Onur, “Tüketim çılgınlığı beni üzüyor”

Can Onur, yıllardır bisikletiyle yurt içi ve yurt dışı gezileri gerçekleştiriyor. 90 yaşına kadar tutkusundan vazgeçmek istemediğini ve dünyayı bu şekilde gezmeye devam edeceğini söyleyen Onur, istek ve kararlılığın hayatta ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor. Bisikletiyle kâh İran’da, Kâh Karpat Dağları’nda, kâh İtalya’da pedal çeviren Onur, gezilerinin ona çok şey kattığını belirtiyor. Onur, hikâyesini 24 Saat gazetesine anlattı

Sultan YAVUZ / Ankara - Ankaralı Can Onur, âdeta bir uzvu hâline getirdiği bisikletiyle dünyayı geziyor. Yurt içi ve yurt dışında pek çok yeri gezen Onur, hayatı boyunca bu tutkusunun peşinden gitmek istediğini belirtiyor. 1975 doğumlu Onur, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi fizik bölümünden mezun olsa da, meslek seçimini müzikten yana kullanmış. Aynı zamanda gitarist olan Onur, özel ve kurumsal olarak verdiği gitar derslerinin yanı sıra, belgeseller için müzik de yapıyor. Çocukluğundan beri outdoor sporlara merakı olan Onur, pek çok çocuk gibi erken yaşlarda bisiklet kullanmaya başlasa da, şehrin trafiğinden tedirgin olan ailesi, Onur 14 yaşına gelene kadar iki tekerlekli bisiklete sıcak bakmamış. 1993 yılında başladığı bisiklet sporu için, “Çocukluktaki bazı eksiklere, yetişkin olduğunuzda sahip olsanız bile tamamen sahipmişsiniz gibi hissetmiyorsunuz” diyor. 14 yaşındayken yaz tatillerinde bisikletiyle gerçekleştirmeye başladığı yolculuklar, 18 yaşındayken 140 kilometreyi görmesini sağlamış. Fethiye, Datça, Marmaris, Köyceğiz gibi yerlere yaptığı gezilerin, o dönemde çok eziyetli olduğunu kaydeden Onur, “İnternet yoktu, bilgiye hızlı ulaşamıyordunuz. Deneyimsiz olduğum için o gezilerin ardından birkaç gün ağrı çekiyordum, yaralarım oluyordu ama zaman içinde bu durum değişti. Antrenman, dinlenme, beslenme şekli, diyet, selenin üzerinde daha fazla kalmak ve ertesi gün yolculuğa devam etmek gibi bilgi ve becerileri kazandım. Sportif bir yaşam tarzı benimsedim ve bisiklet aracım haline geldi. İşe, görüşmelere, şehirlerarası seyahatlere, yurt dışı gezilerine kamplı ya da kampsız olarak hep bisikletle gidiyorum” diyor. “Ülkemizdeki kadar kötü niyetli ve saldırgan bir trafik görmedim” Onur, uzun yılar kullandığı bisiklet için, onun bağımlılık yapan bir araç olduğunu belirtiyor. Onur şunları söylüyor: “İnanılmaz keyifli ve bağımlılık yapan bir spor olduğunu söyleyebilirim. Tüm uyuşturucular bağımlılık yapar, kısa süreli keyif verir, ‘badtrip’ gibi olumsuz etkileri olur ve uzun vadede zararlıdır. Oysa bisiklet keyfi uzun vadelidir, bir seyahate çıkacaksanız öncesinde hazırlanmak, bilgi edinmek, gezi boyunca fotoğraf çekmek, sonrasında yazı ve fotoğraflarınızı yayınlanmak müthiş bir haz verir. Ankara’daki ya da şehirlerdeki trafik maganda diye, kendimi bu keyiften neden mahrum bırakayım? Pek çok ülke gezdim ama ne yazık ki, ülkemizdeki kadar kötü niyetli ve saldırgan bir trafik görmedim. Trafikte insanlar böyleyse, biz de bisiklet sürücüleri olarak bir takım önlemler alarak, trafiğe çıkıp kendimizi göstererek ve sayıca kalabalık olarak bu durumu bertaraf edebiliriz diye düşünüyorum. Evet, trafik inanılmaz tehlikeli olabilir ama ben de daha zeki, öngörülü ve sürekli hareket hâlinde olduğum için algıları açık biri olarak güvenle yolculuğumu yapabiliyorum.” Hayranı olduğu Coşkun Aral’la tanışıyor Bisikletle yokuş tırmanmayı ve doğayı çok seven Onur, 2010’dan beri yaptığı kamplı gezileri yurt dışına taşımış. Tematik gezilerinin ilki 2013 yılında İstanbul’dan başlayarak, Karadeniz kıyılarını gezmek şeklinde olmuş. Çocukluğundan beri hayranı olduğunu gezgin gazeteci Coşkun Aral’la tanışma fırsatı bulan Onur, onun kendisine anlattığı bir kitaptan çok etkilenmiş. Aral, Jules Verne’nin “İnatçı Keraban” kitabındaki karakterin, Karadeniz kıyılarını dolaşan bir gezgin olduğunu söyleyince, Onur da bu temayı benimseyerek, gezginin rotasını izlemiş. Seyahatin tamamını gerçekleştiremeyen Onur şunları anlatıyor: “O dönemde Moldova, Türkiye’ye vizeyi kaldırdı diye bir duymuştum ama sınıra geldiğimde böyle bir şeyin olmadığını belirttiler. O sırada Schengen vizem vardı. Rusya ve Ukrayna zaten vize istemiyordu. Ukrayna’ya geçmek için sadece 10 kilometre gerekiyordu ama geri dönmek zorunda kaldım. Daha sonra İstanbul’dan başladığım seyahatte Gürcistan ve Abhazya sorunu nedeniyle sınırı geçemedim. 2014 yılında Balkanlar, Dalmaçya, Adriyatik, İtalya, Yunanistan yaptım. 4400 kilometre bisiklet kullandığım çok güzel bir seyahatti. Özellikle yokuşu çok sevdiğim için İtalya bulunmaz bir nimetti. Orada Alpler’i, karlı dağları gördüm ve 40. yaş günü hediyem olarak bu kez bu rotayı benimsedim. 2015 yılında Karpatlar’ın, Dolomit’lerin zirvelerinden bisikletle Milano’ya gittim. Normalde gittiğim yerlerde kiliselerde, mezarlarda kalırım ama buradaki bir arkadaşımın yanına gidince, Como Gölü’ndeki fotoğraflarımla zenginvari bir görüntü çizdim. İki kere gezdiğim İtalya’da enteresan anılarım var. Mesela İtalya’nın kuzeyindeki Stelvio Geçidi tüm bisikletçilerin Kâbe’si gibidir. 48 keskin virajla dağa çıkarsınız. İnanılmazdı, Avusturya Alpleri de öyle… 30 kilo yükle çıkıyorsunuz ve emin olun, manevi tatmini çok fazla oluyor.” Tehlikeli yollar… Onur, bir internet sitesinden okuduğu bilgilerden etkilenerek, tehlikeli güzergâhlar için şunları söylüyor: “Dangerous Roads (tehlikeli yollar) isimli bir sitede dünyanın en tehlikeli yollarını gösteriyorlar. Stelvio da onlardan biriydi ama sadece kötü havalarda tehlikeli olabiliyor, donma tehlikesi var ve dağın şakası yoktur. Stelvio öncesinde Karpatlar’dan inerken acemiliğim dolayısıyla eldivenim yoktu ve ellerim neredeyse donuyordu. Avusturya Alpler’ini ise rahat gezdim. 2017 yılında da, yine o sitede yer alan Bayburt Of Yolu B 915’e gittim. Gezdiğim en güzel yoldu ve çok rahat geçtim. Bâkir bir doğası vardı.” Diğer Geziler “Daha sonra Gürcistan sınırındaki Maçahel köyüne gittim. Orada yaş ortalaması 80 olan Maçahello isimli grubu dinlemek istemiştim ama o gün grubun en yaşlı üyesi olduğu içi yas nedeniyle dinleyemedim. Gurme yolculuğu olarak Güneydoğu’ya bisiklet sürdüm, çok güzel insanlarla karşılaştım. Özellikle Şanlıurfa’daki insanlar çok misafirperverdiler. 2018’de ise arkeolojik gezi olarak Kapadokya güzergahıyla Adıyaman’a gittim. Adıyaman inanılmaz bir tarihe sahip ve eski antik kentler, köprüler… Malatya- Adıyaman yolu ise beni mest eden bir yeşilliğe sahipti. Arkeoloji müzesi ise gördüğüm en kapsamlı ve düzgün organize edilmiş müzelerdendi, dört saat yetmedi. Bitişiğindeki Mozaik Müzesi ve Göbekli Tepe’yi de gezdim. Hac gibi bir olaydı benim için. Mardin- Midyat ve Diyarbakır’la bitirdim. Gezilerime devam edeceğim ve özellikle Güney Amerika’yı çok merak ediyorum. Belki bu yıl Hindistan ve Nepal’e de yolculuk edebilirim.” “Hayvana yaklaştıkça insanlaşıyoruz” Onur, Türkiye’deyken uğramadığı AVM’ler için, “Yurt dışında ihtiyaçtı” diyor ve kilo hesabı yaptığını gülümseyerek anlatıyor. Ailesi ilk başta yadırgasa da, Onur’un bisiklet seyahatine alışmışlar. Herkesin kendisini bisikletiyle tanıdığını söyleyen Onur, seyahatlerinin ona çok şey kattığını belirtiyor. Onur, olumsuz düşünce ve önyargıların kendisini terk ettiğini, daha sakin bir yapıya kavuştuğunu ifade ediyor. Genellikle iyi anılar biriktirdiğini kaydeden Onur şunları anlatıyor: “Düşünün, 14 gün çıkarmadığınız bir tişört, 10 gün değiştirmediğiniz iç çamaşırınız var. Tişörtünüz kâğıt gibi olmuş, güneş kremine yapışan tozlar yüzünüzü kaplamış. En temel ihtiyaçlarınızı karşılayınca çok mutlu oluyorsunuz. Şehirde her gün yaptıklarınız, orada hayati oluyor. Yeri geliyor şortunuzu, yeri geliyor pet şişeyi yastık yapıyorsunuz. Camide, kilisede, mezarda yatıyorsunuz. Bence hayvana yaklaştıkça insanlaşıyoruz. Kedi, köpek de bulunca yiyip, yatıyor ve mutlu oluyor. Doğaya ve çevreye daha çok yöneldim, tüketim çılgınlığı beni üzüyor. Bir de şehirde rakip olarak görülüyorsunuz ama seyahatlerde böyle bir şey yok, yardım etmeye çalışıyorlar. Su uzatanlar, meyve verenler her yerde karşıma çıktı. İran ve Ermenistan anıları Onur, Ermenistan’a gittiğini ve burada iyi ilişkiler kurduğunu kaydediyor. Fakir bir ülke olan Ermenistan’ın Sovyet döneminin son zamanları gibi olduğunu söyleyen Onur, iki ülke insanının birbirini çok tanımadığını belirterek, Türkiye’den geldiğini söyledikten sonra, Ermenilerle Türklerin arasında sorun olmadığını anlattığını ve keyifli sohbetler ettiğini dile getiriyor. İçe kapalı bir ülke olduğu için geleneklerini koruyan İran’ın da misafirperver olduğuna dikkat çeken Onur, “Türk dizilerini çok izleyenlerin Türkçesi de iyi ama gerçek hayatı da böyle sanıyorlar” diyor. İran’daki hoş bir anısını da şöyle paylaşıyor: “İran’da yolda giderken bir araba korna çalmaya başladı, oralı olmadım. Baktım el kol hareketi yapıyor, öne geçip duruyor. Benim anlamadığımı görünce, arabanın penceresinden bana kavun uzattılar. Durdum, ayrı dillerde de olsa selamlaştık, sarıldık. Sonra salatalık da verdiler. Bana şerbet uzatan bir kadın bile olmuştu. Yollarda bu iletişimi kurmayı seviyorum, aynı apartmanda yaşadığın insanları tanımıyorsun ama seyahatlerde böyle olmuyor.” Bisikletgezilerim.com Gezilerini bisikletgezilerim.com adresinden yayınlayan Onur, şehir insanının kent hayatını eleştirmesine rağmen bu yaşamı sevdiğini, gerçekten kenti istemeyenlerin başka yerlere gidebileceğini söylüyor. Can Onur, “Aslında şehirden gitmek kolay ama bize burada öğretilen şablonları kırmak kolay olmuyor. Gidenler, beceremeyip dönenler de oluyor ama bence şehrimize sahip çıkmalıyız. Eskiden sevmezdim ama artık Ankara’yı seviyorum; hem ucuz hem kolay bir şehir. Yeşil, düzenli, arkadaşlık ilişkileri kuvvetli… Herkesin birbirine, hayvanlara, doğaya, bisikletlilere saygılı olması gerekir diye düşünüyorum.”