CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, aslında sakinliği ve efendiliği ile tanınır. Ama demek ki insan bir yere kadar dayanıyor ve aniden patlıyor: " AKP yöneticileri, kaçak sarayda oturan da dahil, yardım ve yataklık yapmışlardır. Bunun sonucudur ki, ülke bugün kan gölü haline gelmiştir." Yenilir yutulur iddialar değil bunlar. Ama yine de düşündürücü. O halde olup bitenleri çalakalem hatırlayarak ortaya bir dökelim: CHP liderinin belirttiği gibi, son 6 ay içinde bu ülkede 234 kişi terör eylemlerinde can verdi. Peki, bu olayların sorumlusu veya sorumluları kim ya da kimler? Sorunun yanıtı, hamaset ve gösteriş! Devam edelim; aylardır güneydoğuda bazı mahallelere, ilçelere güvenlik güçleri olanca imkan ve ekipleriyle girmek için savaşıyor (sadece uğraşmıyor, resmen silahlarıyla savaşıyor) ama giremiyor. Veya zor bela, her gün şehitler vererek ilerleyebiliyor. Bu neyin nesidir? Teröristlerin ilçe, belde ve köylere bunca silahı nasıl soktuklarını bilen var mı? Vardır elbet.. "Çözüm Süreci" adı altında terörist başına ve temsilcilerine verilen ödünler yüzünden, gelen yazılı resmi başvurulara rağmen bu silahlar dağlardan illere, ilçelere ve beldelere nasıl indirilebildi?. Kanallar açacak alet ve edevatlar evlerin bodrum katlarına nasıl istif edildi? Sonra da Devlet güçlerine karşı kullanılmadı mı? Hatırlayın, en sorumlu mevkide bulunan bakanlar bile, "Aldatıldık" diye itiraf etmediler mi? Bu onurlu ülkede, çadırda mahkeme kurulmadı mı? Eli silahlı teröristler davul zurnalarla gelip sınırdan geçirilmedi mi? Çadır mahkemesinde serbest bırakılmadı mı? CHP ve MHP yöneticilerinin dediği gibi, 70 ilden Suriye'ye eğitimli İŞİD militanları gitmedi mi? Peki muhalefet bu uyarıları yaparken neden dinleyen, önlem alan çıkmadı? Bir gün olsun, TBMM toplantıya çağrılıp milleti doğrudan ilgilendiren gelişmeler milletin kendi seçtiği temsilcilerine bilgi verildi mi? Yukarda Allah var; CHP liderinin hazmedilmesi mümkün olmayan sözlerinde yer alan uyarı, yani Cumhuriyet Savcılarına yaptığı çağrıda haklılık payı yok mu? Açık söyledi: "Garibanlara gidip hesap soruyorsunuz da, neden ülkeyi yönetirken terör örgütlerine yardım ve yataklık yapan bir siyasal partiyi sorgulamıyorsun?" Dikkat ediyor musunuz? Her gün TV ekranlarında aynı kadroların yaptıkları konuşmalar naklen yayınlanıyor. Üstelik Salı günleri bile Cumhurbaşkanı devreye giriyor. Muhalefet liderlerinin parlamentoda yaptıkları ve TRT'den de naklen yayınlandığı saatlerde onları devre dışı bıraktığını bu millet görmüyor mu? Akşamları da yağcılar ve yandaşlar faaliyete geçiyor. TRT programları dahil, yandaş ekranlarda aynı kelleler dönme dolap gibi dolaşmıyor mu? Aynı şeyleri söylüyorlar. Sanki konuşmuyorlar da bant çözülüyor! Aynı suçlamaları yapıyorlar. Ve yanlarına bir tek karşı görüşten insan almadan verip veriştiriyorlar. CHP içinde Kılıçdaroğlu-Baykal çatışması başlatıyorlar. Verip veriştiriyorlar. 52 yıllık meslek hayatımın 30 küsur yılı parlamentoda ve siyasi partileri izlerken geçti. CHP içinde Baykal'ın daha ilk döneminden itibaren Ecevit ile koltuk savaşına nasıl girdiğini de en iyi ben bilirim. Çünkü bu gelişmeleri adım-adım izledim. Ama, yandaşların bugün Baykal'ı büyük devlet adamı göstermesinin altında yatan nedenleri de çoktan çözdüm. Nazlıaka vakasında da aynı tutumları görmedik mi? MHP içindeki karışıklıkta ise, Bahçeli hemen her fırsatta AKP'ye omuz veriyor diye, parti içinde demokrasi isteyenler tu kaka ediliyor. Bahçeli'ye de övgüler yağdırılıyor. Bütün bunlar algı operasyonunun bir parçası. Bu dönemdeki kadar beyin yıkamayı askeri dönemlerde bile görmemiştik. Olumsuzu olumlu, hatta bulunmaz Hint kumaşı gibi gösterebiliyorlar. Olayları derinliğine izleyenler, ülkenin getirildiği uçurum kenarını görerek ülkemiz adına üzüntü duyanlar, bu çelişkiye hayret ve ibretle bakıyor. Bakıyor ve sorunu çözemiyor. Biliyorsunuz, izlenen hatalı dış politikadan bezginlik duyan, iç gelişmeleri de tehlikeli sayan iki eski bakan; Bülent Arınç ve Hüseyin Çelik bile yakında topun ağzına gelecekler. Çünkü iktidar partisinde karşı görüş, tek adamlı Başkanlık sistemindeki gibi, asla affedilmiyor. Son dönemde Fetullah ekibi ile ilgili yeni suçlamalar hızlandırılırken, bir bakarsınız bu iki isim de "Terör örgütü" üyesi yapılıverirler. x x x Gelelim Artvin olaylarına. Ben Artvin'i ve Artvinlileri başka türlü bir duygusallıkla çok severim. Çocukluk yıllarımda, okulumuzun Edebiyat öğretmeni bir araştırma açıklamıştı: "Sevgili çocuklar, kendinizle gurur duyabilirsiniz. Bugün için genç Türkiye Cumhuriyeti'nde okuma-yazma konusunda en büyük gelişmeyi gösteren iki ilimizden biri Kırklareli, diğeri Artvin'dir. Yani, bu başarının iki ilin insanlarını birbirlerine daha çok yaklaştıracağına inanıyorum." Sonraki yıllarda Artvin'i iki kez görme olanağı bulmuştum. Erzurum Radyosu spikeri olduğum dönemde, Tortum üzerinden Karadeniz'e çıkan daracık bir yoldan geçerek gitmiştik. Aracın iki tekerliği sanki uçuruma değiyormuş gibi gidip dönmüştük. Ama manzara muhteşemdi. O doyumsuz güzelliklerin tadı, hala gözlerimin içinde duruyor. Hiç bir ressam bu harika görüntüleri tabloya dökemez. Diyorum ya, muhteşemin muhteşemi idi. Artvinlilerin konukseverliği ve dostluğu da tıpkı bizim Trakyalılar gibiydi. Kendimi evimde ve kendi ailemin yanında hissetmiştim. Yıllar sonra Karadeniz kıyısından giderek sürdürülen seçim gezisinde de ters yoldan kente gitmiştik. Gazeteci arkadaşlar bir yandan ürküyor, bir yandan da doğal güzelliğin sarhoşluğu içinde çevreyi izliyorlardı. Uygarlık kentin yapılaşmasında değil de, Artvinlilerin yüzlerinde duruyordu. O Artvin'in güzelliklerine göz dikenler oldu. Altın madeni çıkarmak amacıyla 50 binden fazla ağıcı kesmek için daldılar o doyumsuz güzelliklerin kalbine. Başladılar kesmeye. Polisler, askerler yüceleşen insan yüreklerine zehirli gazlar püskürtüyor. Plastik mermiler kadınlarımızın kızlarımızın vücutlarını yaralıyor. Hani derler ya, anamız belleniyor, diye. Aynen öyle. Sahi, bütün bunları yaptıran Madenci patron, daha önce ne demişti, hatırlar mısınız? "Bu Milletin A.... koyacağız!" Artvin'de bu sözünün uygulamasına geçmiş, belli oluyor! (Görüntüler utanç verici, yürek ezici..) Yağma devam ediyor, ağaçlar kesiliyor, insanlarımız polisin biber gazı ve plastik mermilerine, jandarmanın dipçiğine rağmen direniyor!