HABER VE FOTOĞRAFLAR SULTAN YAVUZ ÖZİNANIR (ANKARA) - Çarlık Rusyası tarafından 1864’te Çerkes halklarına uygulanan soykırım ve sürgünün ardından dünyanın çeşitli yerlerine dağılan Çerkesler, kültürlerinde önemli yer tutan müzik ve danslarını da gittikleri yerlere götürdüler ve eski ezgilere, sürgün sırasında ve sonrasında yaşadıklarını anlattıkları yeni besteler eklendi. Tipik olarak bir kadın ve bir erkeğin, müzik eşliğinde, birbirlerine temas etmeden oynadıkları Çerkes dansı, sekiz ana dans ve onlardan türeyen diğer figürlerden oluşuyor. Kendi içinde xabze (kabze) adı verilen sözlü ve katı kurallara dayalı bir toplumda, “ayıp” sözcüğünün bir sınır olarak belirlenmesi ve saygı kavramına çok fazla önem atfedilmesi, duyguların çok açıkça ifade edilebilmesini de kısıtlamış. Durum böyle olunca, aşk da, sevgili de şarkılar yoluyla dillendirilmiş. Ankara Çerkes Derneği bünyesinde kurulan Badin müzik topluluğu ise bu eserleri Çerkes dansları eşliğinde icra ediyor. 2010 yılında üniversiteye gittiği sırada derneğe üye olan Benginur Başabak, ailesinin üniversiteden önce derneğe gitmesine sıcak bakmadığını, bunun nedeninin ise derslerini etkileyebileceği düşüncesi olduğunu söylüyor. Ankara Üniversitesi’ndeyken “Nart” (Çerkeslerin mitolojik kahramanlarına verdikleri ortak isim) Kulübü adındaki Çerkes öğrencilerin toplandığı bir gruba da üye olan Başabak, daha önceleri Çerkesliğin sadece ailede yaşanan bir kültür olduğunu düşünürken, zaman içinde diğer insanlara tanışarak bu düşüncesini değiştirmiş. Önceleri yan flüt çalarken, dernekle birlikte Badin için klarnet çalmaya başlamış. Hakan Sert ise 1997 yılından bugüne dernek içinde aktif olmuş ve eskiden beri var olan müzik topluluğunun içinde yer alarak, 2010 yılından sonra grubu yeniden toparlamış ve grubun baş pşinavası olmuş. Sert, daha önce grubun bir adı olmadığını, ancak 2003 yılında bir albüm çıkarırlarken bu adın alındığını belirtiyor. Eski kuşakların emeklerine bir saygı ifadesi olarak da Badin ismine bağlı kalmayı seçtiklerini vurguluyor. Elbruz Dans Topluluğu ile ortak çalışan Badin, eski nesilden farklı olarak müziğe ve enstrümanlara daha akademik yaklaşarak, çok sesli hâli geliştirmeye çalışıyor. Topluluk, 2013 yılında da yine bir albüm çıkararak, Çerkesler’e ses olmuş. Enstrümanlar Gönüllüğe dayalı olan grup, bu özelliği nedeniyle sabit bir müzisyen sayısına sahip değil, bununla beraber Hakan Sert, Benginur Başabak ve Menal Hanım, grubun sabit üyeleri olmuşlar. Farklı zamanlardaki gösteriler için şehir dışından gelen insanlar da zaman zaman Badin’le müzik yapabiliyor. Bir ila üç kişinin birden çalabildiği “Dol” isimli enstrüman, bir kaç kişinin çaldığı pşine (tuşlu), at kılından yapılan sıç’epşine (telli) ve ritim enstrümanı phaç’ıç (vurmalı) kullanılıyor. Sıç’epşine, küçücük bir perdede çok hızlı çalınan zor bir enstrüman ve köylerde de onun yerini “mızıka” denilen bir tür akerdeon almış. Zaman zaman bas gitar ve yan flüt de gruba dahil olabiliyor. Bilinenin aksine akordeonun görece yakın bir geçmişi olduğunu ve Çerkes müziğine çok sonraları girdiğini belirten Hakan Sert, asıl Çerkes enstrümanının dünyanın da en eski müzik aletlerinden biri olan kamılh (kamı) olduğunu, ancak gruplarında bulunmadığını söylüyor. Çerkes müziğinin ilk çıktığı tarihten bugüne hep çok sesli olduğunu kaydeden Sert, insan sesinin de müziğe eşlik ettiğini anlatıyor. 2014 yılında Adige Cumhuriyeti’ndeki Dünya Müzik Festivalei’ne katılan Badin, on sekiz Kafkas grubu içinde orkestra olarak birinci seçilmiş. Önümüzdeki haftalarda İsrail’e gidecek olan Badin, tüm gösterilere Elbruz Dans Topluluğu ile birlikte katılıyor.

İslamey dansının öyküsü Hakan Sert, müziklere göre mi oyunun belirlendiğinin yoksa oyuna göre mi müziğin seçildiğinin değişken olduğunu söyleyerek, İslamey dans türünün hikâyesini anlatıyor. Sert, “Mesela İslam adındaki bir adam, bir gün doğada uzanmış yatarken iki kartalı görüyor ve izlemeye başlıyor. Onların iletişimlerinden ve hareket biçimlerimden etkilenerek bir dans türü geliştiriyor. Dansın adındaki “ey” takısı, dansın İslam’a ait olduğunu gösteriyor, onun adıyla anılıyor. Kafkasya’da artık akademikleşmiş dans ekipleri var ve daha çok şova dönük, insanlara kültürümüzü tanıtmayı hedefliyor. Dolayısıyla bale ile iç içe geçmiş, daha önce mahalli olan dans, geliştirilmiş ama tabi orijinaline sadık kalınıyor. Biz de mesela daha renkli olması için, müzik ve oyun esnasında, araya Çerkesçe okumalar da koyuyoruz. İnsan sesi çok etkileyici oluyor ve Çerkes dilinin duyulması açısından da önemli” diye belirtiyor.

“Mahalli müzik” ve “ekipsel müzik” Kendi içinde Çerkes müziğinin “mahalli” ve “ekipsel” olarak ayrıldığını ifade eden Sert, Suriye, Ürdün, Amerika ve Türkiye gibi diasporada yaşayan Çerkeslerin ortaya çıkardığı müziğin “mahalli”, Kafkasya’daki müziklerin ise “ekipsel” olduğunu söylüyor. İçerik ve icra yöntemi açısından Kafkas müziğinin daha yüksek bir seviyede olduğuna dikkat çeken Sert, diasporadakilerin daha alaylı, içinde bir şeyler hissedip bunu ortaya koyan insanların hiselerine tercüme olan daha basit eserler olduğunu belirtiyor. Bunun yanı sıra, Kafkasya’da pek fazla diaspora müziği bilinmediği için son yıllarda bu anlamda bir yönelim olduğu görüşünde. Kafkasya, diasporanın mahalli müziğini alarak yeni bir aranjmanla onu geliştiriyor. Çerkes şarkıları ne anlatıyor? 1864’teki büyük sürgünün ardından hem diasporadaki hem de Kafkasya’daki Çerkes müziğinin etkilendiğini söyleyen Sert, sürgün sonrası yaşanan zorlukların şarkılara ve ağıtlara döküldüğünü ifade ediyor. Çerkeslerin gittikleri ülkelere alışma, hastalık, ölüm gibi temaların sonraki eserlerde belirleyici olduğu görüşünde. Çerkeslerin tarihi ve kültürel aktarımlarının yazıdan ziyade müzik üzerinden yapıldığına dikkat çeken Sert, “Mesela gece Ruslar baskın yapmışlar, birileri ölmüş, onu anlatan bir ağıt yazılır. Bu tür olaylara dair binlerce şarkı vardır. Aynı zamanda örf, âdet, günlük olaylar hep şarkılara yansımıştır. Tabi, duyguları da çok rahatça dile getiremedikleri için, şarkıların büyük kısmı da aşk ile ilgilidir” diyor. Benginur Başabak ise bu durumu şuna bağlıyor, “Bir çok duygu hep müzikle anlatılmış çünkü mesela benim bir yakınım öldüğünde bağırıp çağıramam, duvarları parçalayamam ya da düğünüm olduğunda oynanam mümkün değil. Düğünde de, cenazede de başka insanlar bu şeyleri yapabiliyor. Duyguyu yoğun yaşayan kişiler de haliyle bunu ağıtlarla, danslarla anlatıyor.”

Çerkes dansı ve kaşenlik Genel olarak bir kadının ve bir erkeğin karşılıklı oynadığı Çerkes dansında, birbirine dokunulmadan belli bir uyum içerisinde dans eden çift yakınlaşıp uzaklaşırlar. Binlerce yıldır bu şekilde oynanmasının bir de nedeni var. “Wuıc” isimli dans türü dışında, eşlerin birbirine dokunmadığı danslarda, bunun anlamı büyüklere saygı göstermek. Örneğin bir dansta birbirini beğenen çiftler “kaşen” olarak birbirleriyle dans edebiliyor, birbiri ile hediyeleşebiliyor. Çiftlerin birbirine olan ilgisini fiziksel yoldan göstermeleri ise büyüklere karşı saygısızlık olarak kabul edildiğinden, kadınla erkeğin temasını mümkün kılan “wuıc” dansında, kaşen olunan kişi ile dans edilemiyor. Toplu halde oynanan ve geçmişte “büyük tanrı” için oynanan “wuıc” törenlerde açılışta ve kapanışta oynanabiliyor.

Bacağını kaybeden kişiye özel dans Dansların ortaya çıkışıyla ilgili pek çok farklı etkenin söz konusu olduğunu dillendiren Sert, Kurtuluş Savaşı’nda bacağını kaybeden bir kişi için, köy halkının bir dans icat ettiğinden bahsediyor. Mahcup olmasın, düğünlere katılabilsin diye köydeki herkes o aksak dansta onun gibi hareket ediyor. Hakan Sert, tek tek düşünüldüğünde saçma gibi görünen pek çok kuralın, birleştiği zaman bir kültürü ortaya çıkardığını ve saygının çok önemli bir yeri olduğunu söylüyor. Xabze kurallarını müzikleriyle yaşatmaya çalışan küçük bir topluluk olarak da bu durumdan duydukları memnuniyeti dile getiriyorlar. Dernek yaşamı Özellikle büyük şehirlere gelen Çerkes öğrencilerin derneklere aktif şekilde katıldıklarını dile getiren Benginur Başabak, gösterilerin aile ve akrabalar için de birer buluşma noktası olduğunu söylüyor. Dernek çatısı altında tiyatro grubu, müzik ve dans topluluğu, el işleri kursları, dil kursu ve gezi-fotoğrafçılık etkinlikleri olduğunu ifade eden Başabak, 7’den 70’e herkes için bir aktivite olduğunu dile getiriyor. Hakan Sert ise her yaş grubu için ayrı dans toplulukları bulunduğunu ve velileri tarafından dört yaşındayken derneğe getirilen çocukların, yaşam boyunca kültürden kopmadıklarını ve daima parçası olduklarını söylüyor. Badin müzik grubunun ve Elbruz dans topluluğunun daha nice yıllar yaşaması ve Çerkes kültürünün güzelliklerini genç kuşaklara aktarabilmeleri dileğiyle...

Editör: TE Bilisim