Can PULAK Çevreye siyasi baskıdan endişe ettiğimizi, korumamız gereken doğal güzelliklerimizin hırpalanmasından ürktüğümüzü tekrarlamak zorundayız. İktidarlar gelir gider ama vahşi iştahlara yem olacak değerler gitti mi, bir daha geri gelmez. Önce ne istediğimizi, ülkeyi yönetenlere iyi anlatmamız gerekiyor. Her şeye karşı olmadığımızı, artan nüfusa ve büyüyen Türkiye’ye paralel girişimlere karşı çıkmadığımızı, yapılan iyi şeyleri görmezlikten gelmediğimizi peşinen söylemeliyiz. Ancak, tahrip ettiğimiz takdirde bir daha yerine koymamız mümkün olmayan değerlere el sürülmesine, geleceklerinin karartılmasına ve genç kuşakların yararlanmasına imkan tanınmamasına şiddetle karşıyız. Bir çevreci ne ister? Para istemez, pul istemez, ihale beklemez, komisyon bilmez, çıkar ve avanta kelimelerine yabancıdır. Peki, niye bağırır durur bu çevreciler? Yatırımlara neden engel olurlar? Siyasilerle niçin çatışırlar hep? Siz hiç okula, camiye, kışlaya karşı çıkan çevreci gördünüz mü? Ülkenin ihtiyacı olan gerçek yatırımlara itiraz edenine rastladınız mı hiç? Gerçek çevreci, doğal güzelliklere kıyanların karşısına çıkar, onlarla mücadele eder hep. İster ki, ulusal değerler vahşi ranta yem olmasın. Ormanlar yakılmasın ve kesilmesin, denizler ve göller kirlenmesin, sanayi atıkları akarsularımıza boşaltılmasın. Önüne gelene maden ruhsatı verilerek, yeşil örtümüz delik deşik edilmesin. Derelerimizin ve nehirlerimizin doğal akışına zarar verilmesin.Bütün dünya nükleer santralden kaçarken, Türkiye böylesine zararlı bir yatırıma kucak açmasın. Rüzgardan yararlansın, güneş enerjisini devreye soksun. Hepsinden önemlisi, uzmanlarla ve ilgili kuruluşlarla, sivil toplum örgütleriyle tartışılsın bunlar. Alınacak kararlar uzlaşarak alınsın. Çekişmelerin, sürtüşmelerin ve çatışmaların sebebi, İktidarların “ben dilediğimi yaparım” inat, ısrar ve anlayışıdır. Oysa diyalog kapısı açık tutulsa,hem ülkemizin güzellikleri daha güzel korunur ve hem de tarafların ulusal çıkar çizgisinde buluşmaları kolaylaşır. Yurtsever çevrecilerin tümü, ülkemizin enerjiye olan ihtiyacını bilirler.Elimizdeki kaynakları değerlendirmek varken, dışarıya tonlarca para verilmesini elbette hoş karşılamazlar. Ancak akarsularımızın tümüne müdahale edilirse, bazılarına ciddi zarar verilirse, cansuyu salımında cimri davranılırsa ve doğal denge bozulacaksa,bir çevrecinin buna karşı çıkmaması düşünülemez. Türkiye elbette madenlerini çıkaracak, bunlardan yararlanacaktır. Ama madeni çıkaracağız diye ormanlarımıza zarar vermemiz, görsel güzelliğini bozmamız düşünülemez, düşünülmemeli…Bir çevreci güzelim ormanların diş çürüğü gibi oyulmasına seyirci kalamaz.Bir iktidar da,özellikle turizmden para kazandığımız bölgelerdeki ormanları delik deşik edemez, etmemelidir.Peki orman bölgelerimizdeki madenlere el süremeyecek miyiz? Kimse böyle demiyor, elbette oradaki madenleri de çıkarmalıyız ama yeşil örtümüze zarar vermeden, çevreci gözleri tırmalamadan… Gidin bakın Bodrum-Güllük-Milas-Yatağan-Muğla devlet anayolunun çevresine.. Ormanlar ve doğa nasıl tahrip ediliyor bir görün. Seramiğin hammaddesi ile mermer ve taşın nasıl çıkarıldığını, pisliklerinin her tarafa nasıl saçıldığını, güzelim ormanlarımızın ne hale geldiğini görünce, çevrecilerden beter tepki göstereceğinize kalıbımı basarım. Gidin Karadeniz’e, dolaşın akarsularımızı, konuşun yurttaşlarla, sonuçta eminim ki en keskin çevreciyi bile gölgede bırakırsınız. Şimdi gelin Ege’ye, duyduklarımız eğer doğruysa, bu bölgedeki akarsularımız da tehlikede. HES’ler bu bölgeye de giriyormuş. Çevreci ne yapsın şimdi, projelere hoş geldin demelerini beklemiyorsunuz herhalde… Kuşadası, Çeşme, Marmaris, Bodrum, Alanya gibi turizm merkezlerimiz betona yenik düştü.Ama hala inşaat izni veriliyor.Bodrum’da 40 binden fazla ev, iki-üç yıldır müşteri bekliyor. TOKİ kalkmış, Bodrum’un en güzel yerine memur lojmanları yapmaya çalışıyor. Bir çevreci buna karşı çıkmayacak da neye çıkacak? Altyapısı olmayan turistik şehirleri büyütmek yerine, altyapılarını tamamlamak daha akıllıca bir iş olmaz mı? Çevrecilerin ne istediğini anlatmaya çalıştım. Akıllı bir iktidar, işini iyi yapmaya çalışan bir Bakan çevrecilerin sesine kulak verir. Hatta onlarla işbirliği bile yapar.Projelerini anlatır, faydasına inandırabilirse destek ister,belki anlayış bile görür. Ancak zıtlaşarak, inatla ve siyasi ısrarla bir noktaya varamayacağını da iyi bilmesi gerekir. Unutmamalıdır ki, karşısında ülkenin değerlerini korumakta kararlı ve giderek bilenen güçlü bir çevreci gelişim vardır. Bunlarla uzlaşarak, anlaşarak kolkola da yürüyebilir veya hiçbirini dikkate almadan siyasi gücüne güvenerek dilediğini de yapabilir. Kararları bekleyip, uygulamaları izleyeceğiz. Dileriz yanlış yapmazlar.