Yusuf KANLI Hani “Bir fincan suda fırtına koparttı” diye bir söz var ya, durup dururken şimdi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde adeta “Bir fincan suda Maraş fırtınası” estiriliyor. Bir yıl önce “açılım” diye başlayıp, envanter çalışması, eski sahiplerini de, son kullanıcıları da, esas mal sahiplerini de koruyacak bir yaklaşımla kangren olan Maraş meselesini çözme gayretinin siyasi şova dönüştürülmesi aylardır süren çabaların heba edilmesi riskini de beraber getirdiği endişesinin yayılmasına sebep oldu. Kıbrıs Türk siyasetçilerinin, akademisyenlerin, eski bürokratların kimileri davet edildi, kimileri dışlandı, kimileri de boykot etti. Kim doğru yaptı, kim yanlış siyasi yelpazedeki duruşla izah edilmeye çalışılması tabii ki yanlış. Yanlış ama yine de kapalı Maraş’taki orduevinde toplanan ve bir bölümü “kapalı” olarak yapılan son Maraş paneline karşı çıkanların bir bölümünün siyasi yelpazede  merkezde veya liberal sağda, yani Halkın Partisi çizgisinde olması konunun hükümet içerisinde bile ikilik yarattığını söylemek herhalde abartı olmaz. Nitekim halka açık bölümde medyaya yansıyan değerlendirmeleri Ulusal Birlik Partisi lideri ve Başbakan Ersin Tatar Maraş’ın açılımıyla ilgili hazırlıklar tamamlandığı için panelin toplandığını iddia ederken, Halkın Partisi lideri ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay hemen hiçbir alandaki çalışmaların tamamlanmadığını net bir şekilde ortaya koydu. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı solu kendi etrafına toparlayabilmek için Türkiye’yi seçime malzeme edip, hiç gündemde olmayan “ilhak” konusu üzerinden “öcü Türkiye” hesaplarıyla diğer sol aday Tufan Erhürman’a kıyasla  Türkiye’ye karşı “en kahraman Rıdvan” rolüne çıkması yetmezmiş gibi, niye şimdi Maraş toplantısı, niye Maraş’ın kapalı bölgesindeki orduevinde ve niye Türkiye Barolar Birliği ev sahipliğinde gibi bir sürü soruyla merkez siyaset, ya da ulusalcı, milliyetçi kesim de Türkiye’yi seçime alet ediverdi. Akıncı ve sair solcu kesimdeki “istemeyiz” veya “seçimden önce olmadı bu iş” açıklamalarının meali işte tam da bu değerlendirme. İkisi de yanlış ama, sağ cenahın da Türkiye’yi seçime alet etmesinden Akıncı ve destekçileri, tüm Rum sevici kesim ciddi bozuldular. Toplantı ardından yapılan değerlendirmede  toplantının zamanlamasının ciddi şekilde yanlış olduğu değerlendirildi. Böyle bir toplantı Maraş’ın açılmasının yol haritasını çizmeye katkı koyması gerekirdi. Tabii ki kapalı bölümde ne tartışıldı henüz bilmediğimizden yanılma payımız var ancak bir yol haritası çizilebilmesi için Başbakan Ersin Tatar’ın tamamlandığını açıkladığı çalışmaların gerçekten tamamlanması gerekirdi. Mesela yol haritası çizilebilmesi için sadece bina stoğu, envanter değil aynı zamanda bölgenin Gazimağosa’nın diğer bölgeleriyle entegre olabilmesi için altyapı sorunlarının tespiti, çözüm önerileri, planları tamamlanması gerekmez miydi? Ayrıca, ne zaman Doğu Akdeniz Üniversitesi Maraş’taki deniz kenarındaki binalarda korozyon test çalışılması yapmayı üstlendi? Tamamlandı mı bu çalışma? Ya da, hangi binalar tamamıyla yıkılması gerekmekte? Gazimağosa’nın mevcut iskan planları ve emirnameye göre, aynı zamanda kıyıdan en az 100 metre içeride inşaat izni verilebileceği hükmünü dikkate alırsak, mevcut denize sıfır ve (emirnameye aykırı) çok katlı inşaatlar nasıl yenilenecek veya restore edilecek? Şehir planlama dairesi, çevre dairesi, su ve elektrik daireleri ve tabii Gazimağusa belediyesi çalışmalarını başlattılar mı ki bitirmiş oldukları varsayılıyor, yol haritası aşamasına geliniyor? Konunun çok içinde olmasam da, uzman bir arkadaş uyardı. Vakıflar idaresinin şimdi uygulamada olmayan 1925, 1944 arasında önce Türkiye’de sonra İngiliz koloni yönetimi tarafından tazminata çevrilen bazı mülkiyet haklarından dolayı AIHM’e de taşınan ciddi iddialar olduğunu hatırlatmakta, çıkacak bir menfi kararın “Maraş Vakıf malıdır” ciddi sonuçları olacağını uyardı bu arkadaş. Dahası, Evkafın AIHM deki süreçte avukatı olan şahıs aynı zamanda Agis lordos isimli Rum’un kapalı Maraş’ta bulunan malları için de Taşınmaz Mal Komisyonunda temsil eden adam. Aynı avukat kapalı Maraş’ta birbirine zıt iki görüşü aynı anda savunuyor, yani açık çıkar çatışması var ve kimse bir şey yapmıyor bu anomaliyi düzeltmek için. Hem Türkiye’ in hem de TBB’nin KKTC seçim kampanyasına çekilmelerinden yakınan gerek eski Başbakan Tufan Erhürman – o da cumhurbaşkanı adayı – gerekse zaten sicili “ilhak” oyunu ile kirlenmiş Akıncı’da özellikle seçim öncesinde böyle bir toplantı gerçekleşmesinin yanlışlığında birleşiyorlar. Yanlış mı değerlendiriyorlar?