Mehmet Necati GÜNGÖR Geçtiğimiz günlerde, Türk politika hayatının kerim ağızlarından biri olan eski Milli Eğitim, Çalışma ve Sanayi bakanlarından AP eski İzmir Milletvekili Ali Naili Erdem’le, Çankaya Arabuluculuk Merkezi’nin yemeğinde bir araya geldik. Hemen belirtmeliyim ki; sayın Erdem, bizim gençlik yıllarımızın idolüydü. Şahsen benim milliyetçilik damarımı fikir ve konuşmalarıyla besleyen değerli büyüklerimizden birisidir. İlerlemiş yaşına rağmen ülke meseleleriyle meşgul. Okuyor, konuşuyor, konferanslar veriyor. O yemekte yaptığı konuşmalar, yemeğe katılan biz dostları tarafından “tadına doyum olmaz” lezzetle dinlenildi ve yeni yılın ilk ayında başka bir mekânda, sayın Bakanımızı yeniden dinlemek üzere sözleştik. Sayın Erdem’in politika ile ilgili görüşlerini, virgülüne dokunmadan alarak mevcut politikacılara ve politikaya heves eden gençlerimize armağan etmek istiyorum: “Politika, başlangıcı ve sonu olmayan bir olaylar labirenti olduğu gibi aydınlık günlerin ve refahın en parlak durağıdır. Eğer politika arena olarak algılanırsa TBMM’de çiğ köfte tavana yapışır mı, yapışmaz mı denemesi yapılır. Bu noktada politika anlamını ve etkisini kaybetmiş bir arenadan ibarettir. Türkiye politikasının rotası Cumhuriyetle birlikte batı olarak saptanmıştır. 250 yıllık batı maceramız var. Ancak batının hazırlanmış meyvelerini toplamakla yetindik, ne sistemlerini, ne ruhunu, ne fikriyatını özümseyemedik. Sıkıntıdayız.  Son zamanlarda Osmanlı’yı yeniden yaşatma politikasının yollarını arayanların olduğu görülüyor. Bu yanlıştır. İmparatorluklar dönemi bitmiştir. Bir de Doğululaştırma, daha açıkçası Araplaştırma politikasının aşkıyla çırpınanlar var. Bu da yanlıştır. Yüzde yüz haklı olduğumuz Barış Pınarı Harekâtı’yla ilgili olarak Arap dünyasının takındığı tavır ortadadır. Bir kere daha görülmüştür ki, Arap dünyasına güvenilemez. Batı dünyası da bu haklı davamızı ya anlamamıştır, ya da kötü niyetlidir. Politikada fevkalâde araç diplomasidir. Bilgi birikiminizin yüksek, parlak bir zekâya ve sağlıklı karar vermeye sahip olmanızı gerektirir. Bu niteliklerden yoksun bir diplomasiyle masaya oturuyorsanız haklı davalarınızı bile kabul ettirmede zorluk çekersiniz. Çağdaşlaşmamız politikanın hedefi olduğuna göre geçmişe dönmek yanlıştır. Yahya Kemal’in söylediği gibi politikamız “Kökü mazide olan atidir.” Aydınlığın mücahitleri kadar karanlığın yobazları eksik değildir. Aklın, inancın önünde olmasına tahammül edilmemesi halinde vasat insanlar idareyi ellerine alır. Ve politika çıkmaza girer. Gerçek politika fikre dayanır. Bu nedenle de lafa, kavgaya ve mugalatayla safsataya yer yoktur. Diyoruz ama ağzımızı bir türlü bu ağız dalaşmalarından kurtaramıyoruz. Ve zamanın önünde koşmamız gerekirken sen ben kavgaları yüzünden çok şeyleri kaybediyoruz. Son yollar içinde çokça aydınla, çokça varlıklı kişilerin Türkiye’yi terk ettikleri görülmektedir. Bu beyin göçünün önlenmesi herkesin yararınadır. Özellikle ülkelerin kaderini aydınlar belirler. Bu nedenle entellektüellerin yönetim kademelerinde yerlerini korumaları  politikanın görevidir. Politikanın okula, camiye ve kışlaya girmemesi gerekir tarzındaki görüş son yıllar içinde terk edilmiştir. Bu, yanlış olduğu kadar tehlikeleri de beraberinde getirecek bir tasarruftur. Bundan bir an önce vazgeçilmesi ülkenin yararınadır. İdealistlerin ve realistlerin oluşturduğu politika bir faziletler manzumesidir.  Politikanın en güçlü silahı sevgidir. İnsan sevgisidir, vatan sevgisidir, millet sevgisidir, bayrak sevgisidir.” Yerim kalmadı. Diğer noktaları yarınki yazıda aktaracağım. Sayın Erdem gibi politikacılara ve onların bilgi ve tecrübelerden süzülen değerli görüşlerine her zaman ihtiyacımız var.