Hakan ŞANLITÜRK ABD ve İngiltere’nin başını çektiği uluslararası koalisyon, 2003’de Irak’ı işgal etti. Savaş sebebi olarak, o zaman iktidarda olan Irak lideri Saddam Hüseyin’in kitle imha silahlarına sahip olması gösterildi. Aradan yıllar geçti ve o bahsedilen, milyonlarca insanın canını alan çirkin savaşa gerekçe yapılan ‘kimyasal silah bulundurma’ iddiasının büyük bir yalan olduğu ortaya çıktı. 2003 müdahalesi tartışıldığı sırada İngiliz İşçi Partisi’nden Jeremy Corbyn aslında işin perde arkasını tüm çıplaklığı ile ortaya koyan açıklamayı yapmıştı. Kimyasal silahın bahane olduğunu, asıl sebebin petrol ve silah tüccarları olduğunu dünyaya ilan etmişti. Corbyn iktidardaki Blair’den farklı düşünüyordu ve haklı olduğunu zaman teyit etti. O dönemde Amerikalılar müdahalenin taşlarını döşerken, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün (OPCW) ilk Başkanı Brezilyalı Jose Bustani’ye de operasyon yaparak kenara atmışlardı. Bustani, ikinci dönem için oy birliği ile seçilmişti ama Mart 2002’de sürpriz şekilde Amerikalıların operasyonuyla görevden uzaklaştırıldı. Amerikalılar, Bustani’yi ekarte etmelerini izah ederken ‘Bustani’nin görevlerini iyi yapamadığı, kutuplaştırıcı ve fikir ayrılıklarına sebep veren davranışlarda bulunduğu’ yalanını ortaya attı. Ama aslında Amerikalıların rahatsız olmasına yol açan neden, Bustani'nin Irak'ı Kimyasal Silahlar Sözleşmesi'ne dahil etmeye ve kitle imha silahları uzmanlarının Irak'a giderek denetim yapmasını sağlamaya yönelik çabalarıydı. Bu da Sam Amca'nın işine gelmiyordu. Zira o zaman Irak'a saldıracak gerekçeleri ellerinden gidecekti. Nitekim Bustani yakın bir geçmişte yaptığı açıklamada olayı net şekilde aktararak şöyle diyordu: "Irak da Libya da anlaşmaya katılmaya karar verdi ve denetim Kasım 2002'de gerçekleşebilirdi. Ama Amerikalılar öfkeliydi. Eğer OPCW denetçileri Irak'a girebilseydi kimyasal silah bulamayacaklardı ve işgalin gerekçesi zayıflayacaktı. Amerikalılar Irak'ı işgal etmek istiyordu ve bu denetim onların çıkarlarına ters düşüyordu.Hem ABD hem de İngiltere hükümetleri Saddam rejimini kitle imha silahları depolamakla suçluyordu." Eğer Bustani'nin dürüst adımları hedefine ulaşsaydı; Saddam Hüseyin Irak'da kitle imha silahları bulunup bulunmadığı konusunda bilgi verme,  stoklarını denetletmek ve tespit edilen silahları da yok etmek mecburiyetinde kalacaktı. Savaş gerekçesi ortadan kalkacaktı. Bustani "Evet tarih beni haklı çıkardı. Her şey çok farklı olabilirdi ve işgal olmasaydı bugün IŞİD olmayabilirdi" diyor bugün. Kendine de kızıyor: "Hala öfkeliyim, çünkü bütün bunları engellemek için bir şeyler yapabilirdim." Kardeşi Irak'ta ölen bir İngiliz de aynı Bustani gibi öfke doluydu ve, "Tony Blair teröristtir" diyordu. Tony Blair, daha 28 Temmuz 2002'de dönemin ABD Başkanı George W Bush'a gönderdiği bir mektupta, 'Ne olursa olsun, seninleyim' yazmış ve Bush'un en büyük suç ortağı olduğunu açıkça ilan etmişti. İngilizler ilerleyen yıllarda soruşturma komisyonu kurarak Irak savaşını irdelemişti. Ortaya çıkan Chilcot Raporu'nda "Askeri harekat son seçenek değildi" deniliyordu. 1 milyon Iraklı'nın ölümüne, bir o kadarının sakat kalmasına, aile facialarına, insanlık ayıplarına neden olan savaşın sorumlularının savaş mahkemelerinde yargılanması gerekir ama maalesef bu dünyanın kanunu 'gücü yeten yetene' şeklinde... Bütün bunları anımsatmamın nedenleri var. 2003'de yaşanan Irak rezilliği ortadayken bugün benzer bir pespayelik İran ve Suriye'de sergileniyor. Suriye perişan edildi, onbinlerce can kaybı var. Yetmezmiş gibi sudan bahanelerle İran'a saldırma planlanıyor. Bir yandan da Türkiye'ye aba altından sopa gösteriliyor. Bu sefer Amerikalıların en büyük suç ortağı İsrail. Netenyahu 2003'deki Blair rolüne soyunmuş vaziyette. Şu satırları okuduğumda gülmekten geri duramadım: "ABD’li yetkililer Suudi Arabistan’daki petrol tesislerine saldırının İran’ın güneybatısından düzenlendiği görüşünde. Üst düzey Amerikalı yetkililer drone ve füzelerin kalktığı ve ateşlendiği noktaların belirlendiğini söylüyor. ABD basınına göre Pentagon Başkan Trump’a bir dizi askeri seçenek sundu." Yani dünyanın gözünün içine baka baka dündeki gibi yalan üretmekte maharetli bu Amerikalılar. Ortadoğu'da ağır bedel ödettiler, lakin kendi ülkeleri de az bedel ödemedi. Neden akıllanmazlar ki... Hani argoda dersiniz ya; ‹azcık adam olun' diye... Tam Amerika ve İsrail'in politikalarını yönlendiren kirli yüzlere söylenecek bir ifade...