Mehmet Necati GÜNGÖR 21 Nisan 1998. Cumhurbaşkanı Demirel önce Gazi Üniversitesi’ne gitti, orada Türk Cumhuriyetleri ve akraba topluluklardan gelen  öğrencilerin mezuniyet törenine katıldı. Oradaki konuşmasında Türk dünyasının kucaklaştığını, bunun kimseyi rahatsız etmemesi gerektiğini vurguladı. Hatırlayalım; o dönemde Türk dünyasından 10 bin öğrenci getirilmişti Türkiye’ye. Suriye gibi bir sorunumuz ve takıntımız da yoktu. Daha sonra Çankaya Köşkü’nde Siverek heyetini kabul etti. Sivereklilere GAP’tan söz etti. Dedi ki: “Bu projeye 16 milyar dolar para sarf ettik. 16 milyar daha sarf edeceğiz. Keban, Karakaya ve Atatürk barajları, çıkardıkları elektrikle bu paranın hemen hemen yarıya yakınını ödediler. Birkaç sene içerisinde sadece elektrik ödeyecek sarf ettiğimiz parayı. Bir taraftan da sulamaları yapmaya çalışıyoruz.  Urfa Tüneli’nin her birisi 164 metremikap/saniye su alır. Bir nehir kadar boldur bu su. Bu su aşağı ovalar için. Yukarı ovalar pompajla sulanacaktır. Ama onlar da  geç kalmayacak hiç endişe etmeyin. İki sene içerisinde inşallah, Keban’dan Suriye hududuna kadar 600 kilometre  gölümüz olacak, dünya oraları görmeye gelecek ve bizim ecdadımıza karşı olan borcumuz ödenecek. Ve peygamberler diyarı olan bölge  refaha, mutluluğa kavuşacaktır. Bunun için çırpınıyoruz.” Bu sözlerde Cumhurbaşkanından çok bir mühendisin öngörüleri var. Rakamlar var, yalan yok! Görüşmenin sonuna doğru heyetten bir üyeyi işaret ederek şunları anlattı: “Işık benim eski arkadaşım, çok güzel hizmet etti, Türkiye’nin her tarafında hizmet etti. 1950’li yıllarda ben DSİ Genel Müdürü iken (32 yaşındaydı) Işık da başmühendisimdi.” Sonra, ikili arasında şöyle bir konuşma geçti: “Sayenizde Amerika’ya gönderilmiştik. Dönüşte Tennessy hakkında bilgi sormuştunuz.” “İmtihan ettim yani!” “Evet, imtihan ettiniz. Sorunuz şu olmuştu: Güneydoğu için  bunu nasıl uygularsınız? Ben o gün hayretler içinde kalmıştım. O kadar büyük bir proje ki, nasıl projelenecek? Nereden bulacağız bu kadar parayı diye. Bin biraz duraklayınca senin kafan bu işe yatmadı dediniz. Ama Allah’a bin şükür, bugün büyük bir bölümünü gerçekleştirdik sayenizde.” “Şimdi top yuvarlanmaya başlamıştır. Kartopu gibi; yuvarlandıkça büyümektedir. Dört beş sene içinde bölgede bütün fukaralığı, yoksulluğu yeneceğiz. Daha bu gün bir gazetenin başlığı; Harran’da yapılmış bir seradan Türkiye’ye sebze geliyor idi. Çankaya’ya da Harran’dan domates biber geliyor. İtalya’ya da domates gidiyor. Çok sevinilecek şeyler bunlar.” Hey gidi günler!... Bir zamanlar böyle bir Cumhurbaşkanımız vardı. Nurlar içinde yatsın, mekânı cennet olsun. (Bu konuşmayı kelimesi kelimesine not eden Ergün Güneş’e teşekkürlerimle.)