Birsen GÜRDİL İnsanoğlu yüzyıllar boyu bir sürü bulaşıcı hastalıklarla boğuşarak, var olma mücadelesi vermiştir. Yine insanoğlu, ilk çağlardan bu yana tedavisi mümkün olmayan hastalıkların kurbanı olmuş. Hastalıklar yüzünden kavimler, beylikler, hatta devletler yok olup gitmiştir. Bulaşıcı hastalıkların yaygın olduğu yerlerde insanlık tarihine geçen vahşet olayları patlak vermiş, açlık-susuzluk, iç savaşlar, katliamlar tarihin kanlı sayfalarında yer almıştır. Yıllar önce veba, seri ölümlere sebep olurken, cüzzama yakalananların diri diri yakıldıkları da bilinmektedir. Sâri hastalıklar, harpler, tabii afetler insanları kırıp geçirirken ve hastalıklı insanları yük olarak kabul edildiği yerlerde ölümlerin günlük olaylar olarak tarihe geçtiği görülmüştür. Hastalıklar kıtlığa, pahalılıklara, toplu cinayetlere yol açmakla kalmamış, nüfusları kırmış, göçlere yol açmıştır. Hastalığın çıktığı bölgelerde sosyal, ekonomik, siyasi atmosfer, harplerin bitmesine vesile olmuştur. Kara ölüm olarak adlandırılan veba, bütün Avrupa’nın düzenini değiştirmiş, feodal sistem zayıflamış, hastalıktan yakasını kurtaran binlerce insan tarıma yönelik çalışmaları ile yeni bir hayat tarzı oluşturmuştur. Karadaki ölüm korkusu insanları yeni mekânlar aramaya mecbur etmiştir. Tarihi bulgulara göre açık denizlere açılmaktan korkan insanlar vebanın patlak vermesi üzerine ilk defa Atlas Okyanusu’na açılmaya mecbur kalmıştır. Yıllar önce Çin’in kuzeyinde başlayan veba salgını sayısız insanların ölmesine sebep olmakla kalmamış, halkın yüzde kırkı ölen ülkede, açlıkla kıvranan yüzlerce insan cesetlerin etlerini yemek zorunda kalmıştır. Hatta üç yüzyıl Çin’i yöneten Ming hanedanının yıkılması sonucu kuzeyde yaşayanlar gözü dönmüş barbarlar, şehirleri yağma edip iktidarı ele geçirmişlerdir. Haiti’de 1801’de meydana çıkan sarıhumma hastalığı, Fransız sömürgecilerine karşı isyan çıkarmışlar. Düzeni sağlamak üzere Fransız ordusuna mensup subay, hatta doktorların hemen hemen elli binlikten oluşan düzenli ordudan sadece 3500 kişi addan kaçarak hayatlarını kurtarmışlardır. Fransa, sadece Haiti’yi değil, ABD eyaletlerinden olan Louisiana’da dâhil Amerika kıtasında bütün eyaletlerini kaybetmiştir. Yine 1888’de Afrika’da baş gösteren sığır vebası sonucu açlık, kıtlık sonucu istemeyerek batılı sömürgecilere yem olmuşlardır. Kara ölüm olarak adlandırılan, 1347 yılında Moğollar Kırım’da pek çok bölgeyi işgal etmiş, bünyeleri, tifo, çiçek, tifüs, kızamık ve sıtma gibi hastalıklara mukavemeti olmadıkları için nüfusun yüzde seksen beşi ölmüştür. 7 yıl harpleri ile bilinen 1756-1763 yılları arasında çiçek hastalığı, milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuştur. 1932-1945 yılları arasında Japon-Çin savaşında şarbon, menenjit, kolera, veba ve tifo hastalıkları savaşta biyolojik silah ile kullanıldığına dair bilgiler dünya tarihinin tozlu sayfalarında yer almıştır. Bugün Yemen’de devam eden kolera, Afrika’nın pek çok yerinde devam eden tifo ne yazık ki halen can almaktadır. Batı Afrika’yı pençesi altına alan Ebola salgını resmi rakamlara göre, 11 binin üstünde insanın ölümüne neden olmuştur. 1893-1894 ve 1895 yıllarında iki kez kolera salgınına hedef olan İstanbul, ne yazık ki milyonlarca insanın can vermesine neden olmuştur. Bugün Koronavirüs’ün pençesinde can veren İtalya, daha önceleri yani 13’ncü yüzyılda Beri, Pisa, Cenova ve Floransa nüfusunun nerede ise yarısını kaybederken, 17’nci bu hastalık sonucu nüfusunun yarsını kaybetmiştir. 30 yıl savaşlarında Almanya, İspanyol nezlesine çok can vermiştir. Mısır’da başlayıp, Mayıs 1812 yılında İzmir’e, İzmir’den sonra İstanbul’a taşınan veba hastalığı, kısa sürede başta İstanbul olmak üzere Selanik, Halep, Girit, Yunanistan, Balkanlar, Bosna ve Anadolu’nun pek çok kentinde 100 binin üstünde insanın canını almıştır. Salgın, bütün mücadelelere rağmen 1895 yılına kadar sürmüştür. Osmanlı Sultanı II. Mahmud, bu azgın hastalıkla çok mücadele eden biri idi.