Rusya’dan 2 buçuk milyar dolara aldığımız S-400 füzelerinin karşılığı olarak, Amerika Birleşik Devletleri yaptırımlarının ülkemize “yol su elektrik olarak gelmesi” artık an meselesi. CAATSA yaptırımları olarak bilinen 12 maddelik “ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası’nın” başkanın seçeceği 5 maddesinin uygulanması kaçınılmaz. Nereden nereye, stratejik ortaklıktan BOP eş başkanlığından “ABD’nin hasmı ya da düşmanı” konumuna geldik! Peki nedir bu yaptırımlar derseniz, CAATSA ABD karşıtlarına doğrudan ekonomik yaptırımları öngörüyor, hasmının ekonomisini abluka altına alıp çökertmeyi hedefliyor. Yani kısacası İran benzeri ambargo uygulanan bir ülke konumuna geldik. ABD, CAATSA uyguladığı ülkelerle ticaretini kesip, hammadde teminini bile yasaklıyor. ABD’den gelecek en önemli yaptırım ise, uluslararası mali kuruluşlardan “kredi verilmesini engellemesi” olacaktır. Bu maddenin de uygulanması bazı çevrelere göre kaçınılmaz, bazılarına göre ise, Washington bunu her daim Demokles’in kılıcı gibi Ankara’nın üzerinde tutacak. Bu maddenin kabul edilmesi halinde, Türkiye, Çin, Rusya ve İran gibi ülkelerin haricinde hiçbir ülkeden kredi bulamayacak! İyi de bu Pandemi süresince, birer birer kapanan, kepenk indiren şirketler, genç işsizler derken, ülkede hala çökertilecek bir ekonomi mi kaldı diyenleri duyar gibiyiz. Ne yazık ki içinde bulunduğumuz durum pek de o kadar basit değil. Ham madde girişlerinden uluslararası kredi kısıtlamasına kadar geniş bir yelpazede uygulanacak bu tür ambargolar, ekonomileri çok zor durumda bırakıp ekonominin çarklarını işleyemez hale getirip ülkeyi kaosa kadar sürükleyebilir! Bu perspektiften bakıldığında, Ankara’nın bir şekilde çözüm yolu bulup, seçimin galibi Joe Biden Beyaz Saray’a geçer geçmez, demokratlar ile temas kurup Washington ile ilişkilerini düzeltmesi gerekiyor. Bu bağlamda AKP’nin ağır toplarından yeni Washington Büyükelçisi Murat Mercan ve ekibinin girişimleri sorunun çözümü için yeterli olacak mı yoksa çözüme yönelik, Londra, Berlin, Brüksel ve Tel Aviv gibi farklı başkentler nezdinde de girişimlerde bulunmak gerekecek mi bunu yeni yılık ilk aylarında göreceğiz. *** AB ÖNCE İNSAN HAKLARI DİYOR! Aslında konuya salt başkentler nezdinde girişimler olarak bakmak, Batı’yı ince diplomasiyle “kafakola almak” günümüz dünyasında aslında sığ bir bakış açısı olarak nitelendiriliyor. Esas mesele, Batı’ya sadece ekonomik ilişkiler penceresinden bakma basitliğine düşmemekten geçiyor. AB yepyeni bir beyaz sayfa açtı geçtiğimiz 10 Aralık Dünya İnsan Hakları gününde. Buna göre, AB’de kabul edilen “yeni insan hakları rejimi” ve yeni yaptırım mekanizmasıyla, “insan haklarına saygı göstermeyen ülkelere ve bu hakları ihlal eden yönetimlere yaptırım uygulanacak!” İnsan haklarını ihlal eden ülkelerle bırakın ticareti bir de yaptırım, ambargo öngörülüyor. Türkiye artık şapkasını önüne koyup bir karar vermeli. İnsan hakları konusunda çıtayı Batı’nın düzeyine çıkarıyorum, adalet mekanizmamın çalışmasında, basın özgürlüğü ve güçler ayrılığı konularında, hak ve özgürlüklere saygılı bir yönetim sistemini benimseyerek, Kopenhag Kriterleri’ni en üst düzeyde yerine getiriyorum diyebilmeli. Ancak, yabancı yatırımcılara verilen yeni düzenleme ve reform sözüne rağmen kaç haftadır henüz hiçbir adım atılmadı. Bu adımlar yaşama geçirildiğinde “yaptırım ve ambargoların” birer birer kendiliğinden düştüğüne tanık olacağız. Ayrıca, Brexit sonrası Britanya olmadan ciddi güç kaybına uğrayacak olan Brüksel’in, Türkiye'ye “özel üyelik statüsü” bile teklif edeceği yeni bir dönem başlayabilir, yaşanan olumsuzlukları fırsata çevirebiliriz. Her alanda İnsan Hakları’ na saygılı, güçlü bir adalet mekanizması olan ve Kopenhag Kriterleri’nin siyasi başlıklarına kendi halkının refahı için sözde değil özde inanan bir yönetime hak ettiği eli Batı kendiliğinden uzatacaktır. Doğu Akdeniz, mülteci, Kıbrıs ve Ege gibi sorunlar aynı masa etrafında özgür ve eşit ülkeler olarak bir araya gelebildiğimizde çok daha kolay çözümlenebilecektir.