor. “Belli ustaların yaptığı tespihleri arayan koleksiyoncular var” En iyi tespihlerin kehribardan yapıldıklarını kaydeden Şeref Amca, “Tespihin en iyisini tarif etmek zor, biraz tecrübeye dayanıyor. Tespihin detayları, incelikleri, kokusu, yapım şekli… Bunları işin içine girince öğrenebilirsin. Şimdi öyle bir merak var ki, piyasada ‘falan ustanın yaptığı tespihleri’ arıyorlar. Ankara’da aşağı yukarı aynı sülale yapar mesela. Ben şimdi tespih yapan gençlerin çocukluklarını, mesleğe başladıkları zamanları bilirim. Çok tespih yaptırdık, aldık, sattık” diyor. İstanbul’da, Sivas’ta, Ankara’da, Trabzon’da ve Erzurum’da ustaların olduğunu belirten Şeref Amca, “Mesela Horoz Efendi tespihleri çok ünlüdür” diyor. 300 senelik, saraydan kalmış tespihlerin olduğunu, ancak çok nadide olduklarından piyasada pek bulunmadıklarını sözlerine ekleyen Şeref Amca, “Halk arasında kullanılan eski Osmanlı tespihleri sıkma veya damla kehribardır” diyor. Her cins tespihin olduğunu söyleyerek, “Fildişi var, balık dişi var, gergedan boynuzu var. Yani her cinsten tespih var. Kemikten, katalinden değişik değişik... Koleksiyon yapan adamın iki bin tane tespihi olabiliyor. Parası olan, pahalı tespihleri biriktirenler var” diye ekliyor. “Biz mızıka sesi severiz” Dükkânda gözüme takılan mızıkayı sorduğumda, daha önce bir Çerkes derneğine hediye ettiği mızıkanın hikâyesini anlatmaya başlıyor. “Benim esas Kafkasya’dan gelen, hanımımın annesinin çaldığı bir mızıkam vardı. Hanıma dedim ki ‘Kullanmıyoruz, orada duruyor öyle, ben bunu derneğe hediye etmek istiyorum’ dedim. O mızıkanın üstünde sülale ismi yazıyordu. Bizim hanımın tarafı Çerkes kollarından olan Kabardey’lerin en üst kademesi dediğimiz beyzade sülalesine mensuptur. Onun mızıkası diye yazarak derneğe koydular. Daha sonra da birisinden bunu aldım. Biz Çerkesler mızıka sesi severiz” diyor. “Çerkeslerde satılmaz, hediye edilirdi” Dükkânındaki gümüş kemer ve gümüş kamaların da Kafkasya’dan gelen eski parçalar olduğunu ifade eden Şeref Amca, eskiden Çerkes ustaların gümüş işlemeciliğinde çok ileri olduğunu söylüyor. Bir de anısını paylaşıyor. “Mesela ben çocukken annem şöyle bir teneke dolusu gümüş vermişti. Kama saplarını sökmüşler, kemerleri parçalamışlar, o bir dolu tenekeyi çerçiciye sattığımı biliyorum. Bizim Çerkesler maalesef çok değer vermediler, hediye ettiler, sattılar. Oysa Çerkeslerde satmak ayıptı eskiden. Satılmaz, hediye edilirdi.” “Gençler dilimizi, gelenek ve göreneklerimizi bilse iyi olur” Çerkeslerin geleneklerinin bir anayasa gibi olduğunu ve ‘Xabze’ denilen âdetlerin olduğunu söyleyen Şeref Amca, “Xabze, yabana atılacak bir şey değil. Çünkü her şeyin bir sınırı var, bu sınırın dışına çıkana ‘ayıp’ derler. ‘Ayıp’ dedin mi orada durur yani Çerkes. Onun için gençler dilimizi, gelenek ve göreneklerimizi bilse iyi olur” diyor. Kendi çocuklarının Çerkesçe bilmediklerini, çünkü evde hiç Çerkesçe konuşmadıklarını belirten Şeref Amca, “Şimdi köyde de çocuklar unutmuş vaziyette ama yeni nesil çocuklar merak ediyor. ‘Keşke öğrensek’ diyorlar. Benim Avustralya’da kızım var. Mesela o yeniden başlamış Çerkesçe öğrenmeye. Bazı şeyleri çat pat konuşmaya başladı” diyor. “Çerkesler mahkemeyi bilmezdi” Eskiden Çerkeslerin usul ve kurallarının mahkeme işlevi gördüğünü de şu sözlerle anlatıyor, “Çerkesler mahkemeyi bilmezdi, davayı bilmezdi. Köyde en ufak bir şey olsa, yaşlılar toplanır, ‘sen haksızsın, sen haklısın’ der, konu kapanırdı. Bizim orada Uzunyayla’da bir köyde büyük bir hadise olduğunu düşünelim. Kız kaçırma gibi bazı şeyler mesela” diyor gülüyor. “Bizde kız kaçırma zaten âdet gibi, ben de kaçırdım. İşte o zaman ‘thamade’ dediğimiz yaşlı Çerkesler toplanır, sulh ederler. Zaten kızın babası karışmazdı. Amcası, dayısı varsa söz hakkı onlarda olurdu. Birbirlerine o kadar saygılılar yani. Şimdi o kadar kalmadı âdetler ama yine de iyi.” “İşi gücü bırakır, bir hafta düğün yapardık” 30 yaşında köyden çıktığını ve en hızlı zamanlarının köylerde geçtiğini söyleyen Şeref Amca, “Biz bir düğüne gittik mi, bir hafta gelmezdik eve. İşi gücü bırakır, bir hafta düğün yapardık ama şimdi şehir şartlarında en fazla ikinci güne düğün bitiyor. Fakat yine de Çerkes düğünleri yapılıyor” diyor. Gençlerin, gelenekleri ve tarihi bilmelerinin önemine de değinen Şeref amca, “Çerkes olduğunu, örf ve âdetlerini öğrensinler, nesil devam etsin. Biz nereden geldik? Nereye gideceğiz? Hiç değilse bunları unutmamalıyız. Bilmemiz lazım, geçmişini unutursan, geleceğini bilmiyorsun demektir. Birbirimize saygımız, güvenilirliğimiz… Bazen benim kızların arkadaşları okuldan gelirler, bir haftadan üç aya kadar yanımızda kalırlardı. Benim oğlanlarım onları aynen ablaları gibi görürlerdi; o kadar güven var yani. Gittikleri zaman da her yerde söylerler ‘bak bu kadar kaldık, ne kadar güvenilir, aynı öz kardeşin gibi’ diye. E tabi bunların devam etmesi iyidir. Biz öyle yetiştik, öyle gördük.”           “Baban karışamaz, misafir odasındaki yaşlı karar verir” Çerkes derneklerinin tek bir çatı altında toplanmasının daha iyi olduğunu düşünen Şeref Amca, Çerkeslerdeki kuralların saygınlıktan ve güvenilirlikten kaynaklandığını dile getiriyor. “Misal iki genç kendi aralarında mizahlaşıyor. Şuradan yaşlı bir kişi gelse, mecbur duracaklar. Kimse lafı uzatamaz. Bir büyüğün yanında oturup da kahkaha atmak, şaka, ciddiyetsizlik… İmkânı var mı? Biz el pençe gezerdik karşılarında. Onlar merhamet edecek de ‘otur’ diyecek sana. Baban karışamaz, misafir odasındaki yaşlı karar verir. Bir sefer ‘otur’ dedi diye de hemen oturamazsın, ya diz üstü çökeceksin ya kapının arkasına bir sandalye koyup oturacaksın. Devamlı da oturmazsın, onun da bir sırası var.” Misafirliğe dair bir geleneği de şu sözlerle aktarıyor, “Mesela bir misafir, atıyla geldi sana, odaya girdi, kamçı elinde. O misafir kalacak mı, gidecek mi? O kamçıyı nasıl asıyorsa, ondan belli olur. Ben devlet dairesinde çalıştım ve ‘Çerkes’ deyince herkes ‘güvenilir’ diye bilirdi, ‘Şeref Abi’ye teslim edin’ derlerdi. Biz böyle yetiştik, gelenek göreneklerimiz bunu getirir” diyor. Kafkasya’dan sürgün edildikten sonra dünyanın çeşitli yerlerine dağılan Çerkeslerin büyük kısmı Türkiye’de yaşıyor. Kendilerine has gelenekleri, dilleri ve kültürleri günümüzde giderek unutulmaya başladıysa da, eski kuşaktan Çerkes büyükleri geleneklerini hâlâ devam ettirmeye çalışıyor. En bilinen özellikleri olan Çerkes mızıkası, dansı ve düğünleri ise bugün büyük oranda varlığını sürdürüyor. Cemal Süreya’nın da bir dizesinde vurguladığı gibi ‘Bir Çerkes mızıkası gibi rengârenk’ belki Çerkesleri anlatan en iyi ifadedir.
Editör: TE Bilisim