Yeşim Dorman: “Anthony Quinn rembetikoyu dinleyince bunu bir Yunan Blues’u olarak niteliyor
H. Cengiz GÜLTEKİN - Ankara Sanat Tiyatrosu’nda (AST) üç sezondur sergilenen “Bir Valize Ne Sığar Ki…” oyunu 30 Ocak 1923’te Türk ve Yunan hükümetleri arasında imzalanan “Türk-Rum Nüfus Mübadelesi Anlaşması”nı konu alıyor. Binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan bir gecede sürgün edilen insanların yaşadığı travmatik olayın bireysel ve toplumsal yansımalarını sahneye taşıyan oyunun özenle seçilmiş replikleri sahnede gösterilenin çok ötesinde bir “ait olamama”, “öteki hissetme” durumunu betimliyor. Prof. Dr. Cengiz Güleç oyunun tanıtım broşüründeki yazısında, “Görünüşte ülkeler arasında yürütülen bu göç hareketi rıza dışı zorunlu bir göç daha doğru bir ifade ile siyasi kararlar sonucu gelişen bir mübadele olarak 20. yüzyılda yaşanan en büyük ve en dramatik nüfus hareketliliği olarak anılmaktadır” diyor. Oyun bir rembetik meyhanede geçiyor. Mübadelenin buruk hikâyesi yer yer rembetiko eşliğinde acı ve komik öğelerle bezenerek tatlı ve hüzünlü bir şekilde anlatılıyor. Bu meyhanede biraraya gelenler göçmen Rumların yoksul kesiminin insanları. Yaşadıkları ötekileştirilmenin bir sebebinin de bu yoksulluklarının olduğunu oyun içinde birkaç kez tekrarlanan şu repliklerle ifade ediyorlar: “Eğer gelseydik cebimizde para dolu, drahmi dolu, bak Metaksas bizi nasıl karşılayacaktı.” Bir başkası sonra diyor ki: “Bir külçe alttınla gelmiş olsaydık bizi nasıl el üstünde tutacaklardı.” Yunanistan’ın Nazi Almanyası’nın saldırısına maruz kalması sonucu meyhanede kapalı kalmaları da bu insanların bulundukları coğrafyadaki sıkışmışlıklarının, yalnızlıklarının güzel bir metaforik ifadesi olurken yaşanan bu sıkışmışlığın anılarla, oyunlarla aşılması da verilmek istenen mesajı hem daha güçlü hem de daha anlamlı hâle getirmiş. Bu duyguları sahneye taşıyan “Bir Valize Ne Sığar Ki…” oyununun sahnede görev alanları: Hakan Güven, Yeşim Dorman, Bülent Yıldıran, Mehmet Ulusoy, Yıldırım Şimşek, Nalan Güreş Demirel, Çağlar Deniz ve Sinem İslamoğlu. Oyunun orkestrası ve meyhanenin müzisyenleriyse Hazer Erdoğan, Ali Azapçı ve Savaş Sami Kündüroğlu. Oyunun ışığı Yüksel Aymaz’a, dekor tasarımıysa Arda Güler’e ait… Dorman, “Benim ailem de Selanik göçmeni bu nedenle ben göçmenliğin ne olduğunu biliyorum” Oyunun yazarı ve yönetmeniyse Yeşim Dorman, oyunun öyküsünü şöyle anlatıyor: “Oyunun yazım öyküsü şöyle başladı. Ankara Sanat Tiyatrosu’nda yönetmen ve oyuncu olan arkadaşım Hakan Güven benden mübadeleyi konu alan bir oyun yazmamı istedi. Aslında onun asıl aklındaki, iki taraflı, balkan savaşlarıyla buraya göç ettirilen müslüman azınlık ve buradaki Rumların Yunan anakarasına gidişleriydi. Ama böyle birinci perde ikinci perde Rumlar olsun, üçüncü perde Türkler olsun gibi kategorik bir şeyi ben yapamadım, doğrusu biraz uğraştım olmadı. Onun üzerine sadece buradan gitme Rumların Yunan anakarasına göçlerini anlattık. Benim ailem de Selanik göçmeni bu nedenle ben göçmenliğin ne olduğunu biliyorum. Onun için bu oyunu yazarken itilmiş-kakılmış, dışarıda bırakılmış; büyük ulus devletler kurulurken gelecekleri hiç tasarlanmamış mikro dünyaların acısını anlatmak istedim.” Dorman, Anadolu’dan göç ettirilen Rumların Balkanlardan buraya gelenlere kıyasla daha farklı bir yaklaşımın muhatabı olduğunu şu çarpıcı sözlerle örnekledi: “Balkan göçmenleri bu topraklarda Yunan anakarasına göç ettirilen Rumlarla kıyaslandığında elüstünde tutuldular. Anadolu’dan göç ettirilen Rumların durumları daha zordu. Orada bulunan Rumlar Anadolu’dan gelenlere “evet siz de arısınız biz de arıyız ama siz eşek arısısınız biz bal arısı…” diye yaklaşıyorlardı. Bu durum göç ettirilen Rumların ilk jenerasyonu ile yerleşik Rumlar arasında ciddi bir uçurum yarattı ve Anadolu’dan göç ettirilen Rumlar gettolaştılar.” Yaşadıkları bu ötekileştirilmeden nasıl sıyrıldıklarının hikayesi ise oldukça ilgi çekici: “Çok ilginç bir gelişmeyle Amerika’ya göç eden Anadolulu Rumların tırnak içinde sefil barlarından birine Anthony Quinn gidiyor ve orada rembetikoyu dinleyince bunu bir Yunan Blues’u olarak niteliyor. Ve New York’taki entelijansiyayı da o barlara esas davet eden Anthony Quinn oluyor. Dinledikten sonra insanın kanından çıkmayan bu çok ağulu müziği, yani rembotikoyu ve rembetikleri bu entelijansiya meşhur ediyor. Amerika’da Greek Blues diye bir furyanın olduğunu fark eden Yunan hükümetileri de bu duruma kayıtsız kalamıyor ve Anadolu’dan Yunan anakarasına giden Rumların entegrasyon süreci bu aşamadan sonra daha belirgin hale geliyor. Şu an üçüncü kuşağı yaşayan bu insanların bir entegrasyon sorunları yok. En hoş tarafıysa, zorla göç ettirilmiş bir kültürün torunlarının hala Türkçe kelimeler biliyor ve günlük yaşamlarında kullanıyor olmaları.” “Oyunu izleyen Balkan göçmenleri oyunla özdeşlik kurdular” Müzikleriyle, kendilerine ait mekânlarıyla kentli olmanın birçok öğesini bünyelerinde barındıran ama bir türlü yaşadıkları şehre/ülkeye kabul edilmeyenlerin hikâyesini anlatan “Bir Valize Ne Sığar Ki…”nin seyirci üzerinde yarattığı etkileri ise kısaca şöyle ifade ediyor Dorman: “Oyunu izleyen Balkan göçmenleri oyunla özdeşlik kurdular. Hiçbiri “ya bir dakika siz Rumların acısını anlatıyorsunuz ya biz…” demedi. Gözyaşları içinde “evet, çok güzel anlatmışsınız, biz de bunları yaşadık” dediler.” Oyunun güncel olana yansımasının en sarih örneğiyse sanırım şu sözler: “Mesela oyunun ilk günlerinde genç bir çift geldi ve çocuk benim ellerimi tutup sadece şunları söyledi: Yeşim hanım biz de Şemdinli’de ki köyümüzden aynı Rumlar gibi bir gecede ayrıldık…” Şubat ayı içinde AST’ta iki gösterimi olacak oyunun tarihleri; 15 Şubat 2019 Cuma ve 22 Şubat 2019 Cuma, saat 20.00’de… İzlemenizi tavsiye ederim.