Utku ŞENSOY  8 Mart “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” ezan tartışmaları arasında geride bıraktık. Kadınımıza yönelik ayrımcılığın, çalışan kadınlarımızın sorunlarınındiz boyu olduğu ve yıllardır göz ardı edildiği bir süreçte, ulusumuzun bütün varlığıyla özgürlük ve bağımsızlık uğruna verdiği mücadelenin sembolü, büyük bir kahramanlık destanı olan Çanakkale Zaferimizin 104. yılını kutluyoruz. Bu zaferde önemli bir payı olan kadınlarımıza özel bir yer almayı bir borç biliyorum. Nezahat Onbaşı 8 yaşında cephelerdeydi Annesi vefat ettiği için babası Albay Hafız Halit Bey ile birlikte cepheden cepheye koşan Nezahat Onbaşı’nın serüveni, çocukluk yıllarında başlıyor. 8 yaşında cephelerle tanışan Nezahat’in rütbesini aldığı savaş, Gediz Cephesi’ndeki bir çatışmadır. Babası Halit Bey’in kumandasındaki 70’ nci alay zor anlar yaşamaktadır. Aralarından cepheden kaçmayı düşünenler bile olur. Atıyla 600 kişilik alayın önünü kesen Nezahat, “Ben babamın yanında ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?” diyerek kalmalarını ve savaşın kazanılmasını sağlar. Bu nedenle onbaşı rütbesini alan Nezahat, Meclis’in kendisine öngördüğü çeyiz ya da madalyayı ise ömrü boyunca göremez. Mücahide Hatice Hanım Türkiye’yi cephe cephe dolaştı Anafartalar’da 56. fırkada mücadele eden Hatice Hanım’ı herkes erkek zannediyordu. Çünkü, tanınmamak ve savaş dışında kalmamak için erkek ismi kullanarak, kendisinin Ahmet ismiyle çağrılmasını istemişti. Anafartalar’dan sonra diğer muharebelere de katılan Hatice Hanım, İzmir’de Yunanlılara esir düşer. Buradan Manisa’ya kaçan ve Bandırma üzerinden İstanbul’a geçen kadın asker, buradan sonra da İnönü Muharebelerine katılır. Kurtuluş Savaşı boyunca pek çok cephede boy gösteren Hatice Hanım, Kütahya cephesinde, Çay ve Dumanlı Pınar muharebelerinde de bulunmuştur. Safiye Hüseyin Elbi Reşit Paşa Vapurunun yardım meleği İngiltere’de deniz ataşeliği yapan Ahmet Paşa’nın kızı olan Safiye Hüseyin Elbi, Avrupa’da eğitim almış ilk hemşirelerdendir. Çanakkale Savaşı’nda gönüllü hemşirelik yapan Elbi, hastane gemisine dönüştürülen vapurlardan biri olan Reşit Paşa Vapurunda görev alır. Burada yaşananları, “Reşit Paşa’ya bindik. Çanakkale’ye geldik, Akbaş mevkiinde demirledik. Hastaları, yaralıları toplamaya başladık. Ne yaralılar, ne yaralılar… Şu parmakları görüyor musunuz? Ben bu parmaklarımla kaç delikanlının gözlerini bir daha açılmamak üzere kapattım”sözleriyle aktaran Elbi, Balkan savaşlarında da bulunmuştur. Hemşire Erica Hem dikti, hem de yaraları sardı Doktor Ragıp Bey’in eşi olan Alman asıllı hemşire Erica’nın, savaşın en şiddetli anında köylü kadınlar arasında birliktelik sağlayarak orduya destek olduğu belirtiliyor. Orduya kıyafet, yorgan, yastık, çadır dikiminde rol alan hemşire Erica, köydeki kadınlardan sağladığı dikiş makinesiyle kendisi de pek çok şey dikmiş. Türk yaralıları tedavi ederken de, hastane ve hasta bakım yerlerini bombalayan düşmanın top mermisiyle can vermiş. Çanakkale’de Yalova köyü mezarlığında bulunuyor. Mehmet Niyazi (araştırmacı-yazar): Çanakkale Savaşı’nda kadınlar daha çok geride, hastaların bakılmasında, askere malzeme hazırlanmasında ve cepheye mermi taşınmasında bulunuyorlar. Babaları savaştan dönememiş, yetim kalmış çocukları büyüten anneler, nineler var. Bunun dışında bir istisna Nezahat Onbaşı var mesela. Bu ismi herkes bilir. Kadınlar mutlaka katılmış olmalı bu savaşa. Ancak o dönemin koşullarıyla da ilgili olabilir ön plana çıkmaması isimlerin. Kayıtlara geçmemiş olabilir, bize intikal etmemiş olabilir. DÜŞMANIN MEKTUPLARI’NDAN TÜRK KADIN KESKİN NİŞANCILAR; Avustralyalı piyade er J.C. Davies, annesine yazdığı mektupta, “Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü, keskin nişancı bir Türk kızı pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti ve çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak gün batmadan bir Avustralyalı tarafından vurulmasına gene de üzüldüm. Güzel, yapılı ve tahminen 19-21 yaşlarında genç bir kızdı. Ölü olarak ele geçirdiğimizde yanında başka bir Türkün ölüsünü de bulduk. Genç kızın bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı… Bu savaş korkutucu” diye yazmaktadır. Yeni Zelanda’dan gelen Otago Birliği’ne bağlı bir asker ise savaştan sonra ülkesine döndüğünde, kendisiyle yapılan ses kayıtlı görüşme sırasında: “Bir keskin nişancı Türk savaşçısını yakalamak için operasyon düzenlediklerini ve bu nişancıyı sonunda ele geçirdiklerinde şaşırarak kadın olduğunu gördüklerini” anlatır. İngiliz askeri Percy Brown da, Ça­nakkale’de muharebeler sırasında tuttuğu günlüğünde keskin nişancı kadınlardan bahseder. Günlüğün 28 Nisan 1915 tarihli sayfasında, “Bir­çok keskin nişancıyı yakaladık, bir­çoğunu da öldürdük. 18 yaşlarından bir kızı keskin nişancılık yaparken ele geçirdik. Çok iyi atışlar yapıyor­du. Üstünde 30 kadar askerin kimlik künyesi çıktı. Keskin nişancılardan biri de bizim hatlarımızın gerisine sızıp, yaralılar kumsaldaki yerleşim yerlerine dönerken vuruyordu. Onu da yakaladık ve hakladık. O gece güneş batarken mevzilerimize sığındık” diye yazmaktadır. İşte böyleydi Türk kadını… Erkeğiyle cephelerde omuz omuza mücadele veren elleri öpülesi kadınlarımız…Mekanları cennet olsun. "Modern silahları gemilerine yükleyip geldiler. Zafer şarkıları söylüyorlardı. Türk'ün işini bitirip kahraman olarak döneceklerdi. Tarihi değiştirmekti görevleri... Ama, onlara öğretilmeyen bir şey vardı; TÜRK'ÜN VATAN SEVGİSİ, TÜRK'ÜN BAYRAK SEVGİSİ, MUSTAFA KEMAL'İN EŞSİZ KOMUTANLIĞI! Bunları çok acı dersler alarak öğrendiler. GÜLEREK GELDİLER, AĞLAYARAK GİTTİLER. BAŞTA YÜCE ÖNDERİMİZ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, TÜM ŞEHİT VE GAZİLERİMİZİ SEVGİ, SAYGI VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ."