İSTANBUL- Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, bu sene cari açığın milli gelirin yüzde 4,7’si civarında gerçekleşeceğini belirterek, bu oranın gelecek yıl Rusya şokuna rağmen yüzde 4’e gerileme ihtimalinin yüksek olduğunu söyledi. Şimşek, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) iş birliğiyle Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD) tarafından düzenlenen portföy yönetimi sektörünün 100 milyar liraya ulaşması ve Türkiye ekonomisine katkılarına yönelik toplantıda, sermaye piyasaları açısından önemli bir eşiği aşmanın gururu içerisinde olduklarını ifade etti. Fon büyüklüğü açısından 100 milyar lira önemli bir eşik olsa da bunun aslında küresel ölçekte bu tarzda yönetilen kaynaklarla karşılaştırıldığında cüzi bir miktar olduğunu aktaran Şimşek, 2014 yılında dünyada 74 trilyon dolar civarında bir varlığın yönetildiği ve dünya ekonomisinin büyüklüğünün 77 trilyon dolar olduğu dikkate alındığında Türkiye’de daha kat edecek çok mesafe bulunduğunu dile getirdi. Bütün ülkelerin hedefinin sürdürülebilir yüksek büyüme ve kalıcı refah artışı olduğuna dikkati çeken Şimşek, bunu sağlamanın koşullarından birinin de gelişmiş sermaye piyasaları olduğunu kaydetti. Şimşek, sermaye piyasalarının derinliği, iş gücü piyasasının esnekliği ve kurumsal altyapı kalitesinin önemine değinerek, “Türkiye’de bu yolculuğun şu anda ortasındayız. Gerek sermaye piyasalarının derinleştirilmesi, gerekse diğer bütün alanlardaki reformlarla ülkemizin kalıcı bir refah artışı için uğraşacağız. Bugün 100 milyar lira belki küresel ölçekte çok büyük bir rakam değil. Ama son 2 yıldaki artış, ondan önceki 23 yıldaki artıştan daha fazla. Bu artış, bu başarı tesadüf değil. Bunların arka planında ciddi çalışmalar var” diye konuştu. Özellikle sermaye piyasasına ilişkin yasal düzenleme ile kurumsal altyapının global normlara yaklaşması ve Borsa İstanbul’un yeniden yapılandırılmasının çok önemli reformlar olduğunu vurgulayan Şimşek, “Küresel en iyi uygulamaları, normları baz alacağız ve sermaye piyasalarını bu çerçevede geliştireceğiz. Önümüzdeki dönemde 25 sektörel dönüşüm programının başında İstanbul’un bir finans merkezi haline getirilmesi var. Ama onun arka planında esas itibariyle sermaye piyasalarının çok daha geliştirilmesi var. Önümüzdeki dönem kolay bir dönem olmayacak. Küresel büyümenin yavaş olduğu ve küresel büyüme potansiyelinin düştüğü bir dönemden geçiyoruz” ifadelerini kullandı. “BAŞBAKANIMIZ BU HAFTA YOL  HARİTASINI DETAYLANDIRACAK” Küresel kriz sonrası dönemde kamu mali disiplininde kazanılan başarı ve bunun verdiği güvenin Türkiye’nin önemli bir çıpası olduğunu vurgulayan Şimşek, şunları kaydetti: “Önümüzdeki dönemde biz bu çıpa sayısını 3’e çıkarıyoruz. Evet, AB süreci yeni bir süreç değil. Fakat AB’deki sıkıntılar ve AB’nin genişlemeye ilişkin gönülsüzlüğü nedeniyle süreç bir miktar tıkanmıştı. Şimdi tekrar bu sürecin canlandırılması söz konusu. İnanıyorum ki bu sürecin canlandırılmasıyla birlikte özellikle hukuk devleti, temel hak ve özgürlükler, demokratik standartlar anlamında AB tekrar önemli bir çıpa rolü üstlenecektir. Üçüncü bir çıpa da yapısal reform gündemimizdir. Herkes reformdan bahsediyor. G20 bünyesinde de ciddi reform çalışmaları var. Ama Türkiye, bugüne kadar reform programını ciddi bir şekilde detaylandıran, eylem planına dönüştüren ve gerçekten kapsamlı bir programı sunabilen çok nadir bir ülkedir. Muhtemelen bu hafta içerisinde Sayın Başbakanımız bu yol haritasını detaylandıracak. Bunun takibi de yeni bir çıpa görevi görecek.” Şimşek, bu zor ama fırsatların olduğu dönemde Türkiye’nin 3 çıpa ile çok daha güçlü bir şekilde yoluna devam edeceğini söyledi. Mali disiplini 3 sebepten dolayı devam ettireceklerini belirten Şimşek, şöyle konuştu: “Birincisi, Türkiye’nin hala yüksek bir cari açığı var. Kamu tasarruflarının artırılması ve mevcut kazanımların korunması önem arz ediyor. Bir taraftan yapısal reformlarla cari açığı kalıcı bir şekilde daha yönetilebilir düzeylere, yüzde 3 ve altına çekme çabası içerisinde olacağız. Ama bunu sağlarken de mali disiplini devam ettireceğiz ki Türkiye ikiz açık sorunuyla karşı karşıya gelmesin. İkinci sebep de Merkez Bankasının elinin güçlü olması lazım. Eğer maliye politikasındaki bu güçlü duruş devam ederse para politikasında bir miktar alan açılıyor ve Merkez Bankamızın enflasyonla mücadelede eli güçlendirilmiş oluyor. Bu konuda da hassasız. Üçüncü olarak, çok kapsamlı reform programının uygulanması kaynak gerektiriyor. Yani reformlar için mali alan oluşturmanın da bir gereği olarak mali disiplin devam edecek. Dolayısıyla birinci çıpa zaten vardı. Bu güçlü bir şekilde sürecek ve yapısal sorunların çözümüne katkıda bulunmaya devam edecek. AB esas itibariyle Türkiye’deki kurumsal altyapının iyileştirilmesi, düzenlemelerin birinci sınıf düzenlemeler olarak gerçekleştirilmesi ve birçok alanda evrensel normların geçerli olması anlamında önemlidir. Bu anlamda da AB önemli bir çıpa görevi görecek. Yapısal reformlar ciddi bir yapısal dönüşümü içeriyor.” “KUR ŞOKU OLMASAYDI KAMU BORÇ STOKU YÜZDE 30’UN ALTINA İNEBİLİRDİ” Başbakan Yardımcısı Şimşek, 90’lı yıllarda Türkiye’de klasik ders kitaplarındaki bütün makro sorunların yaşandığını, bugün ise o sorunların çoğunun geride kaldığını ifade etti. Kamu maliyesinde bu sene denk bütçeyi sağlayacaklarını aktaran Şimşek, “Gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında bu performansı yakalamış ülke sayısı bir elin parmakları kadar ya vardır ya yoktur” dedi. Bankacılık sektörünün hala ciddi bir şekilde sağlam yapısını koruduğunu anlatan Şimşek, “Sermaye yeterlilik rasyosu yüzde 15 civarında. Özkaynak karlılığı hala yüzde 11’in üzerinde. Aktif kalitesi oldukça yüksek. Takibe dönüşen kredi oranı hala yüzde 3’ün biraz altında. Dolayısıyla bankacılık sektöründeki sıkıntılar giderilmiş, kamu maliyesindeki sıkıntılar giderilmiş, hatta bütün endişelere son verilmiştir” diye konuştu. Türkiye’nin birçok makro reform yaptığını ve enflasyonu tek haneye düşürme başarısı gösterdiğini aktaran Şimşek, şunları kaydetti:  “Fakat bugün iki temel sorun alanımız var. Biri cari açık. Bu bir makro problem ama bu problemin altında mikro sorunlar var. Yani düşük verimlilik var. Katma değer zincirinde Türkiye’nin alt kademelerde olması var. Bu şirketlerin tasarruf oranlarını sınırlıyor. Çünkü kar marjları düşük. Düşük istihdam var. Bu iş gücü piyasasındaki katılıklardan kaynaklanıyor. Çünkü düşük istihdam demek bağımlılık oranının yüksek olması ve düşük tasarruf oranı demek. Bu aynı zamanda düşük tasarruf dengesi olarak karşımıza çıkıyor. Bunun da arka planına baktığınız zaman yine mikro sorunlar olduğunu görüyorsunuz.” Şimşek, Türkiye’deki hane halkının varlıklarının önemli bir kısmının arzuladıkları kanallarda yönetilmediğini veya verimli alanlarda bulunmadığına işaret ederek, “O nedenle önümüzdeki dönemde imar rantlarının vergilendirilmesi, şehir rantlarının vergilendirilmesi çok çok önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Bu konuda da bir reform hem gelir vergisi reformu çerçevesinde hem de şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele çerçevesinde atacağımız adımlarından bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor” dedi. Şimşek, cari açığın aslında bir rekabet gücü, katma değer zincirindeki konum ve toplam verimlilik meselesi olduğunu belirterek, o nedenle 25 sektörel dönüşüm programındaki mikro reformların cari açığın kalıcı bir şekilde çözümüne yönelik önemli unsurları içerdiğini vurguladı.Gelecek dönemde enflasyonu düşük tek haneye çekmek ve bunun yapısal reformlarla gerçekleştirmek çabası içinde olacaklarını anlatan Şimşek, “Benzer şekilde cari açıkta bir daralma var. Bu sene muhtemelen milli gelirin yüzde 4,7’si civarında gerçekleşecek. Bu bizim öngördüğümüzden daha iyi bir rakam. Ama esas itibariyle tabi ki petrol fiyatlarındaki düşüşten kaynaklanıyor. Önümüzdeki sene Rusya şokunu dahi dikkate alırsak yüzde 4’e doğru gerileme ihtimali oldukça yüksek. Bu çerçevede baktığımız zaman bu olumlu. Ama bizim bunu kalıcı bir şekilde yüzde 3 ve altına çekmemiz lazım i bu sürdürülebilir bir seviye oluyor” ifadelerini kullandı. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, profesyonel portföy yönetim şirketlerinden beklentilerin olduğunu belirterek, "Sırtınızı Bireysel Emeklilik Sistemi'ne (BES) dayayıp yüksek ücretler, düşük performansla yolunuza devam edemezsiniz. Açık ve net olarak söylüyorum. Biz bu piyasayı yakından gözetliyoruz" dedi. Şimşek, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) iş birliğiyle Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD) tarafından düzenlenen portföy yönetimi sektörünün 100 milyar liraya ulaşması ve Türkiye ekonomisine katkılarına yönelik toplantıda yaptığı konuşmada, firmaların gelecek dönemde özkaynak ağırlıklı bir çaba içerisine girmeleri gerektiğini söyledi. Bir devrin sonuna gelindiğini belirten Şimşek, küresel kriz sonrasında gelişmiş ülkelerin krizden çıkmak için büyük ölçekte para bastıklarını ve bu likiditenin bir kısmının gelişmekte olan ülkelere aktığını ifade etti. Bunun hem maliyetleri aşağıya çektiğini hem de yatırımların rahat bir şekilde finansmanını sağladığını vurgulayan Şimşek, ama şimdi yeni bir döneme girildiğini belirtti. Küresel para politikalarındaki normalleşme ile birlikte likiditenin eskisi kadar bol olmayacağına işaret eden Şimşek, "Fed'in tavrına ve oradaki gelişmelere göre sermayenin yönü zaten tersine dönmüş durumda. Önümüzdeki dönemde muhtemelen gelişmekte olan ülkelerden rezerv hariç net olarak 300 milyar doların üzerinde bir para çıkışı yaşanacak. Bırakın bol sermaye akışını, tersine bir akışla karşı karşıya olacağız" dedi. Firmaların geçmişte olduğu gibi yabancı kaynak üzerinde bir modelle devam etmesi yerine halka açılmasını, sermaye piyasalarına gelmelerini teşvik edici ciddi adımlar attıklarını anlatan Şimşek, şöyle devam etti: "Zaten 2018 yılından itibaren bütün ülkeler arasında muhtemelen otomatik bilgi değişimi olacak. Türk vatandaşlarının, Türk şirketlerinin yurt dışındaki bütün ekonomik faaliyetlerine ve işlemlerine ilişkin veriler otomatik olarak Türkiye Maliyesi'ne aktarılacak. Bunun anlaşmaları G20 çerçevesinde oluşturuldu. Birçok ülke bu anlaşmalara taraf oluyor. Dolayısıyla sermayesini hangi saikle olursa olsun dışarıda tutmasının anlamı kalmadı. Buraya borç getirmenin de bir anlamı yok. Çünkü sermayeye güçlü destek veriyoruz. Sermayeyi koruyor ve teşvik veriyoruz. Özellikle halka açık şirketlerde bu oranları yüksek tuttuk. Çünkü şirketlerimizin halka açılmasını ve sağlıklı kaynaklarla beslenmesini istiyoruz." "BES'te devlet katkısı devam edecek" Türk bankacılık sektörünün sağlam olduğunu ancak bankacılık sektöründe kredilerin mevduata oranının yüzde 120'leri aştığını kaydeden Şimşek, "Ciddi bir şekilde sistem büyümeden, kaynak artmadan kredilerin artırılmasının bir sınırı var. O nedenle sermaye piyasalarının gelişmesi kritik bir öneme sahip" dedi. Yapısal büyümelerle potansiyel büyümeyi yükselteceklerini dile getiren Başbakan Yardımcısı Şimşek, sermaye piyasalarının gelişiminin sadece kurumsal alt yapının geliştirilmesi olmadığını, aslında bir bütün olarak bir kültürü gerektirdiğini dile getirdi. Firmalar ve bireyler açısından gelecek dönemde şartların bunu zorlayacağını belirten Şimşek, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Vergilendirme sistemini değiştireceğiz. Bu portföy yönetim şirketleri çerçevesinde kaynak yönetimi potansiyelini artıracak. Başta gayrimenkul olmak üzere belli alanlarda büyük imtiyazlar, istisnalar var. Bunun düzeltilmesiyle birlikte kaynaklar profesyonel bir çerçeve içerisinde sermaye piyasalarında yönetilecek ve bu kaynaklar yatırımlara dönüşecek. Tabi burada profesyonel portföy yönetim şirketlerinden de beklentiler var. Kamudan beklentilerinizi sıraladınız. Şimdi sırtınızı BES'e dayayıp yüksek ücretler, düşük performansla yolunuza devam edemezsiniz. Açık ve net olarak söylüyorum. Biz bu piyasayı yakından gözetliyoruz. Önümüzdeki dönemde de gerekirse düzenleme yapılır. Eğer hisse ağırlıklı ise bir endeks performansının tutturulması için aslında yöneticiye bile gerek kalmadan, pasif yönetim tarzıyla bir bilgisayar modeli bile yeterli olabiliyor. Bizim portföy yönetim şirketlerinin daha inovatif, daha verimli, daha düşük ücretlerle, daha iyi ve daha kaliteli, daha şeffaf bir şekilde hizmetler vermesi gerekiyor." Mehmet Şimşek, BES'in büyük bir başarı hikayesi olduğunu ve bunun devam edeceğini vurguladı. Bir takım önerilerin ve ülke modellerinin olduğunu belirten Şimşek, bunlar üzerinde çalışmaların yapıldığını kaydetti. BES'te yüzde 25'lik devlet katkısının bütçede çok önemli bir kaleme ulaşmaya başladığına dikkati çeken Şimşek, "Belki 2016 yılında 3-3,5 milyar liralık ilave bir yük demek. Bu birçok bakanlığın bütçesinden kat kat daha yüksek bir rakama tekabül ediyor. Beklentilerin o çerçevede oluşturulması lazım" dedi. Şimşek, ayrıca söz konusu devlet katkısının devam ettirileceğini belirtti. - "Bankacılık sektörünün sağlıklı yapısını koruyacağız" Başbakan Yardımcısı Şimşek, gelecek dönemde finansal okur yazarlığın, çok ön planda bir proje olarak tutulmasının önemine işaret ederek, SPK'nın, Borsa İstanbul'un ve diğer bütün paydaşların bu konuda ilave çaba göstermesi gerektiğini söyledi. Finansal okur yazarlık arttıkça, ülkenin sorunlarının da azalacağını aktaran Şimşek, "Ama daha önemlisi de gerçekten fon yönetiminde bence çok daha büyük bir potansiyel kaynak üretme imkanımız olur" diye konuştu. Şimşek, gelecek dönemde reformların güçlü bir şekilde yapılacağını vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Yol haritası yakında açıklanacak. Türkiye'nin aslında temelleri sağlam. Kırılganlığına ilişkin bazı noktalara tabii ki biz zaten müdahale ediyoruz. Önümüzdeki dönem inanıyorum ki Türkiye'nin bu reformlarla birlikte tekrar yüksek büyüme patikasına oturması ve temellerinin sağlamlaşmasıyla birlikte not artırımının gündeme gelmesi, vadelerin uzamasına ve sermaye piyasasının sadece fon yönetim boyutuyla değil, aynı zamanda aslında devletin kaynak ihtiyacının azalmasıyla özel sektöre çok daha büyük alan açılması söz konusu olacak. Özel sektör tahvillerinin ve diğer bütün enstrümanlarının, çok daha güçlü bir şekilde sermaye piyasasında yer bulacağı bir döneme girmeyi biz ümit ediyoruz. Bunların hepsinin başında düşük tek haneli enflasyon, daha düşük cari açık ve daha yüksek büyüme ki bunların hepsi birbiriyle ilişkilidir ama bunların da ana girdisi sermaye piyasalarının daha da gelişmesi, derinleşmesidir. Tek boyutlu olarak değil. Bankacılık sektörünün sağlıklı yapısını koruyacağız. Bu bizim için çok önemlidir ama sermaye piyasasının geliştirilmesi apayrı bir alandır. Sadece bankacılık sektörüne dayalı bir finans sektörü değil, tam aksine bankacılık sektörüne alternatif sermaye piyasası gelişim sürecini inşallah hep birlikte öngörüyoruz ve başaracağız."