Utku ŞENSOY Son dönemde batılı sözde “dostlarımızın” Türkiye’ye yönelik eleştirilerinin giderek artan dozuna, bazen de kantarın topuzunu kaçırmalarına sıkça rastlamaktayız.Bazen eleştirilerinde hızlarını alamayıp “mesnetsiz atmalarına” da tanık olmaktayız. Ankara bu tür eleştirileri pek de kale almamakta. Kanımızca doğru da yapmaktadır. Dosta yönelik eleştiriler yapıcı ise neden olmasın? Eleştirinin altında; “dostum yanlış yapıyorsun dikkatli ol” uyarısı yatmaz mı? Oysa doğrudan ya da dolaylı salt yermeye yönelik eleştiriler ilişkilere zarar vermekten, yıllar süren iyi ilişkileri zedelemekten öteye gidemez. BM: Türkiye’ye iadeler endişe verici Son olarak 193 üyeli en büyük uluslararası organizasyon olan Birleşmiş Milletler, Atina’yı Türkiye yüzünden “fırçaladı.” Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, (UNHCR) Yunanistan’a iltica etmek isteyen Türkleri zorla geri gönderdiği yolundaki haberlerden duyduğu endişenin ardından Atina’ya “ayar verdi.” Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla! Yüksek komiserlik,”Yunan makamların zorla geri gönderme iddialarını araştırması hayati önem taşıyor. Eğer doğru ise oldukça endişe verici. İltica, temel bir haktır” diyerek aslında mesajı dolaylı yoldan Türkiye’ye vermiş oldu. Bu iddialar her ne kadar Yunanistan tarafından yalanlanmış da olsa BM’ in burada Atina’ya verdiği mesajın tercümesi; “Türkiye’den iltica edenlerin arkasındayım, Türkiye’de adil yargılama hakları olmayan bu kişileri zorla iade etme iltica taleplerini kabul et” anlamındadır. İyi de bizi ne ara muz cumhuriyeti sınıfına dahil etti anlı şanlı BM’niz? Neden bize bu muamele uygun görülüyor? “Temel hak ve endişe” kelimelerini aynı cümle içinde geçirip Ankara’yı topa tutmak bu kadar mı ucuz? Avrupa Konseyi İnsan Hakları’ ndan da salvo BM gibi, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri NilsMuiznieks de Yunanistan’a iadelere son verme çağrısı yaptı. İki önemli kurum her ikisinden de ağız birliği edilmişçesine peş peşe yapılan açıklamalar. Bu kurumların ülkemizle ilgili konularda pek ala yıllardır “at gözlüğü takıp”, “çifte standart” uyguladıklarını ifade edebiliriz ki çoğu zaman bu böyledir. Ancak onları bu şekilde suçlamakla sorunu tamamen ortadan kaldırmış olamıyoruz ne yazık ki. Bugün BM, yarın AB, bir başka gün bir başka uluslararası kuruluş ve daha nice STK’lar… Eğer aynı konuda hep bir ağızdan aynı şeyi telaffuz ediyorlarsa, bir çoğunu yine “malum tezgahlar” kategorisinde görebiliriz. Ancak bazıları için; “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” ilkesinden hareket edip dönüp aynaya bir bakmakta yarar var. Hukukun üstünlüğü ilkesinde, adalet terazisi milim kıpırdarsa, uluslararası kurum ve kuruluşların ülkemize karşı haksız ve çifte standart içeren saldırılarına muhatap olmamız kaçınılmaz bir sonuçtur. Burada yapmamız gereken; “uluslararası camiaya, evrensel hukuk kuralları çerçevesinde yargı bağımsızlığının ve adil yargılamanın hassas biçimde tesis edildiğine inandırmak, bunun için de hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığına ilişkin gerekli tüm adımların ivedilikle atılacağı kararlılığını sergileyebilmektir.” Aksi takdirde hiç de hak etmediğimiz biçimde muz cumhuriyetlerine yönelikeleştirilere maruz kalabiliriz.