Utku ŞENSOY Geride bıraktığımız hafta, basınımız için önemliydi. Başkentte, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler günüyle, Gazeteciler Cemiyeti’nin 74’ncü kuruluş yıldönümünü kutladık. Ancak bu yıl da kutlamamız buruk oldu. Cemiyet Başkanı Nazmi Bilgin’in, cemiyetin eski başkanlarından meslek büyüğümüz Altan Öymen’e Gazetecilik Meslek Onur Ödülü’ nü takdim ederken vurguladığı gibi, “demokrasinin yaşayabilmesi için özgür basın şarttır.” Ancak, günümüzde ne yazık ki, eleştiri yapma özellikleri elinden alınan, çalıştırılamayan gazetecilerin olduğu bir dünyada bu günü coşkuyla kutlayabilmek mümkün değildir. Gazeteciler Cemiyeti’nin Avrupa Birliği finansmanı ile uyguladığı Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi Projesi kapsamında Ankara’da düzenlenen Medya Konferansı’nda söz alan duayen gazeteciler de, basın ve ifade özgürlükleri konusundaki sıkıntıları dile getirdiler. Bazı ülkelerin büyükelçileri ve yabancı misyon temsilcilerinin de katılımıyla gerçekleşen konferansta söz alan konuşmacılar, ancak gazeteciliğin temel işlevi olan özgür ve tarafsızlık ilkelerinin uygulanabilmesi durumunda toplumun daha ileriye taşınabileceğine dikkat çektiler. Gerçekten de, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksinde 180 ülke arasında, 157’nci sıraya gerilediğimizi görmek, işsiz kalan gazeteci sayısının 10 bini aşmış olması, 121 gazetecinin de tutuklu ya da hükümlü olması, 21’nci yüzyıl Türkiye’sine hiç yakışmıyor. Basındaki sazan balıkları! Öngörülü olabilmek, havayı koklayabilmek hemen her konuda iyidir. Çevrenizde havanız olur, size saygı duyulur, çevrenizde şekliniz olur. Ekonomide piyasaları koklar, altın-döviz vb. yatırım araçlarında pozisyon alır kar eder, kar ettirirsiniz. Futbolda gelecek vaat eden iyi futbolcuyu gözünüze kestirir, ucuza kapatıp kısa bir sürede takımınıza iyi kazanç sağlarsınız. Basında da aynıdır. Başkentin siyasetini iyi bilen, havayı koklayabilen tecrübeli muhabirlerin öngörüleri çoğu zaman isabetli olur. Uluslararası ilişkilerde, siyasette hep böyledir… Ancak bunun için, liyakat gerekir, saçlara ak düşmesi, dirseklerin çürütülmesi gerekir. Hazır gazetecilikten basın mesleğinden söz etmişken, tam da çalışan gazeteciler günlerine rast gelen bir konuya değineceğiz. Son ABD-İran gerilimindeki toz duman arasında düşen Ukrayna uçağıyla ilgili necip basınımızın “sözde öngörülüleri,” konunun üzerine atlayıp, uçak şundan düştü, bu düşürdü gibi kesin hükümler vermeye, yazıp-çizmeye başladı. Suçlamak ve hüküm vermek basının işi değildir! İletişim Fakültelerindeki genç arkadaşlarımıza bu tür olaylarda ilk yapmaları gerekenin, “temkinli, şüpheci davranmak” olduğunu salık veririz. Her bilgiye atlamamak, önyargılı ve öngörülü olmamak gerektiği onlara birinci sınıftan itibaren öğretilir. Bu tür olaylar karşısında basın mensubunun yapması gereken, olaya ilişkin tüm bilgilere en yetkili kanallardan ulaşmaya çalışıp, iyice süzgeçten geçirdikten sonra, “doğru ve objektif” olarak en yalın haliyle kamuoyuna aktarmaktır. Ülkelerin, tarafların karşılıklı olarak birbirlerine yönelik suçlamaları ise, “iddialar” çerçevesinde okura vermekle yetinmek gerekirdi. Oysa bu olayda “bilginin göz ardı edildiğine, siyasi bakış açısının, önyargının öne çıktığına” tanık olduk. “Haber ile yorumu, bilgi ile iddiayı kesin çizgilerle ayırıp okura duyurmak gazeteciliğin öncelikli hedefi olmalı.” Hal böyle olunca, gazetecilik yapmak yerine oturduğunuz yerde papatya falı açmaya benzer. Yanılır, üzülür, okurunuzun karşısında kendinizi de gazetenizi de küçük düşürürsünüz. Sürekli olarak, sistemden, işsizlikten, sansürden, tekelleşmeden şikayet eden basın mensubunun, kendisine de çekidüzen vermesi gerekir.