Mehmet Necati GÜNGÖR  1948 yılında, Kurban Bayramının ilk gününün şafağında dünyaya gelmişim. Rahmetli babam, o tarihlerde askerlik görevini yapıyor. Üç yıl sonra terhis olacak. İki yıl sonra Demokrat Parti iktidara gelecek, Askerden dönen babam, bu partiye kaydını yaptıracak, daha sonra Merkez İlçe Başkanı olacak. Babamın Merkez İlçe başkanlığı yaptığı yıllarda tanıdığım güzel amcalarım vardı. Naim Bingöl, Fehmi Aygün gibi köy kökenli dostları. Atik Palandöken, Paşa Aydın, Fetullah Taşkesenlioğlu gibi Kürt amcalarım. Her birini çok severdim, onlar da beni severlerdi. Ben, yaşadığım bu hayat içinde Bezir yağıyla ışık veren fiske lambalarının sönük ışıklarını da, Beş numara lambanın “eh” denilebilecek ışığını da, Fitilli löküs lambasının daha aydınlık ışığını da gördüm. Ahır sekilerinde yaşayan aileleri, Hayvan pisliğinden elleriyle tezek yapan teyzeleri, Köy meydanlarına dökülen hayvan gübrelerinin basmalık haline getirilip, kesilerek tezek ya da kerme yapılışlarını izledim. Bu imalatla yakılan tandırlarda pişirilen ekmekleri, Yemekleri yedik hepimiz. CHP döneminde doğdum ama CHP iktidarını yaşamadım. Sonra, Demokrat Parti döneminde CHP’lilere yapılan kötülemeleri işittik büyüklerimizden. Meselâ, İsmet Paşa’nın asker kaçağı olduğuna inandırıldık. Tek adam rejiminin halka eman vermediği anlatıldı hep. Yokluklar, kıtlıklar, camiler, ezanlar. Demokrat Parti’nin başa gelişini ezan ihtilâli diye anlattılar. Ezan Türkçe okunuyormuş, DP gelince Arapça aslından okutmuş, herkes ağlayarak camilere koşmuş. CHP’ye olan karşıtlık galiba buradan başlıyor. Sonra, camilerin ambar, hatta ahır olarak kullanıldığı, ekmeğin karneye bağlandığı anlatıldı hep. Çocukluğumda bunları dinledim ama, ne ambar yapılan, ne ahır yapılan bir cami gördüm, ne de ekmek karnesi. Ekmek, cihan harbinde karneye bağlanmış. Evet, kalkınma hamlesi Demokrat Parti ile başladı, Adalet Partisi, Anavatan Partisi gibi merkez sağ partilerle devam etti. Rahmetli Demirel döneminde kısa adı YSE olan Yol, Su Elektrik genel müdürlüğü kuruldu. O tarihlerde köylerimizin pek çoğunda yol yoktu, elektrik yoktu, su yoktu. Köylere toprak yollardan öküz arabalarıyla, at arabalarıyla falan gidilip gelinebilirdi. Demirel, bu teşkilât vasıtasıyla bir köy hamlesi başlattı. Köylerin pek çoğu yola, suya, elektriğe kavuşturuldu. Türkiye coğrafyası yukarıdan bakınca kapkaranlıkmış, Demirel’in köy hamlesiyle yine yukarıdan bakınca coğrafyamız ışıl ışıl olmuş. Sadece üç büyük şehrimizde elektrik varmış mesela. Ben, altı yaşıma kadar köyde yaşadım. Çok mutlu bir köy hayatımız vardı. O tarihlerde nüfusun büyük çoğunluğu köylerde yaşardı. Kara sabanla tarım yapılırdı. DP ve AP köylerimizi traktörle tanıştırmıştı. Ülkemiz, kendi kendine yeten yedi ülkeden biriydi. Komşu ülkelere canlı hayvan ihraç ederdik. Köy meralarında sürüler otlatılırdı. Şimdi, birçoğuna hasretiz. Ve bir seçime gidiyoruz. “Sağcı yok, solcu yok, alevi yok, sünni yok, başı açık, başı örtülü yok, kürt yok, türk yok. 81 milyonun Cumhurbaşkanı olacağım” diye demokrasi umudu veren, tek adam rejimine diklenen bir CHP adayı var. Demokrasi şenliğine hazırlanıyoruz.