Siyasetin son 30-35 yılına damgasını vurmuş tecrübeli bir siyasetçidir Cemil Çiçek. O’nu ANAP döneminde Yozgat belediye başkanı iken tanımıştım. O’nunla Arafat çadırında oturmuşluğumuz, sabah sporlarına çıkmışlığımız vardır. ANAP döneminde Bakan olunca, Çiçek ailesiyle komşu da olduk. Ben, Başbakanlık lojmanlarında oturuyordum, o da yine Başbakanlık lojmanlarına ait bakanlara tahsis edilmiş yan blokta oturuyordu. Birlikte bir grup bürokratla sabah yürüyüşlerine çıktığımızda zaman zaman Cemil bey de aramıza katılırdı. Özü sözü doğru bir insan olarak tanıdık ve sevdik kendisini. O’na siyasetin “doğrucu Davut’u” desek, daha doğru bir tanımlama yapmış oluruz. Kimseye müdanaası olmadı. Liderlerin önünde eğilmedi. Doğru neyse onu söyledi hesapsız ve korkusuzca. ANAP’tan sonra siyasete RP ve AKP’de devam etti. O’nunla ilgili internete düşen son beyanını okuyunca şaşırmadım. Başkanlık sistemiyle ilgili itirazlarını kendine has üslubuyla muhataplarına doğrudan veriyordu. Muhalefet partilerinin yapamadığını AKP içinden çıkacak ve ve hükümete kafa tutacak  kabadayılardan beklendiğini şu sözlerle vurguluyordu: “Muhalefet göz doldurmadığı için iktidar partisinin içinden kabadayılık yapacak, kafa tutacak adamların beklendiği bir sürece girdik. Kendi yakın çevremizden görüyoruz.” Demek ki yakın çevresinden “muhalefetten hayır yok, bari sen konuş” mesajı almış. Ve konuşmuş: “Demokrasilerde toplumun hak ve özgürlüklere sahip çıkması gerekir. Bu ülke siyaseten ve dinen kandırılmışlar ülkesi. Dinen kandırıldığını gördük. Kendi Meclisini bombalayacak, insanına kurşun sıkacak kadar zalimleşiyor. Böyle bir insan tipine hangi demokrasiyi, hangi modeli getirirseniz getirin bunu hak etmez. Cennet’e gitmek için bir Efendi Hazreti bekliyoruz. Dünyadaki sıkıntılarımızdan kurtulmak için de bir kahraman bekliyoruz. Halbuki demokrasi, doğru kurallarla vasat zekalı insanların işlettiği bir sistemdir. Öyle süper zeka, büyük kahramana falan gerek yok. Ülke meselelerine hep  şahıslaştırarak çözüm aramaya çalışıyoruz. Bu kadar savaş görmüş, sıkıntı çekmiş ve rejim değiştirmişiz. 150 sene sonra hala iki cihanda bizi kurtaracak tek adamlar arıyoruz. Gelişmiş Avrupa ülkelerine bakalım. Kahraman mı arıyorlar?” Sözlerin adresi belli. Bu sözlerden nasıl bir sonuç çıkar, bunu da Meclis’teki oylamada göreceğiz.