Mehmet Necati GÜNGÖR Önceki gün Cumhuriyet Bayramı idi. Bir gün öncesinden kararlaştırmıştık. En Büyük Türk’ü kabrinde ziyaret edecektik. Sözleştiğimiz üzere arabamıza atladık gittik. Aman Allahım! Bu ne ilgi! Anıtkabir çevresindeki bütün yollar tutulmuş. Ankara’dan ve diğer illerden gelen binlerce araçla bütün yollar tutulmuş. Arabamızı park edecek bir yer bulamadık. Tandoğan’dan ulaşalım dedik, o da olmadı. En iyisi Gar binasının parkına çekmek. Onu yaptık. Sonra bir taksiye binip Anıtkabir’e gitmek istediğimizi söyledik. Şoför bizi ara yollardan ulaştırdı, tam Anıtkabir’in önündeyiz. Arkadaşım, eski Tüpraş Genel Müdürü Mehmet Savran. Milli duyguları çok yüksek. Duygulandığında gözlerinden iki-üç damla yaş akar. O gün de öyleydi. Anıtkabir’deki o muhteşem kalabalığı görünce bir daha ağlamaklı oldu. Döndü bana: “Bu Cumhuriyet yıkılamaz!” dedi. “Halk öylesine sahiplenmiş ki, kimse buna cesaret edemez.” Hak verdim kendisine. Bence de, Cumhuriyet mayası tutmuş. Bunu Anıtkabir’deki o heyecanlı kalabalıktan, sosyal medyaya yansıyan kutlamalardan anlıyoruz. Baksanıza, Nevşehir valisi bile çark etmiş. Bazı hain yazarlar, tasmalarıyla bağlandıkları köşelerden kinlerini kussalar da bu maya tutmuştur dostlar. Bu mayayı kimse bozamaz. Anıtkabir’de gördüğümüz o muhteşem kalabalıkta kimler yoktu ki. Kundaktaki çocuklarını bile getiren anne-babalar. Yürümekte zorlanan yaşlılar. Başı örtülü bacılar. Başı açık kadınlarımız. Hepsi sözleşmişçesine oradalar. Mozole’ye çıkamadık. Çok kalabalıktı çünkü. Kabrin bulunduğu binanın dışından dolanarak Fatihalarımızı okuyabildik. Ruhun şad olsun, en Büyük Türk. Mekânın cennet olsun Büyük Atatürk.