Hadi gelin bugün biraz muhasebe yapalım önce. Mustafa Akıncı göreve geldiğinden bu yana verdiklerimiz, pozisyonumuzda erozyon yaşadığımız noktalar malum da Rumlardan ne aldık? Muhasebe yapacağız dedim ya, sonucu peşinen söylemeyeyim. Mal mülk meselesinde Derviş Eroğlu döneminde oldukça önemli kazanımlar sağlanmıştı. Yeniden değerlenme, TOKİ modeli gibi anlamlı adımlar atılmış, ilk sahibin yanında kullanıcı hakları masaya getirilmiş; bu çerçevede uluslararası gözlemciler tarafından kabul ve anlayış sağlanmıştı. Akıncı geldikten sonra ne oldu peki? İlk sahibin malın geleceğinde ilk müracaat etme hakkı kabul edilerek “devrimci” bir gelişme yaşandı, Talat döneminden de geriye savruldu Kıbrıs Türk pozisyonu. Kıbrıs Türkü ayağa kalkınca da “Ah ülen ben ne ettim?” telaşına düşen Akıncı kimsenin öyle yerinden yurdundan olmayacağını, bütün tartışmanın “kavramsal” ve “ilkesel” olduğunu, durumun “kriterler” tespit edildikten sonra netleşeceğini buyurdu. Rumlar “Morfo (Güzelyurt) olmadan asla”, “Girne’ye dönüyoruz, Girne’ye” ve “Verilecek toprağa 100 bin kişi, Türk belgesine de geriye kalan tüm göçmenler (90 bin) dönecek” derken, Akıncı ve ekibi yine pişkince “Bu konulara daha gelinecek, ilkesel tartışıyoruz, içerik açıklayamayız” şarkısını söylemeye devam ettiler. Politis, Filelefteros, Cyprus Mail diğer Rum gazeteleri çarşaf çarşaf yazdı, Akıncı ve ekibi hem bilgi vermedi, hem de Rumların dediğine inanıp hay huy yaptığımızdan şikayet etti. Kardeşim, bilgi verdin de almadık mı? Bilgi taleplerimize ne zaman cevap verdin? Birkaç tane goygoycu kalemşorle görüşmeyi, manipülasyonu bilgi vermek farz edince, durum işte böyle oldu. Ne demiş Ebu Müslim Horasani? “Onlar zararlarından emin oldukları için; dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de; düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu!” Veya, Şeyh Edebali’ye kulak verelim mi? Tabii ki “Ey oğul! unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir” sözünü hatırlatmıyorum. Hatırlatmak istediğim iki sözü var büyük alimin. Birincisi, “Güçlüsün kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın. Ama; bunları nerede, nasıl kullanacağını bilemezsen sabah rüzgarında savrulur gidersin.” Kıbrıs Türk halkının lideri, Kıbrıs Türk halkının Kutup Yıldızı olmak durumundadır. Rüzgarda yalpalamak, kendini adam yerine koymayan kıdemli berduşlara meze olmak, çözüm dilenmek yakışmaz. Sabah rüzgarında, ki eninde sonunda sabah olacaktır, savrulur gider, unutulur. Siyasette bir ömür kendini halkına adayan Akıncı’nın daha dirayetli durması beklenmemeli mi? İkinci söz ise bence aynı şekilde anlamlı. “Aç gözlü ile dost olma: ikram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez; üzülürsün.” Kıbrıs Türkü için yaşamsal önemde olduğunu bildiği, herkesten daha net gördüğü halde 1960 garanti sistemini berhava etmeye, Türkiye’nin garantisini sadece Kuzey Kıbrıs devletçiğiyle sınırlandırmaya, garantörlük hakkını kullanmayı zorlaştırmaya nasıl cüret edilir? Sonra da “Hükümet benim ayağıma köstek oluyor” diye hangi hakla yedi düvele kendi hükümetini bir cumhurbaşkanı şikayet eder? Halbuki, garantörlük hakkının Kıbrıs Türkünün talebi ve güvenliğinin gereği olduğu kadar adadaki dış dengenin ve Türkiye’nin doğu Akdeniz’deki haklarının da bir gereği olduğunu, Kıbrıs Türk talebinin bu yaşamsal Türk çıkarlarına destek mahiyette olduğunu Akıncı nasıl göremez? Garantörlük sistemini sulandıracak öneri açık seçik bir hıyanet örneğidir. Yarın diyelim ki S300 füze krizinin bir benzeri oluştu. Türkiye hangi hakla ses çıkarabilecek? Veya, Kıbrıs Türkleri Rum kesiminde bir toplantıda katledilse, müdahale hakkı kuzeyle sınırlı olursa ne olacak? “Olmaz öyle şey” demek kolay. Bakın Pazar sabahına nasıl başladı Anastasiades? Gitti EOKA teröristlerinin anıtına çiçek koyup, geri adım atmayacağını, Akıncı’nın garanti sistemini berhava edecek önerisinin “enteresan yeni bir fikir olmakla birlikte tatmin edici bulmadığını” ilan ediverdi. Hani konuşulmayacaktı 14 Eylül’e kadar? Adamın paçasından riyakarlık akıyor ama Akıncı onunla empati yapıyor Kıbrıs Türkü ile empati yapmayı gerekli görmüyor. Mal mülk meselesinde tek adım ilerleme olmadığı gibi ciddi gerileme vardır. Güvenlik ve garantiler başlığında ciddi ve hıyanet boyutunda ciddi gerilemeler vardır. Peki o çok övünülen yönetim ve güç paylaşımı başlığında durum nasıl? Malum zamanında Mehmet Ali Talat’ın cumhurbaşkanlığının sonunu getiren çapraz oy maalesef hortlamış, geri gelmiş, ve Akıncı ve ekibi tarafından içselleştirilmiş durumdadır. Malum bu çapraz oy meselesi bir yandan hiç bir Kıbrıs Türkü sağ bir Rum partiye veya adaya, hiçbir Kıbrıs Rumu da milliyetçi bir aday veya partiye oy vermeyeceği gerçeğinden hareketle hep her iki tarafta da sol partilerin iktidarını sağlamayı amaçlayan bir garabet önerisidir. Kıbrıs Türkü Rum aday seçiminde %20 ve Kıbrıs Rumu da Türk seçiminde %20 etkiye sahip olacak ise, gerek Kıbrıs Türkü veya Kıbrıs Rumunun çoğunlukla seçeceği aday veya siyasi partilerin bir anda karşı tarafın %20 blok oyuyla seçimi kaybetmesi nasıl bir adalet veya uyum getirecektir? Efendim Talat zamanında dönüşümlü başkanlık olmasının ön şartı deniyordu çapraz oy rezaletine. Akıncı ondan da geri atmış durumda, veya en azından o çapraz oyu içselleştirmişken, Rum tarafı dönüşümlü başkanlığa kesinlikle hayır diyor. Rum tarafı ne üçlü ne de beşli görüşme istiyor. Bakın ne dedi Anastasiades: “Üçlü görüşme falan yok. Üçlü görüşme için üç taraf lazım. BM Genel Sekreterinin de katılacağı ve adanın iki toplum liderinin katılacağı bir toplantı söz konusu.” Beşli görüşme? Daha üçlüye evet demedi ki beyefendi. Ama bu arada en derinden, görüşme süreciyle ilgili en derin bilgi sahibi bir kaynaktan bu üçlü görüşmelerle ilgili de bir not ile yazıyı tamamlayalım, şimdiye kadarki üçlü görüşmelerde hiç Rum tarafı tartışmaya girmedi, pozisyon tekrarından öteye geçmedi. Niye? Çünkü bir başka siyasi otoritenin de olduğu ortamda tartışmaya girerlerse Türk tarafının statüsünü kendi seviyelerine çıkarmış olurlar, Türk tarafını muhatap gördükleri ortaya çıkarmış. Yani, adamlar sizi muhatap bile kabul etmiyor. Tamam, siz “çözüm” yapmak için uğraşmaya devam ediniz. Yapacağınız teslim anlaşması yapmak, zaten gelişmeler bu korkumuzu doğruluyor. Onun için be açık seçik şimdiden ilan ediyorum: Bana ve Kıbrıs Türk halkına bilgi vermeyi zül sayan, teslimiyeti beceri gören bu heyete ve ortaya çıkaracakları belgeye güvenim yoktur.